Kafirlere ölüm!

314 17 33
                                    

Kemal başını duvara yaslamış, karnındaki bıçağı tutarken gözünün üzerinden kanlar akmaya devam ediyordu. Hafif açık bıraktığı kapıdan içeri giren solgun poyrazlar yüzüne sertçe vurdu. Kemalin başı sanki zihninin içinde biri zincirlenmiş ve o zinciri sıkıyormuş gibi ağrıyordu. Başının her bir yanında hissettiği acı tanıdık değildi, daha önce hiç tatmadığı bir histi. Gözlerini yavaşça uyuyan Tahir'e çevirdi, nefes alışverişleri normal gözüküyordu. Tahir'e bakarken düşündü, eğer iki ay önce ayaklanma başlatmayıp Tahir'i dinleseydi bunlar Tahir'in başına gelir miydi? Ölür müydü Theon'un ellerinden onca halk? Feride başka biri gibi davranmak zorunda kalır mıydı? Ne olursa olsun, pişman değildi yaptıklarına. Halk gözlerini açtı gerçekliğe, eğmedi boynunu topraklarına basan yunan askerlerine. Lâkin ne hikmet, her halükârda güçlü olan onlardı, halk kendi içinde ikiye bölünmüştü. Bu düşüncelerini aralık bıraktığı kapının tam açılmasıyla kesti ve içeri hızla giren Devrim'e baktı. Devrim Kemal'i yerde kanlar içinde otururken gördüğünde korkuyla yanına hızla çöküp konuştu.

"Kemal! Ne bu hâl oğlum?"

Bir yandan üzerindeki kazağı yırtmış, Kemalin bıçaklandığı yere bastırmaya başlamıştı. Devrimin bu hızla hareket etmesine karşın Kemal konuşamıyordu bile.

"Gözünü açabiliyor musun?"

Kemal başını hayır dermişcesine sağa sola doğru salladı.

"Sadece bir tanesini."

"Nasıl geldi bunlar senin başına?" Ayağa kalkıp etrafı kurcalamaya, Kemal'in kanamasını durduracak malzemeler aramaya başladı.

"Sessiz ol..." dedi Kemal bıçağın verdiği acıyla ufaktan inleyerek. "Tahir uyanacak."

Devrim sinirle Kemal'e döndükten sonra Tahir'e baktı, onun da gözleri mosmor, dudağı patlamış bir şekilde lâkin yine de pansumanla duruyordu. Devrim masanın üzerindeki boş ilaç şişelerine baktı, Kemal hepsini Tahir için kullanmıştı.

"Dilruba..." dedi Kemal yavaş yavaş nefes alarak. "Dilruba'nın nenesi hastalanmadan önce hemşireydi."

"Bekle beni." Devrim bir hızla evden çıkıp Dilruba'nın kapısını çaldı. Kemal ise gülümseyerek cevap verdi.

"Bir yere gidemem zaten."

Yaklaşık üç dakika civarı sonra Devrim ve Dilruba içeri girdi, Dilruba Kemal'i görür görmez donup kaldı. Devrim ise yere çökmüş, Kemal'in üstünü çıkartmakla uğraşıyordu.

"Nasıl geldi bunlar senin başına oğlum?"

"Sonra anlatırım, ya da yarın haberin olur zaten. Gazetelere bakman kâfidir."

"Başladın yine ukala ukala konuşmaya."

"Sen niye hep geceleri geliyorsun benim eve?"

"Sen yat kalk dua et bana. Gelmeseydim sabaha cesedin çıkardı buradan."

Devrim Dilruba'ya bakınca Dilruba başını sallayıp Kemal'in yanına çöktü. Kemal'in boynundan kaslarına doğru akan terleri kurulamaya başlamıştı. Bunu yaparken, kalp atışlarına hakim olamıyordu.

"Küçük hanım dikiş atmayı biliyormuş, karnınla o ilgilenecek. Ben gözlerine bakacağım."

Devrim Kemal'in karnındaki bıçağı kavrayıp Kemal'e baktı. Kemal başını salladıktan sonra Devrim bir hızla bıçağı karnından çekerken Kemal yüksek ve kalın bir sesle inledi. Bıçağı çektikten sonra kan kaybı yükselip artmaya başlamıştı. Devrim Dilruba'dan aldığı çantadaki bezi Kemal'in kanayan yerine bastırırken eldivenini çıkartıp kanayan damar ve belli basınç bölgelerine doğru bastırmaya, basınç uygulamaya başladı. Kemal vücuduna uygulanan her bir harekete karşı dudaklarının arasından acıyla mırıldanıyordu. Devrim bir süre sonra ayrılıp kanayan yeri pansumanla temizledi, ardından Dilruba ile yer değiştirip Kemal'in kanayan göz bölgesiyle ilgilenmeye başladı.

Anlat ya Kemal. (Boy X Boy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin