19. Bölüm

34.6K 1.7K 25
                                    

19. BÖLÜM

"Sen?" dedi başını hafifçe yana yatırarak, "Neden sürekli karşıma çıkıyorsun?"

İlk şoku atlatmak kolay olmadı. Cevap beklercesine kısılan gözlerine bakakalmıştım. Vereceğim bir cevabım yoktu. Çünkü ben de bunu tam olarak bilmiyordum. Neden sürekli karşılaşıp duruyorduk biz?

"İnanır mısın?" Dedim gayet samimi bir tavırla, "Ben de çok merak ediyorum bunu."

"Peki."  Dedi alaylı bir ses ve ifadeyle, "O akşam hiçbir şeyin yokken gelip bana muayene olman da mı senden bağımsız gelişen bir olaydı?"

Okeyy! Bu zekice bir hamleydi.

O akşam oldukça saçmalamıştım.
Ama yine de inkar etmekten geri duramazdım. Ne yapayım, evet senden hoşlandım ve bunun için sana muayene oldum durduk yere diyemezdim ki.

"Çok tatlı yemiştim ve rahatsızlandım o gece." Dedim gayet kendimi savunarak. "Ayrıca cidden sana kendimi inandırmam mi gerekiyor?"

Deniz ben biraz sert çıkışınca bir durdu.
Noldu der gibi gözlerine baktım.

"Niye uğraşıyorsam?" Dedi gözlerini kapatıp başını iki yana salladı. "Çoluk çocukla uğraşmamam gerekir."

Bu biraz ağır olmadı mı?

"Çoluk çocuk?" Dedim hayırdır der gibi başımı salladım. "Deniz bey ben 23 yaşındayım."

"İstersen otuz ol." Dedi. "Umurumda değil."

"Lütfen umurunda olsun ya!" Dedim bir anlık yükselmeye. Ne gıcık bir adamdı bu ya. Bir de bana ben demiştim der gibi bakıyordu hala.

Üsten ve ukala bakışlarına daha fazla dayanamayacaktım.

Çantamı omzuma alarak " Ben gidiyorum. Aycan'a söylersin. Hı ona birileri çağırdı gibisinden bir yalan uydurmana gerek yok. Arkadaşın bana çok sinir olmuş, biraz daha oturursa beni bir kaşık suda boğabilirmiş o nedenle gitti dersin, olur mu?"

Ayağa kalktım ama ilerleyemedim. Bileğinden tutarak beni durdurdu.
Gözlerinin içine baktım. Çok bir duygu falan belli olmuyordu bu bakışlarından, sonra fisildayarak "Birazdan gelir. Sen söylersin." Dedi.

"Bırak ya!" Dedim bileğimdeki elini ittirerek.
Elini çekip ısrarla bana baktı.
"Birkaç dakikaya gelir." Gözleriyle kalktığım sandalyeyi gösterdi. "Lütfen!"

"Lütfen de diyebiliyormuşsun!" Diye ağzımda geveleyerek kalktığım sandalyeye geri oturdum.

Bana baktığını hissediyordum ama ben ona bakmıyordum. Yine kendi kendime triplere girdiğim bir andaydım. Ay bu Aycan da bir gelmek bilmedi.

Deniz'in gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum. Bense ısrarla ona bakmıyordum.

"Sinirlenince gözün pek bir şey görmüyor." Dedi.

Al işte. Ben sinirlenmemiştim ki. Sadece biraz gerilmiştim o kadar. Bunu ona da söyledim.

Yüzümde gezinen sakin bakışlarının aksine ben ona doğrudan ve pek de sakin olmayan gözlerle baktım.

Bu Deniz'i gülümsetti.

"Her duyguyu uçlarda yaşıyorsun muhtemelen. Mutluluğu, hüznü, endişeyi, öfkeyi..."

Ona kötü bakışlar attım.

"Peki tamam." Diyerek iç çekti. "Fazla saçmaladım özür dilerim."

"Özür mü?" Dedim. "Sen insanları hep kırıp kırıp sonra özür dileyince bitiyor mu sanıyorsun?" Dedim çikolatayla özür dilemesini ona hatırlatarak.

Söylediklerim onu sarsmış gibi bakakaldı. Birkaç saniye bir sessizlik oldu. Ardından boğazını temizledi ve "Seni kırdım mı?" Dedi.

Sessiz kalmaya devam ederek Deniz'e baktım. O ise cevap beklercesine bakıyordu halen suratıma.

O sıra Aycan geldi.

Deniz "Kalkalım mı artık?" Dedi saatine bakarak.
Aycan usulca başını salladı. Saat de epey geç olmuştu zaten.
Kafeden çıktığımızda derin bir nefes aldım. Deniz ve Aycan arkamdan geliyordu. Aycan'la vedalaşıp hemen evin yolunu tutmak istiyordum.

"Sen eve değil mi bebeğim?" Dedi Aycan. Başımı sallayarak onu onayladım.
"İyi geceler." Dedim Aycan'a. Göz ucuyla da Deniz'e baktım.

"Seni biz bırakalım." Dedi Aycan. "Deniz Abim beni yurda bırakacak, sonra da seni bırakır."
Gözlerim hafiften büyürken kibarca gülümseyip başımı iki yana salladım.
"İki adımlık yer." Dedim.
Hemen kaçıp kurtulmam lazımdı buradan. "İnan ki gerek yok, zahmet olmasın size de hem."

Deniz neden eğlenceli bir program izler gibi bana bakıyordu ya?! Kıvranışımın farkındaydı ve resmen bu halimi izlemekten zevk alıyordu.

"Zahmet olmaz Mavi hanım." Dedi tok bir sesle. "Saat epey geç oldu. Bu saatte dışarısı pek tekin değil."

Bu cümlelerin üzerine bir de Aycan'ın ısrarı devam edince daha fazla reddedemedim. Küçük adımlarla ikilinin arkasından kaşlarım çatık bir şekilde yürümeye devam ettim.

Sabah gördüğüm şu beyaz arabanın yanına geldiğimizde Deniz şoför tarafına geçerken Aycan bana bakıp, "Benim arka koltukta eşyalarım var. İstersen sen ön koltuğa geç."

Ne?

"AA şey..."

Aycan biniverdi arkaya. Öyle sap gibi kalıverdim bir anda. Ne yapacaktım. Bineyim mı acaba öne yoksa hiç duymamış gibi yapıp arka koltuğa mı geçeyim?

Salağa yatmanın faydası mı vardı sanki. Arka koltuğa geçsem kendimi daha bir rezil olmuş hissederdim. Ön tarafın kapısını açıp sanki hiç umurumda değilmiş gibi koltuğa geçip oturdum.

"Kemerini bağla."
Deniz uyarısını yapıp arabayı çalıştırdı. Sırf kendi söyledi diye kemeri bağlamak istemedim ama kuralları da sinir oldum diye çiğneyemezdim. İstemsiz bir şekilde sert hareketlerle kemeri bağladım. Bu sırada göz ucuyla bana da baktığını hissediyordum. Dişlerimi sıkarak yolun bitmesini ve eve gitmeyi bekledim.

Aycan'ı yurdunun önünde indirdik. "Yine çıkalım böyle arada." Dediğinde kibarca başımı salladım. Bir daha kuzenini getirirsen ben yokum da diyebilirdim, kibarlık yaptım yine.

Aycan Deniz'le de vedalaştı en son. "Canan'la bir konuş sen yine de Aycan." Dedi Deniz. "Kararına saygı duysam da bu onayladığım anlamına gelmiyor, biliyorsun."
"Biliyorum abi." Dedi Aycan da başını anlayışlı bir şekilde sallayıp. "Ben onunla konuşurum merak etme."

"Hadi..." dedi Deniz başını görüşürüz der gibi sallayarak, "Bir şeye ihtiyacın olduğunda aramazsan bozuşuruz."

"Peki abi." Aycan bana bakıp gülümsedi. "Mavi sana emanet."

Deniz başını usulca sallayıp arabayı çalıştırdı.

Evet, şimdi başlıyorduk.

MAVİ DENİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin