15. Bölüm

1.2K 112 47
                                    

Tao'yla gidip Jong In'i kurtarmak istemiştim. Ama içimdeki dürtü bana engel oluyordu.

Koşarak Jong In'in üzerine atladım. Tao o esnada biraz ileri savrulmuştu. İkimiz de yere düşmüştük. Sadece boynundaki ufak kesikten sızan kana odaklıydım. Omuzlarından tuttum ve yavaşça boynuna doğru eğildim. Ağzımı ısırmak için açtığımda duyduğum sesle her şey normale döndü.

"Seni seviyorum Sehun."

Aniden kafamı kaldırdım ve onu öldürmem için gözlerini kapatıp bekleyen Jong In'i gördüm. Ne yapıyordum ben?! Gözünden akan yaş kalbime saplanmıştı. Benim durduğumu anlayınca gözlerini açtı.

"Beni öldürmeyecek misin?"

"B-ben... Özür dilerim Jong In.." dedim.

Ben onu koruyabilmek için her şeye katlanırken nasıl olurdu da öldürmeye kalkmıştım. Koşarak kapıdan çıktım. Aslında oradan uzaklaşacaktım. Ama yaptığım salaklık bir anda dank edince aynı hızla geri döndüm. Tao'yu Jong In'le yalnız bırakmak büyük salaklık.

Döndüğümde Jong In'in kısık sesini duydum.

"Öldür beni Tao. Sadece Sehun'u bırak gitsin."

"Ne saçmalıyorsun sen Jong In!" diye bağırarak odaya daldım.

"İşimiz yarım kaldı Sehun." dedi Tao gülümseyerek.

"Onu götürmene izin veremem Tao. Beni öldür ve bu düşmanlık burada bitsin." dedi Jong In. Sesi öfkeli çıkıyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Tao bir anda kollarımı kavradı.

"Seni öldürerek kurtaramam Jong In. Sen ömrünün sonuna kadar acı çekeceksin." dedi. Beni kucağına aldı. Kollarını o kadar sıkıyordu ki neredeyse ölecektim. Jong In'in bağırışlarına aldırmadan beni odadan çıkardı. Sonra da büyük bir hızla orayı terk ettik.

Odadan çıkmadan önce tek yapabildiğim şey Jong In'e 'Seni seviyorum' demek oldu.. Başka ne yapabilirdim ki ?

"Bırak beni Tao" diye bağırdım. Ne dersem duymamazlıktan geliyordu.

Beni bir arabaya soktu. Sesimi çıkartamıyordum. Çünkü en azından Jong In'den uzakta bir yerdeydi.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Kes sesini." dedi. Çivilenmiş gibi kıpırdamadan oturuyordum.

İki saatlik yolculuktan sonra ıssız bir yere vardık. Devasa ağaçların içinden geçerek arabayı bir yere park etmişti. Kafamı kaldırdığımda büyük bir ev gördüm. Beni zorla arabadan çıkarıp eve doğru sürüklemeye başladı.

Ev iki katlı ve kocamandı. Çok fazla da eşya yoktu.

"Burası neresi? Neden buraya geldik?" diye sordum.

Beni bir koltuğa fırlatıp bir şey hatırlayarak arabaya döndü. İstesem kaçabilirdim ama elim kolum bağlıydı. Tabi iplerle değil Jong In'e zarar verme ihtimaliyle..

Geldiğinde elinde bir çanta vardı. Çantayı açtığında biraz gerilmiştim.

"O kamerayla ne yapacaksın Tao?" dedim. Sesimi kontrol edemediğim için titrek çıkmıştı.

"Bizi çekeceğim Sehun. Sevgiline acı çektireceğim."

"Sana tekrar gülümsemeyeceğim."

"Güleceksin Sehun." dedi.

Kamerayı düzeltmek için arkasını döndüğü anda koşarak üst kata çıktım. İlk bulduğum odaya daldım. Kilitleyecektim ama anahtarı yoktu. Tao peşimden gelmiş kapıyı zorluyordu. Arkasına yaslanıp bağırdım.

"Yeter artık Tao. Yeter!"

"Tamam Sehun çık oradan! Çık!"

Sesi öfkeli geliyordu. Yapacaklarından korktuğum için tüm gücümle girmesine engel olmaya çalışıyordum. O ara dönüp odaya baktığımda her şeyin üzerinde beyaz çarşaflar gördüm. Duvarda ise bir kadın fotoğrafı vardı. Çok güzel görünüyordu.

Odayı incelerken Tao tekrar bağırdı. Resmen yerimden sıçramıştım.

"Sana oradan çıkmanı söylüyorum Sehun! Hemen çıkarsan sana bir şey yapmayacağım." dedi.

"Sana inanmamı mı bekliyorsun Tao." dedim.

Bana verdiği cevapla kapıyı zorlamayı bırakmıştı. Sesinden ağladığını anlayabiliyordum.

"Lanet olsun çık oradan. Orası annemin odası!"

Dönüşüm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin