17. Bölüm

1.2K 111 66
                                    

Jong In'in dediğiyle Tao'nun gözlerinin rengi değişti. Elimden telefonu kaptığı gibi bağırmaya başladı.

"Ona ne yaptın piç?! Abime ne yaptın!?"

Ama Jong In'in cevabıyla hatasının çok geç farkına varmıştı.

"Ben mi? Onu sen öldürdün Tao." dedi Jong In. Tao elimdeki telefonu düşürdü. Yüzüne baktığımda dolan gözlerinden taşan yaşlarını gördüm.

Hemen telefonu alıp seslendim.

"Jong In? Orada mısın? Suho abiye ne oldu?"

"Sehun? Sen misin? İyi misin?"

"Ben iyiyim Jong In. Suho abiye ne oldu?"

"Buraya geldiğinde çok kötüydü. Sizi arıyordu. Bir anda yığıldı. Her yeri kan içindeydi. Nefes almıyor."

Tao duyduklarından sonra evdeki her şeyi dağıtmaya başladı. Önüne gelen eşyayı alıp bir yere savuruyordu. Duvara çarpan şeyler parçalanıp etrafa dağılıyordu. Ondan nefret ediyor olsam da yapmak zorunda olduğumu hissettiğim bir şey vardı. Koşarak gittim ve arkasından beline sarıldım.

"Dur Tao. Sakin ol!"

"Ben abimi öldürdüm piç!"

"Lütfen sakin ol."

Kollarımı daha da sıkılaştırdım ve zorla durmasını sağladım. Bu kez de bana vurmaya başlamıştı.

"Tao yalvarırım dur." dedim.

Bir süre sonra hareket etmeyi bırakmıştı. Sakinleştiğini düşünerek kollarımı gevşettim. Bu anı beklediğini nereden bilebilirdim ki? Beni sıkıca kavrayıp üzerime çıktı.

"Hepsi sizin yüzünüzden! Hepsi o lanet olasıca piç yüzünden. Tüm ailemi elimden aldı! Şimdi ben de seni alacağım!" dedi.

Rüyamda gördüğüm şey kişi farkıyla gerçek mi oluyordu? Ellerini boğazıma sarıp deli gibi sıkmaya başladı. Bu kez çırpınmaktan vazgeçmiştim. Jong In'in hayatında sadece ben vardım. Onun için özeldim. Eğer beni öldürürse duracağını biliyordum. Sadece öldürsün ve bu işkenceleri bitsin istiyordum. Başta biraz çırpınsam da kollarımı öylece yana bıraktım. Gözümden istemsizce yaş akıp yüzümün yanlarından yere süzülüyordu. İçimden binlerce kez tekrarlıyordum: 'Seni seviyorum Jong In'

"İkinizden de nefret ediyorum." diye bağırıyordu. Bir yandan hala boğazımı sıkıyordu.

Öleceğim anı beklerken Tao ellerini gevşetti. Yüzüme bir şeyin damladığını hissedince gözlerimi açtım.

"Lanet olsun!" diyerek üzerimden kalktı. Bir anda öksürmeye başlamıştım. Neredeyse nefes alamıyordum.

"Öldür beni Tao." dedim. Sesi çıkmıyordu.

Kalkıp banyodan bir bez aldı ve odaya gitti. Peşinden gittiğimde duvarları ve yerleri sildiğini gördüm. Ben kötü biri değildim. Olmamıştım da. Tao'nun halini gördüğümde içimde tuhaf bir his oluştu.

Yanına gidip elindeki bezi aldım. Onun yerine her yeri temizledim.

"Onu almaya gitmeyecek miyiz?" diye sordum.

"Hayır" dedi.

"Nasıl yani? O senin abin Tao. Almalıyız." dedim.

"Bu kadar iyi olmak zorunda mısın Sehun? Beni iyiliğinle ezmeye mi çalışıyorsun?" diye sordu.

"Öyle bir amacım yoktu Tao. Sadece..." dedim ama devam edemeyecektim. Diğer odaya gidip kapıyı çarptı. Yanına gitmeye korkuyordum. Böyle olmasını istemezdim. Ama olanlar yüzünden beni rahat bırakmıştı.

Ben gerçekten akıllanmayacağımı bir kez daha göstermiştim. Kalkıp Tao'nun odasına gittim. Kapıdan kafamı uzattığımda ağladığını gördüm. Beni fark edince bacaklarını kendine çekip arkasını döndü. Camdan ve benim açtığım kapıdan sızan ışıkla titrediğini görüyordum. Saçma dürtülerime bıraktım kendimi o an. Yanına gidip ona sarıldığıma ben bile inanamıyordum.

Kafasını kaldırıp gözlerime baktığı anda kendime geldim. Bakışlarındaki vahşet bana çok şey hatırlatmıştı. Etrafına sardığım kolları aniden çekip geri geri gittim.

"Lütfen Sehun.. Buna ihtiyacım var. Kaçma." dedi. Tekrar başını dizlerine koyup ağlamaya devam etti. Hıçkırıkları arasında bir kez daha söyledi.

"Lütfen bana sarıl."

Tao gibi birinin bunu benden istemiş olması gerçekten sarsıcıydı. Beni öldürmeye çalışan ve sürekli canımı yakan birine karşı bu kadar iyi olmak tamamen benim salaklığımdı. Ondan iğreniyordum. Ama bu halde birine kötü davranamayacak kadar saf biriydim. Ona tekrar sarılıp başını göğsüme yaslamasına izin verdim.

Saatlerce öyle ağladı. Sessizdi. Sadece usulca titriyordu. Hıçkırıklarını içine atıyordu. Beni öldürmeye çalışan adamın bu kadar güçsüz görünmesi tuhaf hissettirmişti. Elim istemsizce saçlarına gitti. Yaptığı tüm kötülükleri olmamış sayarsak o şuan çaresiz ve acı çeken biriydi. Belki de bu yüzden kalbim buna dayanmıyordu. Duvarla arama yastık koyarak tekrar yaslandım. Tao hala kollarımdaydı. Saçlarını okşayarak uykuya daldım. Hangi ara uyuduğumun bile farkında olamamıştım.

Tao benim gözümde pislik, manyak, canavar ve acımasız biriydi. Ama onun gerçekten psikolojisi bozuktu. Artık benimki de pek sağlam değildi ve tüm sorumlusu oydu. Ama her zaman iyilik yapmaya hevesli olan kalbime yeniliyordum.

Ama artık en çok da kendimden iğreniyordum. Beni Jong In'den ayıran bir pisliği teselli etmiştim. O an kendimi asla affetmeyeceğime yemin ettim.

Sabah gözlerimi açtığımda Tao'yu beni izlerken buldum. Savunmasız anımda beni çoktan öldürebilirdi. Ama saçma bir şekilde yüzüme bakıyordu.

"Dün gece bana sarıldın. Bunu neden yaptın Sehun?" diye sordu.

"Uzak dur benden." diyerek daha fazla duvara yapıştım.

"Kollarında uyudum Sehun. Sence şuan sana zarar verebilir miyim?" dedi.

"Ne saçmalıyorsun Tao. Sadece acı çekiyordun. Şöyle bakmayı kes." diyerek ittim. Olduğu yerden kalkmadı.

"Sen iyi birisin Sehun. Ben... Özür dilerim.." dedi.

"Ama sen kötü birisin Tao ve yaptığın şeyleri silmek için ölmen bile yeterli değil." dedim. Kendini yatağa doğru bıraktı. Bir kez daha konuştum.

"Abin.. Onu almayacak mıyız Tao?"

"O öldü Sehun. Benim bunu görmeye cesaretim yok. Onu almayacağım. Ben kötü biriyim unuttun mu? Abisini bile öldürebilen bir canavarım."

"Evet öylesin. Sen gerçek bir pisliksin."

"Okula gitmeyecek miyiz?"

"Bu gerçek mi? Sen bu kadar kötü müsün Tao. Evet kötüsün biliyorum. Ama o senin abin. Nasıl böyle olabilirsin?"

O anda üzerime yürüdü ve duvarla arasında sıkıştırdı. Nefesini dudaklarımda hissedebiliyordum. Gözleri tekrar kırmızıydı. Abisini öldürdüğünü öğrenmişti ama hiç bir şey yapmıyordu. Bir kaç saat ağladıktan sonra bile pislik haline geri dönmüştü. Abisinin cesedini bile umursamayan pislik okula gitmek istiyordu. Dudaklarını dudaklarıma değdirerek konuştu. Kurduğu cümleyle ürpermiştim.

"Dediğin gibi ben kötüyüm Sehun. Olanları görmezden gelecek kadar kötüyüm ve sana kötü bir haberim var. Sanırım senden hoşlanıyorum."

Dönüşüm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin