13. Bölüm

1.5K 124 31
                                    

Jong In beni öptüğünde ona karşılık vermiştim. Sımsıkı sarıldığında gerçekten huzurlu hissediyordum. O anda evin kapısı büyük bir gürültüyle kırıldı. Kim olduğunu tahmin etmekte zorlanmamıştım.

Çok geçmeden odaya gelip bize öfkeli bakışlarını göndermişti.

"Hanginizden başlayayım?" diye sordu.

"Git buradan Tao" diyerek karşısına dikildim.

"Seni uyarmıştım Sehun. Buraya onun kollarına gelmemeliydin. Sen benimsin. Unuttun mu?" dedi.

Sağlam bir tekme attım. Karnını tutup eğilse de hemen toparlanıp üzerime saldırdı. Darbelerinin karşısında duramıyordum. Ondan daha güçlü olmam gerekiyordu ama yediğim dayakların etkisinden bile daha kurtulamamıştım.

"Yeter artık Tao. Rahat bırak bizi." diyerek Jong In araya girdi. Tao ona zarar verebilirdi. Bundan korktuğum için Jong In'i geri ittim.

"Sen orada kal. Ben halledebilirim." desem de durmak istemiyordu.

"Sen çekil Sehun. Baksana sevgilin ölmeye çok istekli." diyerek gülümsedi Tao.

Aniden beni itti ve Jong In'in yakasına yapıştı. Kolundan tutup ayırmaya çalıştım ama beni uzağa savuracak kadar sağlam vurmuştu.

"Bırak onu Tao. Bana istediğini yapabilirsin ama Jong In olmaz." diye bağırdım.

"Öyle mi dersin Sehun?" dedi.

"Ona dokunma!" diye bağırdım. Sesim sertten çok yalvarır gibiydi. Gözlerimin içine bakarak Jong In'in boğazını sıktı. Ondan yediğim yumrukla sersemlemiştim. Yine de kolunu çekmeye çalışıyordum. Jong In ise çırpınmıyordu bile. Kurtulmaya çalışmasını bekliyordum ama öylece duruyordu.

Tao var gücüyle Jong In'in boynunu sıkıyordu. Sesi çıkmasa da Jong In'in dudaklarından ne dediğini okuyabiliyordum: 'Seni seviyorum'..

Sonunda gücü ve yaşama direnci bittiğinde Jong In'in cansız bedeni Tao'nun elleri arasındaydı. Öylece izliyordum. Var gücümle çığlık atıp sevgilime sarıldım. Artık nefes almıyordu.

"Uyan Jong In! Yalvarırım uyan! Beni bırakamazsın!" diye bağırdım. Sarsıyordum ama bir türlü gözlerini açmıyordu. Kalbinin atmadığını bilmek beni ölmekten beter etmişti.

Ellerini ve yüzünün her yerini öpüyordum.

"Bırakma beni Jong In.. Beni sensiz bırakma yalvarırım.. Yeter artık aç gözlerini. Bırakma beni! Bırakma!!!"

Kendi çığlığıma uyanmıştım. Gözlerimi açtığımda panikle bana bakan Jong In'i gördüm. Ter içinde kalmıştım. Onu gördüğüm için derin bir nefes almıştım. Aniden kendime çekip sarıldığımda beni kollarında daha da sıktı.

"Şşş sakin ol bebeğim geçti. Sadece bir kabustu. Seni bırakmayacağım." dedi.

Gördüğüm belki bir kabustu ama Tao tam da böyle biriydi. Jong In'e zarar verme ihtimali varken nasıl iyi olabilirdim ki.

"Gitmem gerek Jong In. Tao sana zarar verecek." dedim.

"Beni bırakamazsın Sehun. Sensiz yaşayamıyorum görmüyor musun?" dedi. Ben de onsuz yaşayamıyordum. Ama onu öldürebilecek kadar acımasız biri vardı karşımızda.

"Sadece seni korumaya çalışıyorum neden anlamıyorsun?" diye biraz sesimi yükselttim.

"Bebeğim seni anlıyorum. Lütfen sakin olur musun?" dediğinde bir anlık delireceğimi sandım. Ellerimi kulaklarıma kapatıp bağırmaya başladım.

"Bana sakin ol deme. Sakin olmamı söyleme! Yeter artık bana sakin ol demeyi kesin."

Yavaşça ellerimi indirip bana sarıldı.

"Özür dilerim bebeğim. Şimdi sadece bana sarıl ve tekrar buraya uzan olur mu?" dedi. Sesi bana huzur veriyordu. Gerçekten sakinleştiğimi hissediyordum.

Dediğini yapıp uzandım. Gözlerime baktığının farkındaydım ama göz göze gelmemeye çalışıyordum.

"İşte böyle olmalısın. Gözlerinin rengi normale döndü." diyerek kolunu belime sarıp beni iyice kendine çekti. Aniden geri çekildim. Ama aynı şeyi bir kez daha yaptı.

"Kendimden iğreniyorum." diye fısıldadım.

"Her şeyi daha sonra konuşacağız bebeğim. Şuan sessiz olmalısın. Çünkü sevgilin senin kokunla uyumayı çok özledi." dedi. Başını boynuma yerleştirdi ve derin bir nefes aldı. Bana o kadar sıkı sarılmıştı ki istesem de kalkamazdım. Kalbim izin vermeyecekti..

Kendimi ona bırakmaya karar verdim. Jong In benden iğrenmiyordu. Belki de iğreniyordu ama söylemiyordu. Hissettiği tek bir şeyden emindim. O beni deli gibi seviyordu. Ona olan aşkımı dinleyip ona daha fazla sokuldum. Kendimi kirli hissediyordum. Ama sevdiğimin kollarındaydım ve onu haddinden fazla özlemiştim. Tüm gece huzurla uyudum.

Sabah yine kabusla sıçrayarak uyanmıştım. Bana bakan bir çift gözle karşılaştığımda yavaş yavaş sakinleşmiştim.

Önce burnumu öptü. Öylece duruyordum. Elmacık kemiklerimden öptükten sonra gözlerimden ve alnımdan öptü. Tam ortada durup gözlerimin içine baktı.

"Seni seviyorum meleğim."

Daha sonra da dudaklarımdan öptü. Ona karşılık vermek istiyordum ama gecenin huzuru da karanlığı da artık yoktu. Dışarıdan ışık yansıyordu ve ben bu ışıkta her şeyi daha net görüyordum. Kafamı sağa doğru çevirdiğimde dudaklarımız ayrıldı.

"Seni seviyorum Sehun." dedi tekrar.

"Bende seni seviyorum." dedim. Ama sesimi ben bile zor duyuyordum.

"Kaçma benden Sehun. Lütfen uzaklaşma." dedi. Yanağımdaki ıslaklığı hissedince tekrar kafamı ona çevirdim. Ağladığını görmek kalbimi parçalara ayırıyordu. Uzanıp üzerimde duran kusursuz adamın gözlerindeki yaşları sildim.

"Ben artık seninle olamam Jong In." dedim.

"Bana geçerli bir sebep söyle." dedi. Yaşlar durmadan akıyordu. Her defasında tekrar siliyordum.

"Tao... Beni defalarca kez öptü. Nasıl hissettiğimi biliyor musun? Üstelik seni öldürmekle tehdit ettiği için defalarca kez onu senin karşında öptüm. Senin bilerek canını yaktım. Sadece canım yanıyor. Bana sarılmanı da beni sevmeni de hak etmiyorum ben. Seni kirletmek istemiyorum Jong In. Benden uzak durmalısın.. Ben.. Gitmeliyim.. Belki de Tao'nun yanına.." dedim.

Gidecek başka bir yerim yoktu. Tao'nun yanına gitmesem bile o beni bulur zorla kendi evine götürürdü. Jong In daha fazla ağlamaya başladı.

"Sen hala benim masum meleğimsin Sehun. Bunu anlamıyor musun? Ben seni seviyorum. Tüm bunları benim yüzümden yaşadın sen." dedi. Konuşmak istiyordum ama göz yaşları canımı yakıyordu. Onun ağladığını görmeye dayanamadığım için göz yaşlarımı tutamadım.

Jong In tekrar konuştu.

"Biliyor musun Sehun kendimi asla affetmeyeceğim. Yaşadığın her şeyin tek sorumlusu benim. Kalbini hak etmediğimi biliyorum. Ama senden sadece beni sevmeni ve yanımda kalmanı istiyorum. Her şeyi düzelteceğim. Seni iyileştireceğim." dedi.

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Hala üzerimde duruyordu ve gözlerimi içine bakıyordu. Başka yöne bakmaya çalıştığımda çenemden tutup sabitledi.

"Sadece bana bak Sehun. Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu.

Kollarımı boynuna sarıp iyice kendime çektim. Cevabımı dudaklarımla vermek istiyordum.

Jong In'i öptüğümde kötü olan her şeyi unutmuştum. Ama hatırlatacak bir şey illa ki olmalıydı. Öpüşürken şiddetli bir gürültü duydum. Rüyamdaki gibiydi..

Kapının kırılmasının ardından biri bağırmıştı.

"Oh Se Hun! Lanet olasıca piç! Nerdesin!?"

Dönüşüm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin