"Biliyorlar."
Yaklaşık altı dakika boyunca kimse konuşmadı. Hannibal, dirseklerini masaya dayamıştı ve ellerini de düz bir şekilde birleştirip ağzının önüne yaslamıştı. Altı dakikadır sabit bir şekilde masanın diğer ucunu izliyordu.
Will, Hannibal'a göre daha çok hareket halindeydi. İlk başta ellerini nereye koyacağını bulamamıştı. En sonunda bacaklarının üzerine serbest bir şekilde bırakıp ellerini izlemeye başlamıştı. Arada göz ucuyla Hannibal'a bakıyordu. Ani bir hareket, bir saldırı bekliyordu. Ancak Hannibal, korkutucu şekilde sakin görünüyordu. En sonunda bu sessizliğe daha fazla dayanamadı.
"Hannibal, ben-"
"Biliyorum." Hannibal'ın konuşması üzerine sözü kesilen Will, şaşkınlıkla kaşlarını çattı. Hannibal, yavaşça gözlerini Will'e kaydırdı.
"Ne? Nasıl? Sen-"
"Seni takdir etmek istiyorum. Çok iyi oynuyordun ve beni neredeyse gerçekten inandırmıştın." Will, Hannibal'ın donuk bakışlarında anlık bir duygu değişimi görür gibi oldu. Sabit, duygusuz ses tonuyla devam etti: "Ancak bu kadar kendini adadığın işte daha dikkatli olmanı beklerdim."
Will ne zamandan beri bildiğini düşünmeye çalıştı. Ancak başında artmaya başlayan ağrı düşünmesine engel oluyordu. Gözlerine tekrardan yaşların toplandığını hissetti. "Beni ne ele verdi?"
"Freddie Lounds."
Will kafasını salladı. Sormasına gerek yoktu. Nasıl anladığını tahmin edebiliyordu. "Beni öldürecek misin?" diye sordu.
Hannibal ellerini masaya indirip Will'e doğru döndü ve her zamanki gibi ifadesiz ama alaycı bakışlarıyla Will'in yüzünü inceledi. Kaşlarını kaldırıp, "Buraya seni öldürmem için mi geldin, Will?" diye sordu.
Will, düşünmek için göz temasını kesti ve gözlerini dizinin üzerindeki ellerine indirdi. Vereceği cevabı düşünürken Hannibal, devam etti.
"Buraya beni öldürmeye gelmediğin çok açık ancak anlayamadığım şey..." Will, devamında söyleyeceklerini merak edercesine gözlerini tekrar Hannibal'a çevirdi. "...benim seni öldürmeyeceğime olan inancın."
Will, kaşlarını olabildiğince çatmıştı. Baş ağrısını ve mide bulantısını görmezden gelerek sesini düz tutmaya çalıştı. "Böyle bir inancım yok. Sizin hakkınızda hiçbir düşüncem net değil, Dr. Lecter." Ama inanıyordu. Nedensizce bunu yapmayacağını biliyordu.
Hannibal'ın dudakları alayla kıvrıldı. "Ama umuyorsun? Neden böyle bir umudun var, Will?"
Will, göz yaşını daha fazla tutamamıştı. Bir damla yanağından süzülürken Hannibal gözleriyle takip etti. "Ben- Ben neden böyle davrandığımı bilmiyorum. Buraya neden geldiğimi bilmiyorum. Ben sadece-"
"Affedilmek istiyorsun." Dr. Lecter, cümleyi tamamlayıp devam etti. "Ancak nedenini anlayamıyorum daha açık olmalısın, Will."
"Çünkü-" Will, artık göz yaşlarını tutmaya çalışmıyordu. Yanaklarından sürekli akmaya devam ediyordu. Gözlerini Hannibal'dan uzak başka yöne çevirdi. "Çünkü seninle kaçmak istiyorum."
Hannibal, çok kısa süre şaşkınlığını gizleyemedi. Zaten Will ona bakmadığı için görememişti. Hannibal da gözlerini masadaki kahvaltılıklara çevirdi. Düşünceli bir sesle "Yine hangi oyunu oynuyorsun, Will?" diye sordu.
Will, artık sıkılmıştı bir an önce bir sonuca varmak istiyordu. Sesini normalden biraz daha yükselterek, " Oyun oynamıyorum. Lanet olsun nedenini bilmiyorum." dedi. Bir anda başını ellerinin arasına alıp ayağa kalktı ve yemek salonunda volta attı. Sonra durup Hannibal'a baktı. Hala bıraktığı gibiydi. Hala Will'e bakmıyordu. "Sana yalan söylediğimi bildiğin halde dün bana seninle kaçmamı teklif ettin. Neden, Dr. Lecter? Dün seninle gelseydim bana ne olacaktı?"
Hannibal'ın cevap vermeyeceğini anlayınca konuşmasına devam etti. "Bizim arkadaşlığımız hiçbir zaman normal olmadı. Şimdi bunun için beni suçlayamazsın. Sağlıksızdı ancak arkadaşlığımız hiçbir zaman sahte olmadı. Lanet olsun. Sonuna kadar gelmiştik -görünen o ki öyle sanmışız- ama yapamadım. Bana yaşattığın onca şeye rağmen ihanet edemedim." dedikten sonra sustu.
"Neden?" Hannibal, ayağa kalktı ve Will'e yaklaşmaya başladı.
Will, "Neden demeyi kes artık!" diye bağırdı. Hannibal ona doğru yürürken geri adım atmaya başladı. Sırtı duvara çarpınca durdu. "Sen söyle, neden?"
"Çünkü," Hannibal, aralarında üç adımlık mesafe bırakarak durdu. "beni ilginç buluyorsun." Elini Will'in yüzüne doğru götürürken Will gözlerini kapattı ve boğmasını veya vurmasını bekledi. Ancak elini alnında hissedince ürperdi. Bunu beklemiyordu. "Ateşin daha da yükselmiş. Havale geçireceksin."
Will, Hannibal'ın son sözlerini dikkate almadan sordu. "Beni öldürmeyecek olmanın nedeni de bu mu? Beni ilginç bulman mı?"
Hannibal, elini alnından indirdi ve koluna koydu. "Öyle de denebilir." dedi. Onu yürütmeye başladı. Salona girdiklerinde Will'i koltuğa yatırdı. Will'in itiraz edecek gücü kalmamıştı. Vücudu titremeye başlamıştı. "Miden bulanıyor mu, Will?"
Başını yavaşça salladı. Gözlerini kapatmıştı. Bu kadar savunmasız durduğu için kendinden nefret ediyordu.
"Sana serum hazırlayacağım. Birazdan geri dönerim."
Will tekrar başını salladı. Birkaç dakika sonra Hannibal elinde tıbbi araç gereçlerle dolu çanyala geri geldi. Will'in yanında diz çöküp damar yolu açmak için kolunu kendine çekip kazağını sıyırdı. Will gözünü açıp yaptıklarını izlemeye başladı.
"Bu, senin ateşini düşürecek ve uyumanı sağlayacak." Uyutulacağını duyunca Will bir anda endişeyle doğrulmaya çalıştı ve tam itiraz edecekken Hannibal devam etti: "Seni zamanı gelince uyandıracağım. Eğer kararında ciddiysen ilk önce evine uğrayacağız. Köpeklerinle vedalaşabileceksin ve istediğin eşyaları alabileceksin. Akşam dörde kadar havaalanında olmamız gerekiyor. Bunların olabilmesi için de senin iyileşmen gerekiyor o yüzden direnmeyi bırak ve uyu." Hannibal, konuşurken bir yandan da işini halletmişti.
Will, teslim olup kafasını yastığa gömdü ve gözlerini kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Forgive You | Hannigram
Fanfiction2. sezonun son bölümüne kadar dizinin gidişatına bağlıyım. Ancak sezonun son bölümünde verilen kararlarda ufak bir değişiklik yaparak 3. sezonu en baştan yazmaya karar verdim. Will, Hannibal ile kaçmayı kabul etseydi, olaylar nasıl evrilirdi?