30. Bölüm

170 28 52
                                    

İyi okumalar ama taslaklarım yine bitti zosöxpwöxpal

Önümde ki soğuk metalin üzerinde yatan anneme baktım. Bembeyaz kesilmiş teni ona yabancı olsada, yüzü her zaman ki gibi ifadesizdi. Yaşarken gülmeyen kadından öldüğünde tebessüm beklemek anlamsızdı zaten.

Hemen arkamda Min Yoongi duruyordu. Onun orada oluşundan almaya çalıştığım güçle sırtımı dimdik tutmaya çalışıyordum. Ellerim ve nefesim titriyordu elbette. Gözümden yaşlar sessizce akıyordu. Ben isyan edemesem de onlar bunu benim yerime yapıyordu sanki.

Yine de suçlamıyordum onu. Evlendiği eşinden şiddetler görmüş ve defalarca düşük yapmıştı. Bana hamile kaldığında ise çoktan aklını yitirmiş bir kadına dönüşmüştü zaten. Hiç güldüğünü hatırlamazdım annemin, en son ne zaman sesini duyduğumu bile hatırlamıyordum. O zaten çoktan ölmüştü. Yalnızca bomboş bir bedendi. Bir robottu. Şimdi ise tamamen gitmişti işte.

Ellerimi kaldırdım korkakça. Annemin soğuk yüzüne temas ettirdim ardından. Titreyen parmaklarımla zorla dokundum yanağına, zorla sevdim. O hiç benim yanağımı okşamamıştı ama ben onunkini okşadım, hiç saçlarımı sevmemişti annem ama ben onunkileri sevdim, hiç koklamıştı beni annem ama ben gözlerimi yumarak kokusunu duymaya çalıştım. İçime hapsetmek için çabaladım son kez.

Ardından yüzüne eğildim ve onun hiç yapmadığı gibi öptüm onu, bana hiç sarılmadığı gibi sarıldım. "Özür dilerim." Ağlamaklı sesimle fısıldadığımda Yoongi'nin parmaklarını hissettim omzumda. Bu yeterli olduğunu belli ediyordu. Yavaşça geri çekilip ağlayarak bir kaç saniye daha anneme bakmış ardından Yoongi ile birlikte çıkmıştım buradan.

Kendimi direkt attığım yer dışarısı olmuştu. Boş banklardan birine oturup buz gibi havayı içime çektim. Bu içimde ki yangını söndürmek için yaptığım bir eylemdi.

Önümde eğildi ardından Yoongi. Evden çıkmadan önce zorla kuruttuğu ve hızlıca ördüğü saçlarımı buldu elleri. Onları sevdi ve bir şey söylemedi. Bunun bir tesellisi yoktu çünkü. Ölümün bir tesellisi yoktu. Keşkeleri yoktu. Yine de pişmanlık içinde konuştum. "Benim yüzümden oldu. Bıraktım onu o evde ve benim yüzümden öldü. Babamın yanında bıraktım onu o hasta haliyle. Gitmeseydim ölmezdi, öldürmesine izin vermezdim..." Başımı iki yana sallayarak acı içinde kurduğum cümlelerle yüzümde ki yaşları silmeye çalıştı Yoongi. "Kendini suçlaman anlamsız. O evde olsan da bir şey yapamazdın Jisoo. Kendine yıkma bu yükü." Söylediği her şey bana iyi gelirdi normalde ama şu an Min Yoongi bile teselli edememişti beni. Bu acımın tazeliği ile ilgili olabilirdi belki.

Oturduğum yerde dikleşip böylece temasımızı kesmiştim. Burnumu çekip, yüzümde ki yaşları sertçe silmiş ve ağlamama sert bir kilit vurmuştum. "Babam nerede?" Derin bir nefes verdi. "Emniyette. Göz altında." Cevabı ile oturduğum yerden kalktım yavaşça ve bu şekilde o da ayaklandı. "Gitmek istiyorum. Onunla konuşma ihtimalim var mı? Bunu yapabilir misin?" Sorumla birlikte bir derin nefes daha çekmişti içine. Bunu onaylamadığı belli olsada yanıtladı beni. "Yapabilirim." Başımı aşağı yukarı sallayıp park halinde ki arabaya doğru ilerlediğimde o da peşime takılmıştı.

Arabaya binip emniyete geçmiştik. Beni bir odaya bırakıp hemen döneceğini söylemişti. Dosyalarla dolu olan bir odaydı ve masanın üzerinde de ayriyeten dosyalar vardı. Onları elime alıp hızla anneminkini bulabilmiştim. Yoongi babamın yaptığını söylemişti ama nasıl olduğunu bilmiyordum. Dosyayı açtığım ilk sayfada ise cevap yazılıydı.

Tam kalbe tek kurşun. Annemin uzun süredir yalnızca aptal hayatını sürdürmesine neden olan kalbine bir kurşun sıkmış ve onu kan kaybından öldürmüştü. Babamın ilk ifadesi vardı hemen altta. Saçma zırvalıklar ile dolu olan ifadeyi yarısına kadar okuyamadan arka sayfaya geçmiştim. Olay yerinin resimleri vardı burada. Tabancanın, kan lekelerinin ve annemin... Kanlar içinde ki resmi. Ellerim şiddetle titremeye başladığında dosyanın kapağını kapatmış ve masanın üzerine bırakmıştım. Akmak için çabalayan yaşlarımı geri itmek için elimi sertçe yüzüme yaslamış ve derin nefeslerle sakinleşmek için çabalamıştım.

Kısa bir süre sonra kapı aralandığında oturduğum yerden ayaklanmıştım. İçeriye ilk giren Yoongi'ydi. Hemen ardından elleri kelepçeli babam ve onun arkasında da Taehyung. Babamı kolundan tutmuş sertçe odaya sokmuştu. Yoongi babamı tutup masanın yanına doğru çekerken Tae'ye dışarı çıkması için kısa bir baş işareti yapmıştı.

Babamı çaprazımda ki sandalyeye sertçe oturttu. Bende yerime geri otururken Yoongi'ye döndüm. "Sende çıkabilir misin?" Herhangi bir patlamama denk gelmesini, beni o halde görmesini istemiyordum. Acınmak için yeterli sebebim vardı zaten. Kararsızca baksada bir süre ardından çıkmıştı.

Sonunda gözlerimi babama çevirmiştim ve gözgöze gelmiştik. Gözleri kızarmıştı, sanırım bu ağladığı anlamına geliyordu? Kelepçeli elleri dizlerinin üzerindeydi ve yorgunca bakıyordu bana. "Sonunda rahata erdin mi?" Ani sorumla birlikte saniye geçmeden telaşla cevaplamıştı beni. "Hayır. Hayır ben öldürmek istemedim. Ben katil değilim. Ben isteyerek yapmadım." Hızlı hızlı kurduğu cümlelerle gözlerimi yummuştum. Bunları biliyordum. O şerefsiz ve zalim adamın tekiydi ama hiç bir zaman katil olmak değildi amacı. Ama gel gör ki annemin kalbine sıktığı bir kurşunun ardından elleri kelepçeli bir şekilde karşımda oturuyordu. O artık bir katildi.

"Kalbine." Dedim hırıtılı bir sesle ve yutkundum. "Bir kurşun sıkmışsın. Bunu öldürmekten başka hangi amaçla yaptın? Ne olmasını bekliyordun? Diğer tüm dayakların gibi ayağa kalkmasını ve yeniden senin için köle olmasını mı?" Sorumla birlikte ayaklanmıştı. Gözlerimi ondan kaçırdım ve oturmaya devam ettim.

"Gözüm döndü!" Ağlamaklı bir sesle verdiği cevapla birlikte ellerim sıkıca oturduğum sandalyenin kollarını sıktı. Dişlerimi birbirine kenetledim sakin olmak için çabaladım. "Gözüm döndü ve bir anlık sıktım! Böyle olsun istemedim." Oturduğum yerden bende sertçe kalktığımda altımda ki sandalye geriye doğru kaymıştı. Doğrudan babamın gözlerine baktım ve öfkeyle bağırdım. "Ne demek gözün döndü? Ne yaptı da döndü gözün? Söylesene! Ağzını açıp tek kelime etmeyen kadın ne yaptı da döndürdü gözünü! Ne anlatıyorsun sen bana!" Öfkeli bağırışlarımı ilk defa duymuş olan babam şaşkınlıkla baktı bana. İrice açılmış gözleri ve aralanmış dudaklarıyla kaldı bir iki saniye.

Ardından bende onun gözünü döndürmüş olmalıyım ki üzerime doğru bir kaç adım atıp sinirle konuştu. "O sesini bana nasıl yükseltirsin! Annenin yanına postalarım seni de!" Gözlerim hayal kırıklığıyla doldu. Neden hayal kırıklığına uğramıştım? Ne bekliyordum gerçekten pişman olmasını mı? O böyleydi işte. Lanet olası siniri en basit şeyde yükseliyordu ve gözleri kör oluyordu.

Geriye doğru bir adım attım. Emniyette oluşumuz, ellerinde ki kelepçe ya da muhtemelen kapının önünde duran Yoongi bile korkuma bariyer öremedi.

Neyse ki tam bu sırada kapı sertçe açılmış ve içeriye Yoongi girmişti. Savunmasız gözlerimi hızlıca yere indirdiğimde babamı odadan çıkarttıklarını gördüm. "Sorgu odasına götürün. Az sonra geleceğim." Dedi Yoongi.

Ardından kapının kapanma sesiyle birlikte önümde bitti. Yüzümü avuçları içine alıp alnıma dudaklarını bastırdı. Bu içime huzur dolmasını sağlamıştı. Bu adam nereden karşıma çıkmıştı bilmiyordum ama eğer o gelmeseydi tüm bu olayları nasıl atlatırdım fikrim yoktu.

Bir kez daha Tanrı'nın bana armağan etti bu adamın güvenli göğsüne sığındım.

Hüzün dolu bir bölüm oldu sanırım😔 daha önce de dediğim gibi ne olursa olsun bir çocuk anne babasından nefret edemiyor. Ki zaten Jisoo'nun annesi gerçekten psikolojik olarak çok kötü bir durumdaydı ve hiç bir şeyi bilerek yapmıyordu :( yine de babası ölse onun için de üzülür jis, elbette bu derece değil.

Her neyse çok güldük son bi kaç bölümdür dramı ortama sokmam gerekiyordu. Babiş hapise giricek ve ardından bangjin piçinden temelli kurtulmak kalıcak. Ardından da kitap final yapıcak🫶 kafamda bu şekil en azından ama belki ilerleyişle falan değişebilir. Sadece sizi de bilgilendirmek istedim. ÇOKÇA SEVGİ <3

koi no yokan, yoonsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin