Yoongi'nin iş saati bitmiş ve hatta üzerinden de iki saat geçmişti. Normalde çoktan burada olması gerekiyordu. Bu yüzden içime elbette bir şüphe düşmüştü. Telefonlarımı açmaması ise her şeyi daha da berbat ediyordu. İşinin uzamış olduğunu düşünerek kendimi rahatlatmaya çalışıyordum ve Chaeyoung'da bunu söyleyip duruyordu.
Tabi pek işe yaradığı söylenemezdi. Kime ulaşacağımı düşünüp duruyordum bir yandan da ulaşmak istemiyordum çünkü Yoongi bundan rahatsız olur diye korkuyordum. Ama en son geç kaldığında Jennie vurulmuştu ve bu beni daha da paranoyak birine dönüştürmüştü.
Yoongi'nin geri dönüşünü bekleme limitim ise dolmuştu artık. Bu yüzden telefonumu elime almış ve Jungkook'un kayıtlı numarasına tıklamıştım. Yanımda ki Chae ise konuşmaya devam ediyordu. "Ya Jisoo sakin ol ya. Adamın ek işi falan çıkmış-" Lafını kesme nedenim Jungkook'un telefonu yanıtlaması olmuştu.
"Jungkook! Merhaba, bir şey sorabilir miyim sana?" Chae'de böylece dikkat kesildiğinde telefonun ucunda ki Jungkook konuşmuştu. "Sorabilirsiniz." Gergince yerimden ayaklanırken hızlıca sormuştum. "Yoongi'den haber alamıyorum. Bir sorun mu var?" Soruyu sorup cevabı beklerken Chaeyoung'da ayaklanmıştı yavaşça.
"Amirim iyi." Diye başladı Jungkook. Devamının geleceğini hissettiğimde elim göğsüme gitmişti. "Yaralandı yalnızca-"
"Ne? Ne demek yaralandı? Nasıl yaralandı?" Lafını kesip peşpeşe sorularımı sormuştum. Jungkook derin bir nefes verip beni sakinleştirmek için ses tonunu daha da düşürdü. "O iyi Jisoo hanım. Vuruldu, hastanede. Ve dediğim gibi, o iyi." Söylediklerine bir karşılık verememiştim çünkü kalbimin sıkışmaya başlaması kaçınılmazdı. Buz kesen bedenimle öylece kala kalmıştım. Anmemin ölüm haberini aldığımda da aynı bu şekilde hissetmiştim.
Kararan gözlerimi yumup derin bir nefes çektim içime. Titreyen ellerim ile telefonumu sıkıca tutup titreyen sesimle de konuştum. "Tamam. Geliyorum ben." Telefonu kapatıp titreyen bacaklarım yüzünden yere serilmemek adına az önce kalktığım koltuğa oturdum yavaşça.
"Ne olmuş? Kötü bir şey mi?" Chaeyoung telaşla sorduğunda derince yutkunmuştum. "Hastanedeymiş, iyiymiş." Peki ben niye bu kadar kötü olmuştum?
Yüzümü sıvazlayıp nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. "Neden böyle oldun? Jisoo rengin attı resmem?" Chaeyoung telaşla konuşmaya devam ederken gözlerimi aralamış ve oturduğum yerden kalkmıştım. "Tanrım! Ayağa kalkmasana. Düşüp bayılacaksın!" Onu dinlemeyip çoktan montumu üzerime geçirmek için hareket etmiştim. "İyiyim ben. Beni hastaneye götürebilir misin? Ya da taksi çağır." Hızlı hızlı konuşmalarıma homurdanmış ve o da montunu almıştı. Birlikte evden çıkıp arabasına bindiğimizde arkama yaslanmış ve nefeslerimi kontrol altında tutarak kendime gelmek için tüm çabamı göstermiştim.
Uzun yol da kendimi toparlamayı başarabilmiştim zor olsada. Jungkook'un çoktan mesaj atmış olduğu kat ve odaya gelmiştim. Odanın önü polis kaynıyordu ve bakışları etrafı tarayıp duruyordu. Arkamda ki Chaeyoung ile oraya yöneldiğimde odanın kapısına kısa bir mesafe kala bir polis memuru yolumu kesmişti. "Kimsiniz?" Sert ve tedbir dolu sorusu ile cevap vermeye çalışmıştım. "B-ben-" Kekeleyen sesim cümlemi yarıda kesmeme neden olduğunda imdadıma Jungkook yetişmişti. "Amirin yakını o. Bırakın." Jungkook'un emri ile polis önümden çekilmişti.
Koridorun başında ki Jungkook'a kısa bir süre baktıktan hemen sonra odanın kapısını tıklatmış ve çok beklemeden açmıştım. Geniş odada yalnızca üç kişi vardı. Ayakta dikilen Seokjin ve Namjoon ikilisi bir de yatakta oturuyor olan Yoongi. Altında bir eşofman olsada üzerinde yoktu, sargılı omzu ve karnı gözler önündeydi. Ayaklarını kenardan sarkıtmış elleri ile yatağa tutunuyordu. Her zaman dik olan sırtı bu defa yorgunca çökmüştü. Kızarık göz altlarının yanında bir de teni bembeyaz olmuştu. Kolunda ise bir serum vardı.
Evde hissettiğim duyguya yakın bir hisle sarıldım bu görüntü karşısında. Ellerime gelen titremeyi engellemek için sıkıca yumruk yaptım onları. Gözlerim doldu yine de bundan kaçamadım. "Jisoo?" Adımı söyleyen Yoongi ile adımlarım ona doğru yönelmişti. Ayakta dikilen iki adama baktı. "Dediğim gibi siz kamera kayıtlarını inceleyip savcılığa teslim edin hemen. O kaçanı hIzlıca bulmamız lazım." İkisi odadan çıktığında Yoongi'nin yanında bitmiştim.
Ne yapacağımı bilemiyordum bu yüzden bir süre sessiz kalmıştım. "İyi misin?" Sorumun saçmalığını umursamadı ve tek elini kaldırıp elimi tuttu ardından beni yavaşça kendine hatta iki bacağının arasına doğru çekti. Bu isteğine karşı koyamadım elbette ve yerimi aldım bacakları arasında. Elimi bırakmazken başını kaldırıp gözlerime baktı. "İyiyim." Yorgun sesi kulağıma dolduğunda gözlerimi kırpıştırmıştım ve bir kaç yaşın dökülmesini sağlamıştım yanaklarımdan. "Neden oturuyorsun? Yatmalısın? Narkozun etkisi geçti mi ki? Ağrın yok mu? Neden dinlenmiyorsun? Gözünü ne zaman açtın ki şimdiden iş peşinde koşmaya başladın?" Ard arda azarlarcasına sıraladım sorularımı.
Derin bir nefes verip gözümden akan yaşı sildi yavaşça. "İyiyim küçük hanım. Bunları düşünme." Söyledikleri daha da sinirlenmeme ve üzülmeme neden olmuştu. Geriye bir adım atıp bacakları arasından çıktığımda ve ellerinden uzaklaştığımda bana affalayarak baktı. "Ne demek bunları düşünme? Kendini önemsememen ve bu şekilde yormandan bıktım artık. Beni geçiştirip durmam canımı çok sıkıyor. Şu hayatta ailem diyebileceğim bir sen bir Chaeyoung kaldı. Bırakta ikiniz için de endişeleneyim." Söylediklerim ile derin bir nefes verdi. "Jisoo-" Adımı söylemek için dudaklarını araladı ama susturdum onu. "Yine beni geçiştirecek şeyler söyleme sakın. Hastanede olduğun haberini aldığımda ne hissettiğim hakkında bir fikrin var mı? Annemin ölüm haberini aldığımda hissettiklerimi hissettim resmen. Bunu yaşamayı hak etmiyorum Yoongi."
Korktuğumu yaparak maalesef ki ona patlamış ve içimde biriktirdiklerimi dökmüştüm. Yoongi bir kaç saniye şaşkın ve sessiz kaldı ardından ise mırıldandı. "Üzgünüm. Sana böyle hissettirmek istemedim." Yeniden elimi tuttu fakat bu defa kendine yaklaştırmak için zorlamadı ve devam etti konuşmaya. "Yalnızca bunları dert etmeni istemiyorum Jisoo. Ve işimi yapmak bana nefes aldığımı hissettiriyor. Beni anlamalısın. Sen hukuka nasıl bağlıysan bende mesleğime böyle bağlıyım." Tamam. Bu konu da haklıydı. İnsanın sevdiği mesleği yapması onun için bir yaşam enerjisiydi resmen. Fakat bunun için kendisine bunu yapmaya değer miydi? Bu konu da hala kararsızdım.
"Tanrım, seni anlayabiliyorum Yoongi. Fakat böyle yapmamalısın. Yalvarırım yat ve dinlen. Kurşun yaran var ve narkozun etkisinin hala geçmediğine eminim. Dinlenmelisin." Gözlerim dolu doluydu ve kalbim onun için acıyordu resmen. Bir süre daha gözlerime baktı. Gözlerimde oyalanması bir konu da kararsızlık yaşadığını ele veriyordu. "Yanıma uzanır mısın?" Aniden sorduğu soruyla birlikte gözlerim hafifçe büyümüştü. Birlikte yatmaktan mı bahsediyordu? Şok etkisi ile bir süre daha ona aynı aptallık ile bakmış ardından başımı aşağı yukarı sallayabilmiştim sadece.
Elimi bırakıp yavaşça kendini yatağa çekerken montumdan kurtulmuştum hızla. Ardından ise sırtını yavaşça arkaya yaslamıştı Yoongi. Yüzünü buruşturması canının acıdığını ele vermişti. Kendimi sakinleştirmek adına dudaklarımı birbirine bastırmış ve yavaşça yanına uzanmıştım. Sağlam olan tarafına geçtiğim için hızlıca sarmıştı beni kolu. Diğer eli ile yüzümde ki ıslaklıkları silmişti ve ben de bu sırada bir aptal gibi güzel gözlerine bakmıştım. Yakınlığımız tüm bedenimde bir heyecan yaratıyordu.
Yaşlarımı sildikten hemen sonra beni kendine daha çok çekmiş ve göz temasımızı kesmişti. Dudakları saçlarımı bulduğunda gözlerimi yumdum ve o derin bir nefes çekti içine. "Kokun ilacım, kokun evim küçük hanım." Söyledikleri ardından kalbim hızla çarptı ve Min Yoongi bana sarılarak uyuya kaldı.
•
Ölmüşüm ama gömenim yok gibi...
Uzun bir molanın ardından sonunda bölüm yazabildim ve atabildim çok şükür. Fakat bir sonra ki bölüm hakkında yine fikir sahibi değilim çünkü final yaklaştıkça yazmak zorlaşıyor.
Umarım bölüm hoşunuza gidebilmiştir çünkü baya mola vere vere yazdım bağımsız ve saçma geldi bana ama neyse.
Seviyorum sizleri, öptüm, bay <3.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan, yoonsoo
FanfictionEmniyet amiri Min Yoongi, eşini öldüren ve gözlerinde yıldızlar olan genç kız ile karşılaşır. "Gözlerinizde yıldızlar var küçük hanım...O yıldızların parlamaya devam etmesi tüm lekelere değer gibi hissettiriyor."