29. Bölüm

1K 98 11
                                    

Tao'nun söylediklerini duyduğumda sessizce içeri koştum. Nefes nefese halimi görünce Suho abi ve Jong In bir şey oldu sanmışlardı.

"Tao az önce Baekhyun'u öptü." deyiverdim.

"Ne diyorsun Sehun? Onu parçalayacağım." diyerek Jong In ayaklanınca koluna yapıştım.

"Hayır Jong In! Kötü bir şey yapmadı. Ona uzak durmasını fısıldadı ve öptü. Korkacak bir şey yok. Baekhyun uyuyor ve farkında bile değil zaten." dedim.

Suho abi üzgün bir ifadeyle konuştu.

"Tao kötü biri değil Jong In. Yani demek istediğim o eskiden böyle bir çocuk değildi. Baekhyun ona iyi gelebilir. Sanırım gerçekten aşık. Bu duygu herkesi iyileştirebilir."

"Tao bize unutulmayacak şeyler yaptı. Arada sen olduğun için silmeye çalışabilirim. Ama Baekhyun'a da zarar verebilir. Sadece korkuyorum. Üzgünüm."

"Hayır seni anlıyorum. Sonuna kadar da haklısın. Ben sadece iyi kalpli çocuğun hala onun içinde bir yerlerde olduğuna inanmak istiyorum."

Son söylediğinden sonra Suho abiye sımsıkı sarıldım. Acı çektiğini metrelerce öteden bile görebilirdim. Kardeşi yüzünden sürekli canı yanıyordu. Onu sevmekten vazgeçemediği için kalbindeki ağrı sürekli artıyordu.

Tao içeri döndüğünde bizi sarılmış görünce şaşkın bir ifadeyle bize baktı. Gözleri hafif kızarıktı. Sanki ağlamış gibi bir hali vardı. Onun bu kadar sakin olması beni korkutuyordu.

"Ben... Şurada uyuyabilir miyim?" diyerek Jong In'e koltuğu gösterdi.

"Hayır Tao. Peşimden gel." diyerek kalkıp merdivenlere yürüdü. İkisinin yalnız olması tehlikeliydi.

Suho abi "Peşlerinden gitmelisin." dediğinde hemen kalktım. Parmak uçlarımda girdikleri odanın kapısına kadar gittim. Konuştuklarını fark edince durdum.

"Teşekkür ederim Jong In."

"Önemli değil. Zaten bu odayı kullanmıyorduk."

"Onun için değil. Abimi iyileştirdiğin, beni kurtardığın ve bizi evine aldığın için. Sen iyi birisin. Şuan ölmeyi hak ediyorum."

"Senin yaşaman için ben neredeyse ölüyordum. Şu lanet çeneni bir daha ölümle ilgili bir şey söylemek için açma. Suho abinin ne kadar canını yaktığını biliyor musun? Onun kalbini geri kazan ve gerisini unut."

"Jong In.. Ben... Biliyorum zor ama beni affedemez misiniz? Sana ve en çok da Sehun'a acı çektirdim biliyorum. Hiç bir zaman sizin kadar iyi olamayacağım. Ama size bir daha zarar vermeyeceğim. Söz veriyorum."

"Sen bizde kapanmayacak yaralar açtın Tao. Sehun'u incitmek yerine beni öldürmeni tercih ederdim. Onu iyileştirebilir miyim bilmiyorum bile. Sen sadece abinle ilgilen."

Konuşmalarının bittiğini düşünmüştüm. Çünkü Jong In kapıya doğru geriyordu. Tam kaçacaktım ki ayak sesleri kesildi. Jong In tekrar konuşmaya başladı.

"Kuzenime karşı ilgin var mı?"

"Şey.. Hayır.. Kesinlikle hayır. O sadece yanılıyor. Uzak duracağım merak etme."

"Onu incitme Tao. Senden tek isteğim var. Onun sakın canını yakma."

Bir kez daha Jong In çıkacaktı ki Tao konuştu.

"Ben.. Onda huzur veren bir şeyler var Jong In. Ama endişelenmene gerek yok. Herhangi bir duygu beni ele geçiremez. Onu asla incitmeyeceğim. Benden uzaklaşmasını sağlayacağım."

Buraya kadar her şey güzeldi. Ta ki ben o kadar sessiz duruşumun ardından kaçarken koridorda duran çantaya gürültüyle çarpana kadar.

İkisi de odadan çıkıp beni gördüklerinde saçma bir şekilde gülümsemiştim.

"Bizi mi dinliyordun." diye sordu Tao. Jong In de ekledi.

"Bu ayıp bir şey Sehun. Seni cezalandıracağım. Gel buraya."

Daha sonra da peşimden koşmaya başladı. Onunla tekrar böyle olmak güzeldi. Ama kalbimdeki ağırlık hala yerini koruyordu. Oturma odasında koltukların etrafında koştururken Jong In bir yandan Suho abiye laf yetiştiriyordu.

"Tao'nun yanındaki odada yatacaksın abi. İyi geceler."

Ben de "İyi geceler" diye bağırarak odaya kaçmıştım. Peşimden geldiğinde imalı gülümsemesinden korktuğumu hissediyordum.

"Buraya kaçmamalıydın bebeğim. Ne yapacağız şimdi?"

"Unuttuğun bir şey var Jong In. Ben senden güçlüyüm.

"Üzerimde kullanmayacaksın değil mi? Sadece seni cezalandırmama izin ver."

Jong In üzerime doğru yürürken gülümsüyordu. Onu çok seviyordum ve aklımdan geçen tek şey kollarında olmaktı. Ama bir kez daha çok kötü bir şey oldu. Tao olmasa bile mutlaka aramızda girecek bir şey oluyordu.

Jong In yavaş adımlarla bana doğru yürüdü. Kolunu belime sarıp kendine çekti. Sonra bedenimi duvarla kendisinin arasına sıkıştırdı. Dudakları dudaklarıma değdiğinde kendimi ona bırakmam gerekirdi. Ama zihnimde beliren görüntüler buna izin vermedi. Tao'nun bana çektirdiği acıyı hatırlıyordum. Ondan söküp alışını ve durmadan dövüşünü... Canımın acısıyla ne yaptığımı bilemeyecek haldeydim. Kapalı olan gözlerimi açtım. Jong In kısık bir sesle sorar gibi konuştu.

"Gözlerin..?"

Aniden ittim. Sadece acı çekiyordum. Bana dokunan eller Jong In değildi. Tao'nun öpücükleri vardı sanki. Az sonra bana vuracaktı. Ondan kurtulmak istemiştim. Bu histen kurtulmak istemiştim. Ama ben Jong In'den güçlüydüm. Bu yüzden büyük bir gürültüyle karşıdaki duvara çarpıp yere düşmüştü. Ne yaptığımı fark ettiğimde kalbime bir bıçak saplanmıştı. Ama sevdiğim adamın yerde baygın yatıyor olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Aniden gözlerim kararmaya başladı. Tutunmaya çalışsam da dengemi sağlayamıyordum. Görüşüm bulanıklaştı ve yere düştüm. Son hatırladığım buydu ve sevdiğim adamı duvara vuruşum..

Belki de artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Çok daha kötü şeyler yaşayacaktık.

Dönüşüm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin