Red'in yanından ayrıldıktan sonra Max'in sık sık gittiğimiz kahve mekanında beni beklediğini biliyordum ama yanına gidemedim. Gitgide birbirine giren hayatım, artık herkes için en az benim kadar tehlikeli olmaya başlamıştı. Sürekli arkamı kontrol etmek alışılmadık bir şey değildi. İnsanlar duman misali sessiz veya karanlıkta görünmez olmazlardı. İnsanlar kesildiklerinde kanarlardı ama arayıcılar benim baş edebileceğimden fazlasıydı.
Max'in yanına gitmememin diğer sebebi ise ona ateş büyüsünü bile hali hazırda anlatamamışken, birde şimdi mühür konusunu söyleyemeyecek oluşumdu. İçimi dökmek benim için her zaman fazla zordu ama Max bazen anlatamadıklarımı anladığında onunla konuşmak daha kolay olurdu. Yine de bunlarında bir sınırı vardı ve ben o sınırı çoktan geçmiştim.
Dün gece yakın bir zamanda her şeyin değişebileceğinin farkına varmış ve yalnızlığın en güvenli seçenek olduğuna karar vermiştim ama bu kadar çabuk olması kalbimi sıkıştırıyordu. Ona bunları anlatamayacak olmak canımı sıkıyordu. Hayatım boyunca az da olsa beni gerçekten gülümsetebilen tek arkadaşıma da veda etmek zorundaydım.
Bugünün geleceğini bilmem gerekirdi. Aptallık etmiştim. Bildim bileli beni yiyip bitiren o derin karanlık hissini göz ardı ederek, sadece bir yanılsama, bir his olduğunu kendime defalarca söyleyerek bunu hak etmiştim. Asıl gerçek kendimi kandırdığımdı. Geleceği hiçbir zaman parlak görmesem de, iyi kötü herkes gibi yaşayabileceğimi düşünmüştüm.
Oysa ki hayat bana hiç umut vermemişti.
Tahmin bile etmek istemediğim nedenlerden çeşitli yaratıklar, büyücüler ve şimdi de avcılar peşimdeydi. Ailem ben isimlerini bile bilmeden ölmüştü, bana yakın olan herkes tehlikedeydi. Görünüşe göre yaşadığım şehir bile.
Üstüne üstlük muhtemelen lanetli olduğumu gösteren kahrolası bir dövmem vardı.
Eninde sonunda biri beni mutlaka bulacaktı, önemli olan ilk hangisinin olacağıydı. Tüm bunların başıma soktuğu ağrılar her ne kadar çekilmez olsa da korkmuyordum. Artık bu lanet döngüden sıkılmıştım ve cevapsız sorular beynimi yakıyordu. Ne olursa olsun son nefesime kadar savaşacak, cevaplarımı alacaktım. Son duyduğum şeyler olsalar da alacaktım.
Eve geldiğimde tuniğimi çıkartıp fırlattım ve zırhımı kuşandım. Tüm karambitlerimi yerlerinde sağlamlaştırdım. Yüzüme hızlıca bir su çarpıp merkeze doğru yola çıktım.
≈ ≈ ≈ ≈
Güneşin batmasına yakın şenlik alanına vardığımda, gün batımının sıcak renkleri kumsala yansıyordu. Sahil şeridi boyunca kurulan arenalar tamamlanmıştı. Her köşede satılan yiyecek içecekler, Başkent duvarına yakın tarafta kurulmuş devasa demir döküm istasyonunun isteğe göre işlediği silahları, kuma saplanmış bira, şarap fıçıları ve sarhoşken kötü karalar vermek isteyenleri bekleyen dövmeciler yerlerine kurulmuşlardı. Başkent duvarına doğru yürüdüm. Kraliçe duvarın bu tarafına hiç geçmez, seslenişlerini bile tahtı bizden tarafa bakacak şekilde kurulan duvarın tepesinden yapardı. Yerinin hazır olduğunu gördüm.
Tahtın altına gelecek şekilde duvarda asılı duran mavi renkli, su elementinin sembolünü taşıyan bayrak yerindeydi.
Ateş şehrinin kapısının ardında artık lanetli bir kanyon olduğundan başkent duvarının üç şehre açılan kapısı çok iyi korunuyordu. Belirli kişiler hariç kimseye geçit vermezdi. Şehir temsilcileri ve aileleri, saray muhafızları, görevlileri, Quadra konsey üyeleri ve aileleri dışında Başkentte sadece çok zengin ve nüfuzlu insanlar yaşıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/334906911-288-k110430.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
QUADRA GÜNLÜKLERİ SERİSİ I- Bağlar ve Küller
خيال (فانتازيا)The Wattys 2023 Yarı Finalisti TAMAMLANDI Toprağın şifalı elleri, derinlerinde sakladıklarından, Suyun yol gösterici berraklığı, yıkımlarının izlerinden, Havanın özgür fısıltıları, tutsak ettiklerinden ve Ateşin aydın ışığı, mahkum ettiği karanlığın...