Kemal, Tahir ve Cemil içeride oturmaya devam ederken elindeki kirli bardakları suya sokuyor, onları naif dokunuşlarıyla yıkıyordu. Lavabonun arkasındaki pencere sokağa bakıyor, sokaktan gelen ışık Kemal'in yüzüne yansıyordu. İçeriyi aydınlatan loş ışığın yanıp sönmesi, Cemil'in sobaya attığı odunların kavrulması, Tahir'in kapının ardına "kapalıyız" tabelasını asması hariç içeride hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Kimse bir şey demiyor, yalnızca kafalarının içindeki kargaşayı susturmaya çalışıyorlardı. Cemil ellerini sobanın üzerine uzattı. Elleri yanan odunların yansıması onları yakacak kadar ateşe yakındı fakat Cemil boşluğu izlermişcesine hiçbir tepki göstermiyordu. Feridenin içinde bıraktığı soğukluğu basit bir sobanın ateşi ısıtabilir mıydı? Bu yalnızca zihninin içerisinde yankılanan sorulardan bir tanesiydi. Uzun süren bu sessizliği Kemal pencereyi aralayıp gökyüzüne baktığında bozdu.
"Yağmur geliyor."
Islak ellerini önlüğüne silip zaten açık olan mutfak kapısının önünde durdu. Kahverengi tahta kapıya yaslanıp içerideki arkadaşlarına döndü. Eskiden altı kişi oldukları bu odada şimdi yalnızca Cemil ve Tahir duruyordu.
"Arka bahçedeki odunları ve çamaşırları toplamak gerek."
"Sence tek sorunumuz şu an bu mu, Ali Kemal?" Dedi Cemil ellerini sobadan çekerek.
Kemal ise kaşlarını çattı, ciddi bir ses tonuyla göz devirip cümlesine devam etti.
"Her konuşmaya başladığımızda kavga ediyoruz, bence asıl bunun sırası değil Cemil. Üstelik henüz daha yeni sevdiğin kadınla ayrı düşmüşken."
Tahir Kemal'in bu dediği karşısında şaşkınlıkla ona baktı, Cemil ise sadece Kemal'e bakıp hiçbir şey demedi. Şaşırmıştı, Kemal bunu Cemil'in canının yanması için söylemişti. Gözlerini ona dikmiş, yalnızca ifadesiz gözlerle ona bakıyordu.
"Ve bana Ali Kemal diye hitap edilmesini sevmiyorum."
"Kemal senin gözüne bakalım mı? Bandaj değiştirmek gerek, yoksa mikrop kapabili-"
Cemil elini havaya kaldırarak Tahir'i susturdu. Ardından cümlesine devam etti.
"Neden canımı yakmak istedin Kemal? Bile isteye."
Kemal dolabın altındaki çamaşır sepetini alırken konuştu. Diğer yandan çekmeceleri karıştırıp bandaj malzemelerini arıyordu.
"Aksi takdirde sakin olmuyorsun Cemil. Bazen canının yanması en sağlıklı seçenektir."
Dedi Cemilin omzuna iki kere vurup arka bahçeye çıkarken. Cemil ise başını salladı, Kemal haklıydı. Bazen zihinsel acı gerekliydi fiziksel acıyı bastırmak için. Boş gözlerle sobayı izlemeye devam ederken kapının açıldığını gösteren zil sesi duyuldu, Selim gelmişti.
"Gittiler."
Yorgun gözleri Cemil'e bakıyordu. Ne Tahir'e ne de Kemal'e, Cemil'e söylemişti bunu.
"Ne? Ne zaman!?"
Cemil hışımla yerinden ayrılıp Selim'in yanına geldi. Selim ise duvara kendini zar zor yaslayıp yorgun gözleriyle dışarıyı işaret etti.
"Belki beş dakika, belki de on dakika." Ağır ağır nefes alışları daha da ümitsizleştiriyordu odayı.
"Bana veda etmeyi bile layık görmedi mi?" Dedi Cemil kaşlarını yukarıya kaldırarak şaşkınlıkla. "Ali de mi?"
Selim yavaşça başını salladı. Üzgün bakışlarıyla kaşlarını çattı. Bu üzüntü kendine değil, Cemil'in karşısında çaresizce durmasınaydı. Cemil'in gözlerine baktığında Selim'in yalnızca şaka yaptığını söylemesini dilediği oldukça açıktı. Bakışları ağzından çıkacak birkaç cümle için yalvarıyordu sanki. Selimden ses çıkmayınca Cemil dibine kadar girdiği Selimden ayrıldı. Dudaklarını kemiriyor, parmaklarını eline bastırıyordu. En sonunda kapıyı hışımla açıp dışarıya doğru koşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlat ya Kemal. (Boy X Boy)
RomanceAl Sancak nihayetinde ölmüştü. Hayır, Al Sancak halkın arasında neden olduğu ölümü acımasızca izliyordu. Yüzünde hiçbir tepki yoktu, ne acı ne de merhamet. Tetiği Kemal çekmese de Petros'u öldüren oydu. Bu ilk cinayetiydi, belki de son olmayacaktı...