6. Bölüm

47.8K 1.9K 275
                                    

6.BÖLÜM "NEREDEN SEVDİM O ZALİMİ?"

Günler, haftalar geçti.

Monoton hayatım tüm canlılığıyla devam ediyordu. Okuldan eve, evden okula... Bunda şikayetçi miydim? Tabii ki de değildim. Sakinliği severim ben. Çılgın ve kabına sığmaz kişiliğime rağmen sakin hayat rahat hayat felsefesiyle yürüyüp gidiyorum işte kaç zamandır.

Ama şimdi hayatımda bir renklilik de olsun istiyorum hani. Ev okul arasında mekik dokuya dokuya nereye kadardı. Zeynep'le arada bir tavla oynamaya gidiyor; Zeynep, Birce, Birce diğer ev arkadaşım oluyor bu arada, ben, bir de etrafımızdan bir okeye dördüncü bulup okey oynuyorduk arada sırada. Sinema fiyatlarından da sinemaya gidemiyor, malloş erkek kardeşimin üyeliğinden Netflix'e girip orada bir şeyler izliyordum. Geri kalan zamanımda da takoz gibi hukuk kitaplarının arasında yaşam savaşı veriyordum. Hayatımın özeti buydu.

Şimdi de sınavlar gelip çatmak üzereydi. Okumam gereken sayfalarca kitap vardı. Geçen sene aman bütte veririm deyip veremediğim dersimi de sayarsam on dersle başa çıkmaya çalışıyordum şu günlerde.

Usul dersine çalışsam ceza özel hani bana hani bana diyordu. Miras hukukuna kafayı gömsem aklımın bir köşesi ticaret hukukunu ne hal edecez, herkes kalmış ondan ondan diye zırlıyordu. Aa tabii bir de geçen seneden veremediğim bir dersim vardı. Uluslararası. Çarşaf kağıtla beni tanıştıran muhteşem ötesi dersim. Ama inanın bana, bu sene en kolayı o dersti. Ben ne mi yaşıyorum, Hukuk fakültesi üçüncü sınıftayım. Evet, benim için üzülebilirsiniz.

Odam kadar dağınık olan topuzum, Ravenclaw'lı saç bandanam ve mavi üzerine beyaz puaniyeli pijamamla masa başında kambur bir şekilde oturuyor ders çalışıyordum. Arada sırada kafam kadar karışık playlistimden de manyak şarkılar açıyor, dikkatimi bir saniyelik dağıtıp tekrar derse dönüyordum. İki haftadır Usul çalışıyor olmama inanamıyordum. İçimden bu sene en kolay dersim budur diye geçirmiştim değil mi, hım, fena yanılmışım. Hiçbiri kolay değil! Hepsi ayrı ayrı zor!

Neyse dertlerimden çok bahsettim. Bir de kalbimin durumundan bahsedeyim biraz. O her zamanki gibi. Gözümü kapattığım an bir şeyler oluyor ona. İlk başlarda ben de anlamadım ama düzelteceğiz.

Nah düzeltirim artık.

Her an onu görmek istiyorum ben ya! Bana kötü davrandı ya ondan hep! Nazik, kibar biri olsa, anlayışla gülümseyip yaptığım saçmalığı hoş karşılasa bu kadar bağlanmazdım herhalde ya.

Kimi kandırıyorum ki.

Bakışları delip geçmedi mi? Beni o duvardan nasıl hoplattırıp kaçırdı ama. Of, deli adam! Bir de adlarımızın uyumunu düşünüp düşünüp dalıyorum salak salak işte.

En son arasında parmağım dururken pat diye kapanacak olsa parmağımın kopacağı kitabın arasına kalemi koyup son iki haftadır yaptığım gibi google kardeşin kapısına dayandım. Beni anlayan bir tek oydu. Zira Zeynep'le Birce artık durmadan doktoru onlara anlatıp durmamdan sıkılmışlardı. Ama haklılardı da, bu yüzden ağzımı açamıyordum da.

Hemen yazdım adını. "Deniz Can Eren!"

Coşkuyla çıkıyordu herifin adı ağzımdan ya! Of of, o kısık bakışlarınla bana bakmayacaktın be adam, ben de insanım, kalbimin gevşekliğine mi, duygusal boşluğumuma mı denk geldin naptın da kapıyı bile çalmadan pat diye giriverdin kalbime, beni per perişan ettin.

Ekrana iyice eğilerek aval aval onun adının yazılı olduğu sitelere bakıp bakıp çıktım hemen. Sonra yine iki haftadır yaptığım gibi bu ada ait tüm sosyal medya hesaplarını taradım. Google'a bu kez Dr. Deniz Can Eren yazdım. Hastanenin adını da yazınca onunla ilişkili birkaç şey çıkıyordu ama bir tane bile iletişim bilgisi yoktu. Ne tweetir, ne İnstagram... Facebook'u bile yoktu ya! İnsan galayana gelir, bir cahillikle bir Facebook hesabı açardı küçükken ama yok, bu adamın sosyal medyası yoktu. Buna karar vermiştim sonunda.

MAVİ DENİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin