24. Bölüm

1K 97 47
                                    

Profesörden gelen maili heyecanla evdekilere anlattım. Herkes şaşırmıştı.

"Ben çok umutlu değilim. Bu yüzden lütfen fazla hevesli konuşmayın. Suho abinin üzülmesini istemiyorum." dedim.

Ertesi gün Yi Fan, Suho abiyi gizleyerek evime getirdiğinde her şeyi anlattım.

"Eğer bu olursa hayatın boyunca abin olarak yanında olacağım Jong In. Olmazsa da olacağım tabi ki ama beni gerçekten mutlu etmiş olacaksın. Bu halimden iğreniyorum." dedi.

"Umarım bir yolu vardır." diye yanıtladım.

Ne zaman geleceğini bilemiyorduk. Çünkü başka bir e-mail almamıştık. Bir kaç saat sohbet ettik.

"Sehun konusunda bir şey yapacak mısınız?" diye sordu Suho abi.

"Onu Tao'dan kurtarmak istiyorum ama Sehun izin vermiyor. Düşündükçe deliriyorum. Kardeşin olduğu için şuan sadece susmalıyım." dedim. Sinirden delirecek gibi hissediyordum.

"Özür dilerim Jong In. Ben gerçekten ne demem gerektiğini bilmiyorum. Keşke ona engel olabilseydim. Ama biliyorsun işte.. O.. Benim öldüğümü öğrendiği halde..."

Daha fazla konuşamadan yaşlarını serbest bırakmıştı. Büyük kuzenim yanına oturup sarıldı.

"Geçecek Suho. Buna inanmalısın. Her şey düzelecek." diyerek saçlarını okşamaya başlamıştı.

Tuhaf olan şey bunca olayın arasında, Yixing Suho'ya sarıldığı zaman Yi Fan'ın bakışlarıydı. En başında gerçekten sıcak kanlı olduğu sonucuna varıp konuyu kapamış da olsam kuzenimden hoşlandığını artık görebiliyordum. Baekhyun ise hayal kırıklığı dolu gözlerle bakıyordu.

"O gerçekten kötü biri mi?" diye sordu.

"Benim kardeşim çok kötü biri ufaklık." dedi Suho abi.

"Peki onlar.. Yani Sehun'la ikisi.." dedi ama soramıyordu. Fark edince cevapladım.

"Sevgili falan değiller. Her şey anlattığımız gibi. İnansan ve ondan uzak dursan iyi edersin." dedim. Sert sesimden irkilmişti. Ama gözleri bulutlanmıştı. Onu hafife almakla aptallık ettiğimizi görebiliyordum. İlk görüşte aşk dediği şey kesinlikle olmuştu.

"Jong In'i dinle Baekhyun. Tao benim kardeşim olabilir ama onu savunamayacağım şeyler yapıyor. Şuan Sehun'u zorla yanında tutuyor." diyerek derin bir nefes aldı. Baekhyun tekrar sordu.

"Ama o çok tatlı görünüyor. Yani ben... Yani Sehun'u nasıl zorla tutuyor olabilir ki? Gerçekten anlayamıyorum. O bunu yapacak biri gibi görünmüyor. O.. O gerçekten... Çok tatlı.."

"Jong In'i öldürmekle tehdit ediyor. Sehun da Jong In'i korumak için onun yanında kalıyor. Bir dakika sen onu tatlı mı buluyorsun? Yani ben sadece soruyorsun sanmıştım. Bu ne anlama geliyor? Yoksa sen..??"

"Ben ona aşık oldum. İlk görüşte aşk. Sadece gözlerine bakmam yetti. O gerçekten çok tatlı biri."

Büyük bir hevesle, heyecan dolu sesiyle söyledikten sonra ona öfkeyle bakan gözlerimizle karşılaşmıştı.

"Bana böyle bakmayın. Onun kötü biri olduğuna belki inanırım. Ama bu ona karşı hissettiğim şeyi değiştirmez." dedi.

"Onunla tartışmayın. En sonunda Çin'e geri yollayacağım. Gerçekten laf dinlemiyor. Abi olmaktan nefret ediyorum!" diyerek isyan etti Yixing. Suho tekrar derin bir nefes aldı.

"Sanırım artık bende abi olmaktan nefret ediyorum."

Konuşmalarımızı bölen ise kapı sesi olmuştu. Açtığımda hepimiz şaşkındık.

"Selam Jong In. Nasılsın?" diyerek profesör beni kucaklamıştı. Hemen içeri aldım. Hepsiyle tek tek tanıştırdım.

"Bir şey konuşacaktık. O yüzden uğramıştım." dedi.

"Onlar biliyorlar çekinmenize gerek yok. Zaten o burada." dedim.

"Bir dakika söyleme ben bulacağım." diyerek herkesin gözlerine baktı. Suho abinin belli edecek hiç bir belirtisi yoktu. Bu yüzden asla bilemeyeceğine emindim.

Önce Yixing ve Yi Fan'ın gözlerine baktı. Duraklayarak ikisine de hızla sırasıyla bir kez daha baktı.

"Sizin aranızda bir şey mi var?"

İstemsizce gülmeye başladım. Çünkü ikisi de "NEE???" diye bağırmıştı. Kuzenimin yanaklarının kızardığını görünce Yi Fan'ın hallerinin bir karşılığı olduğunu da anlamıştım.

"Sadece hislerim kuvvetlidir." diyerek gülümsedi. Baekhyun'un gözlerine baktığında küçük kuzenim korkup koltuğa iyice yaslanmıştı. Tam Suho abiye bakacakken hızla bana döndü.

"Beni insana dönüştürdüğünüzü unuttunuz sanırım." dedim.

Benim gözlerime bakarken "Sen" diyerek aniden dönüp Suho abiyi gösterdi.

"Daha onun gözlerine bile bakmadın." diyerek homurdandı Yi Fan.

"Uzaktan bile belli oluyor." dedi. Gerçekten ondan korkmaya başlamıştım.

O gün Suho abi insan olmak istediğini ve bir şey yapılıp yapılamayacağını sordu. Profesör düşündüğüm kadar olumsuz bir cevap vermemişti.

"Yaşadığım yerdeki işlerimi halletmem gerek. Bu nedenle yarın dönmeliyim. Size bulaşan virüsten bir örnek almalıyım. Hem araştırmam için hem de üzerinde çalışmam için biraz zamana ihtiyacım olacak. Daha önceki çalışmalarım duruyor. Bu da işimi hayli kolaylaştıracak. Yani bir kez daha bu işi yapmayı kabul ediyorum. Oradaki işlerimi de toparladıktan sonra buraya döneceğim. Yakınınızda olursam daha kolay olabilir." demişti.

Söyledikleriyle gerçekten içim umut dolmuştu. Tao'yu belki umursamıyordum ama Sehun'un ve Suho abinin insan olmasını çok istiyordum.

O akşam Suho abiyle yalnız kaldık. Yi Fan evine gitmiş, kuzenlerim de uyumuştu.

"Bundan sonra burada kalmanı istiyorum. Seni saklayabilirim." dedim. Seve seve kabul etmişti.

Ertesi günün tamamını evde geçirdik. Tam ilk defa sakin bir gün geçiriyoruz derken yine beklenmedik bir şeyler karşılaşmıştık.

Sehun konusunda ne yapacağımızı konuşurken telefonum çalmaya başlamıştı.

"Tao arıyor. Ne yapmalıyım?" diye sordum. Hepsi anlaşmış gibi "Açsana" diye bağırınca cevaplayıp kulağıma götürdüm.

Telefondaki ses nefes nefese geliyordu. Telaş, korku, panik, acı ve tüm kötü ne varsa kulağıma ulaşmıştı sanki. En çok da ben korkmuştum çünkü ses Sehun'a aitti ve cümlesinin tamamını bile duyamamıştım.

"Jong In.. Ya-yardıma iht..."

Dönüşüm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin