Geçen bölümde oylar birazcık düşmüş. Toplanın!
Dün babamın söyledikleri üzerine düşünmüştüm. Çok düşünmüştüm diyemezdin çünkü vicdanımın sesini dinlemekten alı koyamıyordum. Hatta çantamı hazırlamıştım bile. Dinmek bilmeyen göz yaşlarım ile odadan çıkıp oturma odasına geçtiğimde Yoongi'nin ciddiyetle elinde ki kağıdı okuduğunu gördüm.
Yanına adımlayıp hemen dibinde dikildiğimde başını kaldırıp bana bakmış ve kızarık gözlerimi görmesi ile kaşlarını çatmıştı. "Ne oldu?"
"Size bir şey söylemem gerekiyor." Başını eğdi söyle der gibi. Gözlerimi kaçırdım kısa bir süre ardından derin bir nefes çektim içime. Yeniden ona baktığımda ise kıvranmanın kaçış olmadığını bilerek direkt söyledim. "Eve dönüyorum ben."
"Ne?" Şaşkınca verdiği tepki ile dolan gözlerimi sildim hemen ve açıklama yaptım. "Babamla konuştum, annem hastaymış. Ona yardımcı olmam gerek." Söylediklerim ile daha da çatılmıştı kaşları. Hatta öfkelenmiş gibi duruyordu. "Babanla nasıl konuştun?" Sertçe sorduğunda kalbim gerginlik yüzünden sıkıştı. Zorla yutkundum. "Adliyeye geldi." Kısıkça verdiğim cevap ile daha da sinirlendi.
Başını başka bir yere çevirip gözlerini yumdu. İçine derin nefesler çekti ve ardından yeniden bana döndü. "Gideceksin. Seni döven adamın, seni satan adamın yanına gideceksin yani." İnanamıyormuş gibi konuşuyordu. "Onun yanına değil, annemin yanına." Diye yanıtladım. Oysa annemin de bir farkı yoktu ama ne olursa olsun annemdi.
Güldü alayla. Yeniden yumdu gözlerini. Ve bir kaç saniye daha bu şekilde geçti. Ardından gözlerini araladığında bakışları bana dokunmadı. "Pekala. Senin kararına karışamam. Gitmek istiyorsan, gidersin." Sert sesi ile gözümden yaşlar akmaya devam etmişti. "Gitmem gerek. Zaten sizin yanınızda da sonsuza kadar kalamazdım." Başını salladı onaylarcasına. Derin bir nefes verdi. "İstediğin zaman seni götürürüm."
"Şimdi. Şimdi götürebilir misiniz?" Bakışları beni buldu bir kaç saniye baktı ardından başını eğdi onaylarcasına. Bu onayı ile odaya gidip çantamı almış ardından montumu giymiştim. Geri döndüğümde onun da paltosunu giymiş olduğunu gördüm. Birlikte evden çıkıp sessizce otoparka inmiş ve arabaya binmiştik. Gözümden durmak ne bilmeyen gözyaşları akıp duruyordu. Hatırladığım adresi vermiştim ona ve araba harekete geçmişti.
Ne düşünmem gerektiğini pek bilmiyordum. Kafamın içi karma karışıktı. Onu bir daha görmeyecek değildim, görecektim elbette. Ama ne sıklıkla? Hangi şartlarda? Bir aydır onunla aynı evde yaşıyordum. Her sabah ve akşam beraberdik. Buna alışmıştım sanırım ve şimdi... aramızda büyük bir mesafe girecekti. Bu beni üzüyordu. Onu ise öfkelendiriyor olmalıydı. Kendince haklıydı. Dışarıdan bakıldığında bu aptalcaydı biliyordum. Hatta bana da bazen aptalca geliyordu ama annemi bırakamazdım. Belki evet o beni bırakmıştı ama ben ona bunu yapamazdım maalesef. İçim rahat etmezdi.
Tanıdık sokağa girdiğimde ister istemez dikleşmiştim yerimde. Gerginliğim kendini belli etmişti. Zorlukla yutkunmuş ve derince solumuştum. "Burada durabilirsiniz." Dediğimi yapmış ve yavaşça durdurmuştu arabayı. Ona döndüğümde o bana bakmamakta ısrar ediyordu.
"Emin misin?" Sorusu sessizliğimize düştüğünde dudaklarımı birbirine bastırmış ve kendime kısa bir süre tanıdıktan sonra konuşmuştum. "Dürüst olmak gerekirse değilim. Eminim pişman da olacağım. Ama bunı yapmam gerekiyor bu benim sorumluluğum efendim. Benden başka kimseleri yok." Cevabım ile derince bir nefes verip başını yavaşça iki yana sallamıştı. "Sende olmamalısın. Onlar seni hayatlarından çıkartacak her şeyi yaptı." Sessiz kaldım bu dediğine.
Ardından bir tebessüm ettim ve kemerimi çıkarttım. "Sizinle yaşamayı kesinlikle özleyeceğim efendim. Ben yokken dikkatli olun ve kendinizi yaralamayın lütfen. Bir de sigarayı çok içmeyin." Bana dönmüştü. Gözlerime baktığında devam ettim. "Yanınıza gelmeye çalışacağım sürekli. Arada oturup bir kahve falan içeriz belki." Ardından oturduğum yerden ona yaklaşmış ve yanağına kısa bir öpücük bırakmıştım. Yanaklarım anında kızardığında bakışlarımı ondan kaçırmış ve kapıyı açıp inmiştim arabadan.
Sıkışan kalbim ve yeniden gözlerimi dolduran yaşlar ile eve doğru yürümeye başladığımda arkamda ki arabanın kapısı açılmış ve adımı seslenmişti. "Jisoo." Kaşlarımı hafifçe çatarak arkamı döndüğümde kapıyı kapatmış ve yanımda bitmişti. Dibdibe gelen bedenlerimiz yetmez gibi başını eğdi hafifçe ve parmakları elime temas etti. Şaşkınlıkla kaldığımda yüzünde ki düz ifade kaybolmuştu.
"Gitmeni istemiyorum o eve." Hızlıca kurdu cümleyi. "Gitme desem, kal desem. Yine gidersin ama değil mi?" Gözümden bir yaş hızlıca bıraktı kendini. Yanağımdan süzülen yaş ile başımı eğdim bir süre ardından yeniden ona baktım. "Üzgünüm." Diyebildim yalnızca. Giderim demeye, kalamam demeye dilim varmadı. Gidicek olsamda, kalamyacak olsamda.
Yüzümü izledi uzun uzun. Gözleri yüzümün her detayında gezindi. Bu beni heyecanlandırdığında boğazımın kuruduğunu hissettim. Diğer eli çenemi buldu, baş parmağı ile yanağımı sevdi yavaşça. Ve gözlerimi buldu yeniden gözleri. "Şimdi... yapacağım şey yüzünden bana kızabilirsin, bana öfkelenebilirsin, benden korkabilirsin..." Kısa bir süre sustu. Ve düşündüm ki yapacağı hiç bir şeyden dolayı ona kızmaz ya da ondan korkmazdım. Buna emindim ama yine de cümlesine devam etmesini bekledim.
"Ama ben bir daha hiç bir zaman bu cesareti ve bu duyguyu bir daha hissedemem gibi geliyor. Şimdi yapmazsam hiç yapamam sanırım." Yapacağı şeyin ne olduğunu tahmin etmek bile beynimde bir şeylerin patlamasına neden olmuştu. "Eğer seni korkutursam özür dilerim." Son söylediği şey ile bir kaç saniye beklemiş ve ardından da yapmıştı.
Güzel dudakları şaşkınlıkla aralanmış dudaklarımı örttü kısacık saniyeler içerisinde. Gözlerimi yumdum ve sanki karnımda bir bomba patladı. Kalbimde hissettiğim heyecan ile ellerim titremeye başladığında onun elleriyle birleştirdim hızlıca.
Dudaklarına yavaşça karşılık verdiğimde sakince öpmüştü beni. Kalbimi zorlayan saniyelerin ardından dudaklarımızı ayırmış ama geri çekilmemişti. Koruduğu yakınlığımızla boşta ki eliyle belime sarılmış ve ve beni kendine çekmişti. Sarılışına karşılık verdiğimde dudakları kulağıma yaklaşmıştı. Başını başıma yasladı. "Kendine dikkat et küçük hanım. Çünkü o herifin senin canını yaktığını görürsem ya da duyarsam onu mahvederim. Duydun mu?" Başımı yavaşça salladığımda sessizce ağlamaya devam ediyordum. Şakağımı öptü uzunca ardından orada derin bir nefes verdi ve geri çekildi. Gözümden akan yaşları sildi güzel parmaklarıyla.
Bir adım geri gidip bedenlerimizi uzaklaştırdı. "Bir şey olursa beni arıyorsun." Başımı onaylarcasına salladım ve gülümsedim. Bir kez daha yaklaştı ve bu defa yaşlı gözümü öptü. İçim sıcacık oldu, kelebekler uçuştu, çiçekler açtı, kuşlar cıvıldadı, güneş kendini gösterdi. Böyle bir etkiydi işte. Bahar etkisiydi.
Geri çekildiğinde elimizi ayırdı önce ve ardından geriye doğru bir iki adım daha attı. Ellerini mantosunun cebine yerleştirip bekledi ardından. İstemsizce kocaman gülümsedim ve el salladım ona. O da tebessüm ettiğinde geriye doğru bir kaç adım atmış ve tökezlediğimde mecburen arkamı dönmüştüm ona. Yüzümde ki gülümseme ile elim kalbimi bulduğunda atışlarının sakinleşmesi için derin nefesler alarak evin önüne gelmiştim.
•
ARKADAŞLAR BEN ÇIĞLIK ATTIM SİZDE ATTINIZ MI
off ne bölümdü be... neler oluyor be... ah be... ya min yoongi sen kızdan kaç kaç kaç gittiğini görünce yapış dudağına. dünya böyledir işte🚬
Tamam güldük eğlendik sinirlendik ve çığlık attık o zaman bölüm bitmiştir. Sonra ki bölümde görüşelimmmmm😙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan, yoonsoo
FanfictionEmniyet amiri Min Yoongi, eşini öldüren ve gözlerinde yıldızlar olan genç kız ile karşılaşır. "Gözlerinizde yıldızlar var küçük hanım...O yıldızların parlamaya devam etmesi tüm lekelere değer gibi hissettiriyor."