Restoranda girdiğimizde benim gözlerim etrafta Chaeyoung'u ararken Min Yoongi çatık kaşları ile mekanı inceliyordu. Hafifçe ona yaklaştım ve kısık bir sesle konuştum. "Çok gergin gözüküyorsunuz." Bana döndü dediğimle. "Hayır gergin değilim." Ses tonu da oldukça rahat olduğunu gösteriyordu ama bu dışarıdan bakan bir insanın ondan korkacağı gerçeğini değiştirmiyordu. Bu yüzden derin bir nefes verip yeniden konuştum. "Bakışlarınız insanları korkutacak gibi efendim..." Bunu farkında değildi sanırım çünkü şaşırmış gibi baktı bana. Hemen ardından ise yeniden öyle bakmaya başlamıştı. Bunun onun normali olduğuna alışmalıydım sanırım.
Bu yüzden yeniden önüme dönmüş ve bu defa Chaeyoung'u görmüştüm. "Ah oradalar." Gösterdiğim yere dönmüş ve başını sallayıp elini belime koymuştu bir kez daha. Bunu sürekli yapacak mıydı? Eğer yapacaksa alışmakta zorlanacağım açıktı.
Belime temas eden eli ile adeta nefesimi tutsam da neyse ki yürümeye devam etmiştim. Masaya vardığımıza beni gören Chaeyoung ayaklanmış ve hemen yanımda bitip bana sıkıca sarılmıştı. "Hoş geldiniz." Sarılışına aynı sıcaklık ile karşılık verdiğimde yüzümde de geniş gülümsemem yayılmıştı. Geri çekildiğinde sevgilisinin de ayaklanmış olduğu gördüm. Chaeyoung hala sıkıca elimi tutarken bizi tanıştırmıştı. "Bu sevgilim Jimin."
"Memnun oldum." Başımı eğerek verdiğim selamı sevecence almıştı. Ardından Chae, Yoongi'ye döndü. "Ve bu da Yoongi. Jisoo'nun... bir arkadaşı." Jimin ve Yoongi de el sıkıştığında masaya yerleşmiştik. Karşımda Chae, yanımda Yoongi vardı. Yemeklerimizi sipariş ettiğimizde muhabbet etmeye başlamıştık.
Jimin'in bir tiyatro oyuncusu olduğunu söylemişti Chaeyoung. İlgimi çeken bu konuyla ilgili oldukça uzun konuşmuştuk. Ve Jimin beni bu haftasonunki sahnesine davet etmişti. Daveti ile Yoongi'ye baktığımda gözlerini yumarak onaylamıştı bunu. Bunun heyecanı ile de başka bir uzun muhabbete girmiştik ardından.
Yemekleri yedikten sonra Chaeyoung daveti kendisinin yaptığını söyleyerek zorla bizim hesaplarımızı da ödemişti. Ardından yine sıkıca sarılmıştım ona ve ayrılmıştık. Arabada eve giderken bile içimde ki mutluluk ve heyecan dinmemişti hatta.
"İlk kez bu kadar uzun süre içtenlikle gülümsediğini görüyorum." Arabayı kullanan ve sürekli üzerimde bakışlarını hissettiğim Yoongi konuşmuştu kısık bir sesle. Dediği ile ona döndüm. "Ben ise sizin gülümsediğinizi hiç görmüyorum." Söylediğim şeyi beklemiyor olmalıydı. Kısa bir süre bana baktı. Ardından önüne döndü. Dudaklarında ufacık alaylı bir gülüş belirdi ve hemen ardından kayboldu.
"Chaeyoung'a çok değer veriyor olmalısın?" Konuyu değiştirme isteğine derin bir nefes vererek ayak uydurdum. "Evet. Lise de ki tek arkadaşımdı Chae. Ve hatta arkadaştan öte kardeştik diyebilirim. Bana bu hayatta en çok değer veren kişiydi ve bende ona herkesten çok değer verirdim. Yıllarca görüşemedik ama artık bu engellerin yok olmuş olması beni çok sevindiriyor." Bu sırada parmaklarım Chae'nin yıllar önce aldığı bilekliğim ile oynuyordu. "Onunla buluşuyor ve normal muhabbetler ediyor olmak sanki yaşadıklarım hiç gerçek değilmiş gibi hissettiriyor. Ne bileyim normal bir hayata sahipmişim gibi falan. O her zaman çekip çıkarıyor beni bunlardan. Ve-" Kendi kendime sözünü kesmiştim çünkü saçmalamaya başladığımı fark etmiştim. Sadece evet ya da hayır olarak cevap verebileceğim bir soruyu uzatmış da uzatmıştım resmen. Mahçup bakışlarım onu buldu hemen. "Gereksiz uzun konuştum. Kusura bakmayın lütfen."
Söylediğim şey ile başını iki yana sallamıştı yavaşça. "Hayır. Konuşmanı ve seni dinlemeyi seviyorum." Kalbim hızlandı. Evet hızlandı. Baya bir hızlandı hatta. Tansiyonum düşmüş olabilirdi. Boğazımı temizledim ve önüme döndüm. Tamam belki her şeyi abartıyor ve fazla tepki veriyordum ama o bana her şeyi ilk kez yaşatıyordu. Hayatım boyunca bütün erkekler tarafından değersiz hissedilmiştim ve o sanki tüm bu kırık parçalarımı birleştiriyordu. Bu çok değerliydi. Bu o kadar değerliydi ki... kendimi bundan nasıl kurtaracaktım bilmiyordum. "Ve?" Sessiz kaldığımı fark edince bir kez daha konuşmam için teşvik etti beni.
"Ve... Size de teşekkür ederim. Bugün benimle geldiğiniz için. Siz yanımdayken kendimi rahat hissettim. O kalabalığı yok ettiniz sanki. Bilmiyorum işte verdiğiniz güven için teşekkür ederim." Hafif utangaçlığım ile söylemiştim bunları. Bana baktı yeniden. Kısa sürdü ama kalbim yine hızlandı işte. "Rica ederim küçük hanım." Güzel mırıltısı doldu kulağıma. Mırıltısı da kulağıma güzel geliyordu. Niye?
Dengesiz kalbim ile içime bir kez daha derince bir nefes çektim. Baya derin bir nefes hemde. Ardından önüme döndüm ve yolun geri kalanında susmayı tercih ettim.
Eve girdiğimizde ise sessizliğimiz devam etmişti. Üzerimdekileri değiştirip oturma odasına girdiğimde Yoongi'yi önünde ki bilgisayara bakarken görmüştüm. Benim odaya girdiğimi duyunca çağırdı. "Jisoo kamera kayıtları geldi." Bana ilk kez adım ile seslenmişti sanırım. Bunun ufak şaşkınlığı ardından hemen yanına ilerlemiştim. Çaprazında ki sandalyeyi yanına çektiğinde oraya oturmuştum. Tanıdığım o mahallenin görüntüsü geldi önüme. Kamera kaydından bir fotoğraftı. Çok net olmasada çocukların zaten çok fazla kıyafet değiştirme lüksü olmadığı için ondan bile ayırt etmem mümkündü.
Sandalyede ileri kayıp ekranda ki çocuklara baktım ve tanımam da kısa sürmedi. İşaret parmağım ile ekranın üzerinden gösterim. "Şu çizgili tişörtlü çocuk." Kendimden emin bir şekilde söylemiş ve hemen ardından Yoongi'ye bakmak gibi bir hata yapmıştım.
Bakışları direkt üzerimde olan Yoongi'ye. Sandalyelerimiz dip dibeydi. Yakınlığımızın farkındalığı bir kez daha kalp ritimlerime darbe indirmişti. O ise istifini bozmamıştı bile. Gözlerimde ki gözleri duygusuzca bakıyordu. Ama aynı zamanda da çok derindi. Yutkunamadım bile.
Gözleri bir an kaküllerime uğradı, ardından yeniden gözlerime, aşağı iniyordu ki bir anda boğazını temizleyip geri çekildi. Başını önüne çevirip bilgisayar ekranına baktı. "Çizgili tişört..." Boğuk sesi ile tekrarladı dediğimi. Hala onun üzerinde olan bakışlarımı çekmek için çabaladım ama donup kalmış gibiydim. "Tamamdır. Yarın bu çocuğu bulacağım." Diye ekledi ardından.
Az önce neredeyse kalp krizi geçirmeme neden olmamış gibi. Her şey normalmiş gibi.
parkchaey: Benim güzel kız kardeşim🤍
kimjichu: Chaeyoung'um🤍
x: Bu kız yaşıyormuymuş 😟
y: Yıllar sonra ilk kez fotoğraf attılar...
•
Min Yoongi şaka mısın aslanım?🤨
Biraz tutuşsunlar artık ya a aa dahaca 8. bölümü yayınladım bunu yazarken ama herkes öpüşme diye çıldırıyor. Bu bölüme geldiğinizde artık gına etmiş olucaksınız muhtemelen. Ama durumları normal bir durum değil arkadaşlar lütfen biraz daha anlayışlı yaklaşın. Zaten elimden geleni yapıyorum ikisi için😭 ve bölümleri de çok sık atıyorum hani... Her şey öpüşmek değil lütfen aralarında ki o softluğu da görün. 🤍
Bölümün yoongisi; jisoonun bu mutluluğunu görmek onu her şeyden daha iyi hissettiriyor. Kendine alakasız şeyler anlatması onun için her şeyden daha değerli. Ve yoongi yakınlaşmalarda ya da konuşmalarda gözle görülür bir tepki vermese de içten içe o da bir karmaşa yaşıyor. Ama jisoonun aksine dugularını kontrol etmekte ve gizlemekte çok daha iyi. Yoksa onunda kalbi hızla çarpıyor, karnında kelebekler falan uçuyor yani🥹.
Görüşürüz aşklarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan, yoonsoo
FanfictionEmniyet amiri Min Yoongi, eşini öldüren ve gözlerinde yıldızlar olan genç kız ile karşılaşır. "Gözlerinizde yıldızlar var küçük hanım...O yıldızların parlamaya devam etmesi tüm lekelere değer gibi hissettiriyor."