2. Bölüm

2.5K 191 42
                                    

Sehun gittiğinden beri 4 gün geçmişti. O kadar süre bile benim perişan olmama yetmişti.

Kollarımda uyuyan masum sevgilim yoktu. İlk sabah olanların kabus olduğunu düşünmüştüm. Çünkü sıçrayarak uyanmış ve sarılmak için etrafımda Sehun'u aramıştım. Daha sonra gerçekler tokat gibi yüzüme çarpmıştı.

Sadece yatağa gömülüp ağlıyordum günlerdir. Önce acıdan kendimi kaybedip Sehun'un yastığına sarılıyordum. Hatta kokusunu içime çekip daha fazla ağlıyordum. Daha sonra Tao 'O bana ait' dediğinde ona bakışları ve 'üzgünüm' demesi aklıma geldiğinde delirip elime geçeni fırlatıyordum.

O benimdi.. Sadece benim... Bana sevdiğini söylediğinde heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu. Şimdi ise onu kendi ellerimle Tao'nun kollarına itmiştim.

En büyük korkum ona zarar vermesiydi. Ama Sehun'un ondan korkan bir hali yoktu. Aslında sonuna kadar ona sahip çıkabilirdim. Ama Tao'ya bakışları ve bana üzgün olduğunu söyleyişi aklımdan çıkmıyordu. O Tao'nun gözlerine bakmıştı. Bu bile beni öldürmeye yetebilirdi.

Günler sonra Yi Fan'ın aramalarından birine cevap vermiştim.

"Jong In neden okula gelmiyorsun?" diye sordu.

"İyi hissetmiyorum Yi Fan. Uzun süre geleceğimi sanmıyorum." diyerek olduğum yere yattım.

"Okulda sık sık olay çıkıyor Jong In. Buralar çok karışık. Bence gelmelisin. Tuhaf bir şeyler dönüyor." dedi.

"Bilemiyorum Yi Fan. Evden çıkmak istemiyorum. Adresi atayım okuldan çıkınca gel." dedim.

Bir kaç saat sonra Yi Fan evime geldi.

"Neler oluyor Jong In?" diye sordu.

"Neresinden başlayacağımı bilmiyorum. Gerçekten iyi değilim. Geç şuraya otur." dedim ve koltuğa ittim.

Altında kalan kumandayı söylenerek çıkardı.

"Jong In senin yüzünden az önce çok kötü bir şey oluyordu." dedi gülerek. Daha sonra tekrar ciddi ifadesini takındı.

"Sevgilin olduğunu söylemiştin. Evde değil mi?" diye sordu.

"O artık yok Yi Fan. Lanet olsun ki o artık yok." dedim ve ağlamaya başladım.

Anlatmamaya karar vermiştim. Ama o kadar ısrar ediyordu ki.

"Anlat Jong In, belki rahatlarsın." diyordu.

"Sadece beni terk etti Yi Fan. Bu kadarını bilsen yeter." dedim.

O gün evimde durdu. Sürekli bana sorular soruyordu. En sonunda dayanamadım.

"Beni tanımak istiyorsan sana anlatacağım Yi Fan. Ama bana söz ver ben bitti diyene kadar cevap vermeyeceksin." dedim.

"Beni korkutuyorsun esmer çocuk. Tamam söz, dinliyorum." dedi.

Ona eski hayatımı ve nasıl insana dönüştüğümü anlattım. Beni ağzı açık bir şekilde dinledi. Her cümlemde koltukta biraz daha geri gidiyordu. Bitirdiğimi söylediğimde sesi titreyerek sordu.

"Şuan tamamen bizim gibisin değil mi?"

"Evet Yi Fan. Şu an tamamen sizin gibiyim. Artık bir insanım." dedim.

"Senden gerçekten korktum dostum. Ama korkmamı gerektirecek bir şey olmadığını söylüyorsan sana güveneceğim." dedi.

"Güven bana. Ben artık senin gibi bir insanım." dediğimde derin bir nefes aldı.

"Çevremde bir vampir olması beni ürpertirdi. Sanırım korkudan sürekli nefesini ensemde hissedebilirdim." dedi

"Aslında çevremizde vampir var Yi Fan. Ama bunu sana daha sonra anlatacağım." dedim.

"Nasıl yani? Nerede?" diye sordu. Ama onun tüm merakını geri püskürttüm.

Gerçekten yorgun olduğumu anladı ve sessizce yanımda kaldı. Evine gitmeden önce ertesi gün okula gideceğimin sözünü istedi.

Sehun'un nerede ve nasıl olduğunu bile bilmiyordum. Üstelik bilmek de istemiyordum. Belki de sadece belirsizlikten korkuyordum.

Ertesi sabah okula gittim. Yi Fan beni binanın girişinde beklediğini söylediği bir mesaj göndermişti. Dış kapının tam önündeyken ileriden birlikte gelen Tao ve Sehun'u gördüm. Yan yana okula yürüyorlardı. Tao beni görünce Sehun'un kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Daha sonra Sehun gülümseyerek Tao'nun gözlerine baktı. Olduğum yere çakılmıştım. Kalbim göğsüme sığmıyordu. Acıdan tüm vücudum uyuşmuştu. O esnada arkalarından Tao'nun abisi de koşup onlara yetişti. Tabi Tao da benimle göz göze geldikten sonra Sehun'un elini tuttu. Onlar gelmeden hemen toparlandım ve bahçeden içeri koştum. Yi Fan'ı bulup yanına çöktüm. Resmen titriyordum.

"Neyin var Jong In?" diye sordu.

"Boş ver Yi Fan. Biraz kendime gelmem gerek." dedim. Sessizce durdu.

O gün ilk dersimize girmedik. Kampüsün bahçesinde öylece dolaştık. İyi bir dost bulduğuma emin olmuştum. Çünkü bana karşı anlayışlıydı.

Bir ara binanın yanındaki çıkıntılara oturup duvara yaslandık. O an karşıdan Tao ve Sehun'un geldiğini gördüm. İçim acıyordu.

Yi Fan'ı dürttüm. "Şu karşıdan gelenleri görüyor musun?" diye sordum. Kafasını çevirip onların geldiği yöne baktı.

"Soldaki Tao. İşte sana bahsettiğim vampirlerden biri. Yanındaki de...." dedim ve durdum. Boğazıma yerleşen şey yutkunmama bile engel oluyordu. Nefes aldım ve devam ettim.

"Yanındaki de sevgilisi... Sehun.. İğrençler değil mi?" dedim ve dönüp gözlerine baktım.

O an biriken ve daha fazla tutamadığım yaşlar yanaklarımdan süzülmüştü. Ona daha önce sevgilimin adını söylemiştim. Üstelik salak biri de değildi. O an kastettiğim şeyi anlamıştı.

Tao yine beni fark etti ve Sehun'a sarıldı. O an gerçekten ölmek isteyeceğim bir şey oldu. Sehun da ona sarıldı ve dudaklarından öptü. Benim Sehun'um nasıl bu kadar değişmişti? Gerçekten dayanabileceğim bir acı değildi.

Bir hışım olduğum yerden kalktım ve ilerlemeye başladım. Yi Fan da hemen peşimden gelmişti.

"Nereye Jong In? Onların yanına mı gideceksin?" diye sordu.

"Sadece gidiyorum. Canları cehenneme." dedim. Onların da sonunda bulunduğu yolda yürümeye başladım.

"Ben de geliyorum." diyerek adımlarını hızlandırdı.

Onlara yaklaştığımda tuhaf bir şey fark ettim. Adımlarımı yavaşlattım ve bana bakan Sehun'un gözlerine baktım. Bu nasıl olabilirdi?

Sehun'un yüzünde endişe vardı.. Gözlerinde ise vahşet..

Gözlerini gördüğümde hayatımın bittiğini hissettim. Ama kendimle birlikte Tao'nun da hayatını bitirmek istedim!

Çünkü Sehun'un gözleri eskisi gibi değildi..

Sehun bana kırmızının en koyu tonu olan gözleriyle bakıyordu...

Tao onu dönüştürmüştü..

Dönüşüm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin