OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM

36 4 0
                                    

   Aaron ile suyu ve aynı miktarda ateşi içeren bir sabahın ardından, heyecanla çıkacağımız yolculuğa hazırlandım. Bana hediye ettiği ateş ordusunun günlük üniformaları olduğunu öğrendiğim, kıyafetler üzerimdeydi. Pelerinimi bağladım. Saçlarımın örgülerini her zamankinden biraz farklı örmüştüm. Örgü tutamlarını kafamın üzerinde birleştirip bağladım. Saçıma yeni eklenen bakır tutam ile birlikte farklı ama güzeldi.

   Aaron'ın saçındaki beyaz görünmekle görünmemek arasında kalmış gibi, her zaman göze çarpmıyordu. Benimkisi ise sürekli olanları hatırlatmak ister gibiydi. Buna alışabilirdim.

   Evden çıkarken Vayne'nin mızmızlanmalarına ses çıkartmayan Aaron'ın aksine, onunla uğraşmayı es geçmemiştim. Ekmekleri keserken yanına gidip ona doğru sandviçin nasıl olması gerektiği hakkında bir sürü şey zırvalamış, bir sürü de ültimatom vermiştim. Bana Tera'nın saçlarının nasıl o hale geldiğiyle ilgili yaptığı ufak göndermeye ise inanmadığımı belli edercesine gülmüştüm. Bunu yapamayacağına emindim. Neredeyse.

   Hazırladığı hiçbir şeyi ağzıma sürmeyecektim.

   Aaron ile şehre ilk girdiğimiz sınıra yürürken pek konuşmamıştık ama huzursuz bir sessizlik de değildi. Gözlerimde gezinen heyecan kıpırtılarının aynısı onunkilerde de parlıyordu. İlk kez sadece ikimiz olacaktık. İşimizin ne olduğunu ona hiç sormamıştım ve umursadığım da söylenemezdi. Asta'yı görecek olmak bile yeterliydi.

   Sınırdan nihayet ayrılırken beni baştan aşağıya iyice süzen iki asker, Aaron'ın bakışlarını görmeleriyle pusmuşlardı.

   Bu basit hareket bile beni oldukça mutlu ederken güldüm. 

-"Neye gülüyorsun?" diye soran Aaron'ın keyifli suratına doğru hızlı bir bakış attım.

-Merak ediyordum da, bana bakan herkesin üstlerine atlayacakmış gibi bakmaktan tahmini ne zaman vazgeçersin? Bir elli yaş daha yeterli olur muydu?

-"Daha çok beş yüz yaş diyelim." dedi ciddiyetle. Tekrar askerleri hatırladığını düşündüğüm bir anlığına, yüzü öfkeyle çarpıldı. "Ateş Şehrine girince derin bir alabileceğim." diye ekledi. Soran bakışlarımda aynı zamanda alay da vardı. "Her yanından, benim işaretlerim akıyor. Şehrimde buna saygı duyulur."

-"Bunu ateş bağlı herkes görebiliyor muydu?" dedim. Kafasını iki yana salladı.

-Hayır ama büyük çoğunluk. Görü doğuştan bir özellik değildir, zamanla kazanılır.

-"Ben de öğrenebilir miyim?" dedim bu kez. Kendimi bile şaşırtmıştım. Bunu öğrenmek istediğimi bilmiyordum bile. İsteğimin büyük bir çoğunluğu Aaron'ın, üzerimdeki işaretlerinin neye benzediğini merak ettiğim için olsa da hepsi bu değildi. Başkalarının görebildiği hiçbir şeye kör olmak istemiyordum. 

-"Öyle sanıyorum." diye yanıtladı Aaron. "Ateşin özüne ulaştıktan sonra neden olmasın?"

-"Bileceğinden değil ama merak ediyorum. Bu farklı mı olacak? Diğer üç bağ bir şekilde benzerdi ama ateş onlardan bir çok yönüyle ayrılıyor. "

   Farklı, benim için aynı zamanda korkutucu anlamına da geliyordu ama ona bunu söylemek istemedim.

-Bunu bilemeyeceğim konusunda haklısın ama farklı olacağını zannetmiyorum. Bence ne kadar benzer olduklarını gördüğünde şaşıracaksın bile.

   Aaron'ın bu konuyu konuşmaya pek hevesli olmadığı yüzünden okunuyordu. Anlattığı onca hikayenin ardından, bir de benim ateşi diğerlerinden ayırmam onu üzmüştü belki de. Kendime kızarken lafı çevirmeye çalıştım.

QUADRA GÜNLÜKLERİ SERİSİ I- Bağlar ve KüllerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin