ON DOKUZUNCU BÖLÜM

41 6 0
                                    

   Üzerimden dünyanın yükü eksilmiş bir halde uyandım. Gördüğüm manzara ile kalbim sıkıştı. Arsızca uzandığım yer Aaron'ın kolu olmaktan çıkmıştı. Resmen üzerine uzanmış sayılırdım ve sımsıkı sarılıyordum. Derin nefesleri uyuduğunun habercisi olarak beni rahatlattı. Onu uyandırmamak için bin takla atarak kafamı kaldırdım. Sonunda başarılı olduğumda ise savunmasız, kaşları çatık olmayan bir Aaron görmek beni şaşkına çevirdi. Uyurken ne kadar da genç görünüyordu.

   Aklıma dün gecenin anıları süzüldüğünde saçlarının karmaşıklığının nedeninin benim ellerim olması, kendiminkileri kontrol etme isteği uyandırdı. Parmaklarım aralarından bile geçmiyordu. İçim titredi.

   Onu uyandırmamalıydım. Mümkünse uzun bir süre. Ben şehirden kaçabilene kadar.

   Çok yavaş hareket etmeye özen göstererek ağırlığımı üzerinden aldım. Nefesi hızla değiştiğinde donakaldım. Uyanmadı. Yatağın benden tarafına yuvarlanıp ayağa kalktım. Yatağın dibinde kırış kırış olmuş elbiseyi üzerime geçirirken Aaron'dan gözümü ayırmadım. Duvara saplanmış bıçakları çekip aldım. Kapının önüne parmak uçlarımda ilerledim. Kola uzandım. Hala uyanmayan Aaron'ı son bir kez kontrol edip uyanmadığını gördüğümde rahat bir nefes aldım ve kolu çektim.

   Gıcırtı sesi beni iliklerime kadar gererken kapı açılmadı. Kilitliydi.

   Zorladığım kol elimde kalınca hayal kırıklığı dolu bir ses çıkarttım.

-Nereye böyle?

   Lanet olsun.

   Aaron dirseklerinin üzerinde başını kaldırmış, yeni uyanmış haliyle ve yarım bir gülüşle beni izliyordu. Elimde tuttuğum bıçakları görünce duvarı kontrol etti. Ben ise bıçağın ucunu kapıyı açmak için kullanmak üzereydim.

-"Boşuna bıçağa yazık etme. Kapı büyülü." dedi gülerek.

-"Bunu neden yaptın?" dedim sinirle. Kapana kısılmış bir fare gibiydim. Acı çekiyordum.

-Yeni değil, gece gelir gelmez yapmıştım. Kimsenin bizi rahatsız etmesini istemedim ama kime niyet kime kısmet.

-"Tamam neredeyse sabah oldu. Aç artık şu lanet kapıyı." dedim sabırsızca kapıyı göstererek. Düşünür gibi yapıp beni ayaklarımdan başlayarak süzdü. Kafasını olumsuz anlamda salladı.

-"Sanırım bir kez daha rahatsız edilmemek isteyebilirim. En iyisi riske etmemek." dedi kendini yatağa bırakırken. Ona doğru iki adım attım.

-Zorbalığı bırak, Aaron. Çıkmak istiyorum.

-"Bu o kadar kolay değil. Önce bir söz vermen gerek." dedi bana bakmadan. Yattığı yerde gerindi. Tanrılar! Bu odadan çıkmam lazımdı.

-"Peki ya vermezsem? Beni zorla burada kilitli mi tutacaksın?" dedim hayretle. Tekrar dirseklerinin üzerinde doğruldu. Bu kez kendini geriye çekip yaslandı. Oturduğu yerden sırıttı bana.

-Sadece bu değil tabi. Bütün gün sinir bozucu olmam da cabası.

-"Şu anda da sabah şekeri sayılmazsın." dedim ağırlığımı diğer ayağıma verirken.

-"Ama sen eminim ki öylesindir. Belki birazdan karnım acıkır." dedi ve yırtıcı bir ses çıkarttı. Yüzümün aldığı hale kahkahalarla gülerken üstüne atlamamak için büyük bir çaba gösterdim. Ona temas etmenin tehlikesinden korktuğumdandı. Duyularımın kendi ayakları üzerine basması bu kadar uzun sürmüşken aynılarını baştan yaşayamazdım. Besbelli ona doğru çekilirken değil.

-"Beni burada zorla tutamazsın." dedim tekrar sakinleşmeye çalışan bir sesle.

-"Bir noktadan sonra zorla olmayacağını ikimiz de biliyoruz." dedi parlayan gözlerle.

QUADRA GÜNLÜKLERİ SERİSİ I- Bağlar ve KüllerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin