Secimden dolayi asiri gerginim o yuzden manifest icin bolum attim. Bu bolumle birlikte baharlar gelir insallah ziwnxiwnxisj iyi okumalar kucuk hanimlar🖤
Akşam olmuştu ve Lalisa kendini mutfağa atmıştı. Bu gece akşam yemeğini kendisi hazırlamak istiyordu. Çünkü tatili bitmiş ve okuluna dönmesi gerekiyormuş. Buna üzülecek gibi olmuştum bir anda. Çünkü yıllar sonra ilk kez biriyle oturup arkadaş gibi muhabbet etmiştim. Ama hemen sonra aklıma bugün benimde gideceğim gelmişti. Ve böylece daha çok üzülmüştüm. Çünkü onu bir daha hiç görmeyecektim.
Oturma odasının koltuğunda tek başıma oturmuş düşünceler içinde boğulurken duyduğum adım sesleri ile ana dönmüştüm. Başımı kaldırdığımda gelenin Min Yoongi olduğunu görmüştüm. Oturduğum yerden ayaklandığımda kaşlarını çatarak homurdandı. "Neden kalkıyorsun ayağa?" Sorusuna bir cevap vermediğimde zaten o da elinde ki poşetler ile mutfağa yönelmişti. Yeniden kalktığım yere oturduğumda bende sordum kendime.
Neden o geldiği için bir anda ayağa kalkmıştım öyle? Saygıdan. Evet saygıdan. Adamın evinde karşılıksız kalıyordum resmen. O bir emniyet amiriydi ve yaşı da benden oldukça büyük duruyordu. Ayağa kalkmayıp ne yapacaktım? Onun ki de soruydu...
Bir iki dakika sonra mutfaktan boş kalan elleri ile çıkmıştı ve ben yine ayaklanmıştım. Bakışları böylece yine beni bulduğunda merakla sordum. "Efendim ev işi ne oldu?" Çatık kaşlarının altında ki gözlerini kaçırdı benden ve homurtulu sesi ile cevap verdi. "Evin işi yarın bitecekmiş. Bir gece için de bir yerler ayarlamaya uğraşmadım. Bu gecelik daha buradasın o yüzden." Ardından da oturma odasını terk etmişti.
Derin bir nefes vererek kendimi yeniden koltuğa bıraktım. Pekala, sadece bir gece daha. Ama Lisa gidiyordu. Bunu problem ediyor olmam bencillikti belki de? Adam bana evini açmıştı ve ben onun hakkında endişe duyup duruyordum. Yüzümü sıvazladım hafifçe ve aklımda ki bu düşünceleri dağıttım.
"Jisoo!" Lalisa'nın mutfaktan bağırması ile hemen oturduğum yerden kalkıp yanında bitmiştim. "Efendim." Diyerek mutfağa girdiğimde masayı kurma işi neredeyse bitmişti. "Abimin dediğine göre bu gece de burada kalacakmışsın. Düşündüm ki rahat edemeyebilirsin. Ve bu çok normal sonuçta abimi tanımıyorsun. Eğer istersen yarın ki derslere gitmemeyi tercih ederek bu gece de burada kalabilirim." Kısık bir sesle konuşmuştu. Abisinin duyup yanlış anlamamasını istiyor olmalıydı. Teklifi ile yüzümde samimi bir gülümseme oluşmuştu.
Beni böyle bir konuda yargılamayıp bu kadar iyi anlıyor oluşu mutluluk vericiydi. Sonuçta o kişi onun abisiydi ama benim için bir yabancı olduğunu ve bunun nasıl hissettirdiğini anlıyordu. Yine de kabul edemezdim. "Çok teşekkür ederim Lalisa. Gerek yok ama gerçekten. Derslerinden eksik kalma. Hem abin yeterince güven verici biri. Yani benim için de sorun yok." Söylediğim şeylerin samimiyetine inanmış olmalı ki hemen yanıma gelip tek elimi tutmuştu.
"Pekala o zaman. Yine görüşür müyüz Jisoo? Telefon numaranı versene bana." Evet onunla görüşmeyi bende çok istiyordum ama emin değildim. Yine de doğruyu söyleyerek konuştum. "Benim şu an bir numaram yok... Sen ver telefon numaranı ben sana ulaşayım. Olur mu?" Telefonum olmamasını garipsedi elbette ama yine de buna takılmamayı tercih etti.
"Pekala olur." Hemen ardından mutfağın bir köşesine gidip bulduğu küçük not kağıdının üzerine hızlıca yazmış ve bana vermişti. Numaranın hemen altında Lalisa xoxo yazıyordu ve sonunda da bir kalp vardı. Bu beni gülümsetirken mutfağa Min Yoongi girmişti.
"Ne oluyor?" Gerçekten merak ediyor gibi çıkmıştı sesi. Başımı kaldırıp baktığımda gözlerinin üzerimde olduğunu görmüştüm. Bu adam sürekli bana bakarsa ben gerilirdim yalnız...
Lalisa abisinin yanına gidip neşeyle boynuna atlamış ve yanağını öpmüştü. Bu şekilde üzerimde ki gözler yok olduğunda Lisa'da mutluluk ile konuştu. "Hiç. Jisoo'ya numaramı verdim. Bu gece gidiyorum ya ondan." Hemen ardından geri çekilmiş ve masada ki yerine yönelmişti. Min Yoongi her hangi bir tepki göstermezken o da masada ki yerine ilerlediğinde bende elimde ki kağıdı cebime atıp Lisa'nın yanına geçmiştim. Dün geceye kıyasla bu gece Lisa'nın neşeli konuşmaları ve bizim tek kelimelik cevaplarımızla geçen bir yemek olmuştu.
Ardından Lalisa ile birlikte mutfağı toparlamıştık ve ardından abisine ve bana bol bol sarılarak gitmişti. İçeriye geçtiğimizden bu yana da yarım saat olmuştu. Ben koltukta oturuyor ve saati izliyordum. Çünkü televizyonu açmak istesemde açamazdım. Belki de istesem açardım, sorun etmezdi. Ama kafasını karıştırmayı istemezdim. Oturduğu masada onlarca kağıt, onlarca dosya vardı. Hemen yanında bir bilgisayar açıktı. Bir şeyler üzerine çalışıp duruyordu yani. Ve zaten yeterince zor bir işti birde sesle dikkatini dağıtmak istemezdim.
Saatin üzerinde ki gözlerimi ona çevirdim. Elinde tuttuğu dosyadan hızlı hızlı bir şeyler okuyordu. Kaşları çatıktı ve okuduğu bir yerde duraksadığını gördüm. "Madde 109..." Diye mırıldandı kendi kendine. Arada böyle mırıldanıp duruyordu ama hiç birine dikkat etmediğim için ne dediğini duymamıştım. Bu sefer ise tüm dikkatim ondaydı.
"Siktiğim madde 109'unun fıkra 1 ve 2'si neydi?" Oldukça sessiz konuşuyordu ve eğer tüm dikkatimi ona vermesem duyma ihtimalim sıfırdı. Bu yüzden rahatça küfür etmiş olmalıydı. Unutmuş olmak onu öfkelendirmiş olmalı ki sinirle bir nefes verip bilgisayara döndü. Sanırım unuttuğu bu maddelere bakacaktı ama bakmasına gerek kalmadan ihtiyacı olan cevabı verdim.
"Madde 109 fıkra 1; Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir. Fıkra 2; Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." Net ve kendimden emin bir şekilde kurduğum cümleler ile bana dönmüştü şaşkınca. Hukuğu 1. sınıfta bırakmış olabilirdim ama bu gizlice ceza kanunu baştan sona ezberlediğim gerçeğini değiştirmiyordu. Özellikle madde 109; İkinci kısım, Üçüncü bölüme aitti. Yani işkence ve eziyet kısmına. Benim ilgi alanıma. Bu bölümle ilgili hiç bir kelimeyi dahi yanlış söyleme ihtimalim yoktu. Adeta kitap gibi ezberlemiştim.
Kaşları çatılmış ve cevap vermeme oldukça şaşırmış olan Min Yoongi şaşkınca konuştu. "Nereden biliyorsun sen bunu?" Bu şaşkınlığına gülümsedim. "Avukat olmak istiyorum. O cübbeyi henüz giyemesem de şimdiden tüm derslere hazırım." Cevabım ile bir süre baktı yüzüme ve ifadesizce konuştu ardından.
"Bu yüzden suçunu itiraf etmiyorsun." Ah... Bu kadar çabuk anlayacağını düşünmezdim. Hatta anlayacağını hiç düşünmezdim. İnandırıcı olmaya çalışarak bıkkın bir nefes verdim. "Ben öldürmedim efendim. Neden inanmıyorsunuz?" Sordum ama cevap vermedi. Oturduğum koltuktan kalktım ve mırıldandım. "Ben biraz dinleneceğim. Yeniden teşekkürler ve iyi geceler." Söylediğim şey yine yanıtsız kalırken arkamı dönmüş ve oturma odasının çıkışına ilerlemiştim. Salona girmeden önce ise son duyduğum şey beklemediğim bir cümle olmuştu.
"Cübbe sana çok yakışacak küçük hanım."
•
Neler diyorsunuz amirim??😭😭
Öncelikle belirtmek isterim ki güney kore ceza hukuku ile falan uğraşamadım türkiye'ninkini kullandım ve ileride yine kullanırsam yine aynısını yapıcam ama bence ufacık bir detay.
Ve bu bölümün yoongisine gelirsek, evde ki işlerin bittiğini ama yoonginin jisooyu görme süresini uzatmak için onu bir gece daha evinde tuttuğunu söylememe gerek yok bence😸
Ayrıca kitap aşşşşşırı yavaş ilerliyormuş gibi geliyor bana ve muhtemelen sebebi gerçekten yavaş ilerliyor olması🤨 dowöxowöxowöd neyse canım sıkılan çekip gidebilir problem değil yani💅
Gitmeyenler ile sonra ki bölümde buluşalım🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan, yoonsoo
FanfictionEmniyet amiri Min Yoongi, eşini öldüren ve gözlerinde yıldızlar olan genç kız ile karşılaşır. "Gözlerinizde yıldızlar var küçük hanım...O yıldızların parlamaya devam etmesi tüm lekelere değer gibi hissettiriyor."