14. Bölüm

1.4K 119 22
                                    

Belki her şeyi silebileceğimizi düşünmüştüm. Kollarımı Jong In'in boynuna sarıp kendime çektim. Dudakları dudaklarımla buluştuğunda kalbimin iyileşeceğini hissettim. Jong In bana gerçekten iyi geliyordu ve bana dokunduğu sürece iyi olabilirdim.

Kendimi Jong In'e bırakmıştım. Sadece yanımda olduğunu hissetmeye ihtiyacım vardı. Gördüğüm kabus yüzünden onu kaybetme korkum bin kat artmıştı. Benimle olduğunu hissetmeliydim. Kollarımı daha fazla sıktım. Jong In de geri çekilmiyordu.

O anda rüyamda olduğu gibi şiddetli bir kırılma sesi duydum.Evin kapısı muhtemelen paramparça olmuştu.

"Oh Se Hun! Lanet olasıca piç! Nerdesin!?"

Jong In aniden ayağa fırladı. Beni koruyabileceğini sanıyordu. Kabuslarımın gerçek olmasına izin veremezdim

"Jong In! Yalvarırım karışma. Ben senden daha güçlüyüm. Eğer beni seviyorsan geride kal." dedim. İstediği gibi gözlerinin içine bakıyordum. Çünkü onu sadece böyle ikna edebilirdim.

"Eğer sana zarar verirse sessiz kalamam." dedi.

"Sakın Jong In. Eğer karışırsan beni sonsuza kadar kaybedersin. Ona bir kez daha yenilemem. Bu kez ölürüm anlıyor musun? Sen karışmayacaksın." dedim kesin bir dille. Kafasını sallayıp kenara geçti.

Tao kapıya geldiğinde korkmaya başlamıştım. Bana bir şey yapamazdı. Zaten yeterince canımı yakmıştı. Ama Jong In'in orada olması çok şey değiştiriyordu.

"Benden kaçmak ha?" diyerek gözlerini gözlerime dikti. Yavaş yavaş yanıma yaklaştığında fazlasıyla sinirlendiğimi hissediyordum. Muhtemelen gözlerim çoktan değişmişti.

"Yeter artık Tao!" diye bağırdım.

"Sana benim olduğunu söylemiştim Sehun. Bunu anlaman için sana dokunmalı mıyım? Hemen bu piçin kollarına mı attın kendini?" diyerek saçlarımı avuçladı.

Elleri saçlarımdayken kolunu sallayıp duruyordu. Canım acımıştı ve git gide deliriyordum. Yavaş yavaş yüzüme yaklaştı.

"Sakın ona dokunma." diye bağırdı Jong In.

Tao beni yana savurup ona bakmaya başladı.

"Sana mı dokunmalıyım Jong In? Kusura bakma sen ilgimi çekmiyorsun. İkinizi de öldüreyim mi ne dersiniz?" diye sordu. Gerçekten tam bir manyaktı. Jong In'e doğru yürüdüğünü görünce tüm vücudum gerildi.

"Tamam Tao ne istersen yapacağım. Jong In'e bir adım daha yaklaşma." dedim. Jong In hayır anlamında kafasını salıyordu.

"Aferin sana Sehun. Beni anlamaya başladın. Gidiyoruz." dedi. Ben de boş durmuyordum elbet.

Yanıma gelip kolumu tuttuğunda tüm gücümle sandalyeyi kafasına indirmiştim. Jong In beni her zaman sakin ve masum Sehun olarak tanıyordu. Bu nedenle şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu.

Tao ne olduğunu anlayamadan vurmaya başladım. Kolumu tutmaya çalışıyordu ama bir şekilde engel oluyordum.

"Sen bir pisliksin Tao ve ben seni bu kez öldüreceğim." dedim.

"Beni ilk bıçakladığında bu işi halletmeliydin Sehun. Artık yapabileceğin bir şey yok." dedi. Aniden beni sımsıkı kavradı.

"Bırak beni pislik" dedim. Jong In tam bize doğru gelecekti ki "Sakın Jong In." diye bağırdım. Olduğu yere çakıldı.

"Ona dokunma Tao. Senin düşmanın benim. Artık ona dokunma." diyerek yere oturan sevgilim ağlamaya başlamıştı.

Onun belki de benden daha fazla canı yanıyordu. Ama elimden hiç bir şey gelmiyordu. Yine de tüm gücümü bileklerime göndererek Tao'yu kavradım. Deli gibi vurmaya başladım. Vücudunun her yerine rastgele yumruklarımı geçiriyordum.

Canının çok yandığını biliyordum. Bir yerden sonra bu hoşuma gitmeye başlamıştı. Ağlamalarım yerini gülmeye bırakmıştı. Tao'ya delirmiş gibi saldırıyordum. Ardı arkası kesilmeyen yumruk ve tekmelerimle kendinden geçmişti. Durdurmak için çırpınsa da benden epey darbe yemişti.

Tamamen kendimi kaybetmiştim. Tao hareket bile edemiyordu. Üzerine oturup aniden iki elimle boynunu kavradım ve sıkmaya başladım. Elleriyle ellerimi çekmeye çalışıyordu.

"Seni bu kez öldüreceğim Tao." dedim. Yüzü mosmor olmuştu. Bir şey söylemeye çalışıyor gibiydi ama onu dinlemeye pek niyetim yoktu. İstesem de duramazdım. O an tek düşündüğüm şey onu öldürmekti. Ama aniden bir şey oldu...

Vücuduma dolanan kollar ve hıçkırıklar arasında bir cümle..

"Yapma bebeğim... Sen bu değilsin.. Sen katil değilsin.."

Bedenini bedenimde hissettiğim an sanki içimdeki canavar beni terk etmişti. Sakinleştiğimi hissediyordum. Ağladığını duyduğumda ise kalbim ağrımaya başlamıştı. Hala devam ettiğimi görünce bir kez daha konuştu.

"Sen bir canavar değilsin meleğim. Lütfen bunu yapma."

Ellerimi yavaş yavaş gevşetip Tao'nun boğazını serbest bırakmıştım. O ise çoktan bayılmıştı. Belki de ölmüştü ama bununla ilgilenmiyordum. Tao'nun üzerinden kalkıp hala bana sarılı olan kolları bedenimden ayırdım. Ama Jong In bir kez daha sarılmıştı.

"Teşekkür ederim Sehun." dedi fısıldayarak. Sadece ağlıyordum. Beni bu halde görmesi canımı yakmıştı. Ama o an tek isteğim bu pislikten kurtulmaktı. Suho abinin dediği gibi iyi bir çocuk muydu eskiden? Kim inanırdı buna? O benim hayatımı cehenneme çevirmişti ve bedelini ödemek zorundaydı.

Jong In'in kollarını bir kez daha ayırdım. Bu kez önüme gelip gözlerime baktı.

"Az önce senden korktum." dedi.

"Seni korkutmak istememiştim." dedim. Bana bir kez daha sarıldı. Ama bu kez ona sığınmamı istiyordu. Koluyla başımı kavrayıp kendine bastırdı. Gözlerimi kapatıp öylece kaldım. Berbat hissediyordum.

"Artık sevgini hak etmiyorum Jong In. Bu acıtıyor." dedim.

"Sevilmeyi hak etmeyen benim." diyerek saçlarımı okşadı.

Yerde yatan Tao umurumuzda bile değildi. Jong In gözlerimin içine bakıyordu. Tüm sinirim yatışmıştı. Bana yaklaşan dudaklarına karşılık vermekten başka bir şey düşünmüyordum. Dudaklarımız birbiriyle buluştuğu an Tao'nun sesiyle irkildim.

"Beni öldürmeliydin piç!"

Masada duran cam kalemliği aldı ve sandalyenin arkasına vurarak kırdı. Elindeki cam parçasıyla yanımıza doğru geldi. Ben daha bir şey yapamadan Jong In'i kollarımdan çekti.

Camı Jong In'in boğazına dayadı. Boğazı yavaş yavaş kesiliyordu. Kesilen yerden biraz kan akmaya başlamıştı. O kadarını bile görmek benim için yeterliydi. Ona zarar veriyor olması canımı yakıyordu. Bir yandan insan kanının kokusu içimde tuhaf dürtüler uyandırmıştı.

Garip bir his yavaş yavaş vücudumu ele geçiriyordu. O esnada Tao konuştu.

"Eğer şimdi benimle gelmezsen bu piçi öldürürüm."

Boynundaki kesik daha da derinleşmeye başlamıştı. Tao kendini kontrol edebiliyordu ama ben delirmek üzereydim. Sesli bir şekilde yutkundum. Gözlerim kana sabitlenmişti.

"S-seninle ge-geleceğim.." dedim.

Ama kendimi tutamadım ve Jong In'e doğru koşmaya başladım..

Belki de sevdiğim adamın katili ben olacaktım..

Dönüşüm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin