Min Yoongi'nin dedikleri sonrası öyle uzun bir şok yaşamıştım ki cevap verememiştim. Önce gözlerimi kaçırmış ardından müsade isteyip direkt odaya çekilmiştim. Bu neydi? Bu neyin nesiydi! Dalga mı geçiyordu? Ağzımdan laf mı almaya çalışıyordu yoksa samimi miydi? Nasıl güvenebilirdim Tanrı aşkına? Ona bu konuda güvenmemin bir yolu yoktu.
Ağlıyordum yine. Çünkü çok saçma bir şey yaşamıştım. Ne yapabilirdim ki başka?
Derin bir nefes vererek ellerim ile yüzümü örttüm. Düşünecektim. Başka çarem yoktu. Deli gibi bunu düşünecektim. Ne yaparsam neler olacağının bir listesini çıkartmalıydım kafamdan ve en sonunda mantıklı olanı seçmeliydim.
Açıkçası güvenmek istiyordum ama ya onun hayatını mahvedersem? Bunu istemezdim. Ya bu öğrenilirse ve mesleğinden olursa? Gerçi bunu düşünmesi gereken o'ydu. Yine de ben yapamazdım sanırım. Buna göz yumamazdım. Eminim eğer samimiyse onunda ağzından bir anda çıkmış saçma sapan bir teklifti. Hatta şu an pişmanlık içerisinde olduğuna emindim.
Oturduğum yataktan kalktım ve odanın camını açarak içime derin bir nefes çektim. Gözlerimi yumup kafamda ki seslerin susmasını bekledim sabırla. Sessizleştiğinde cümleleri mantıklı bir şekile soktum.
Eğer suçumu itiraf etmezsem iki seçenek vardı. Bir, cinayet silahının ya da başka bir kanıtın bulunması ve güzel bir cezaya çarptırılmam. İki, hiç bir kanıtın bulunmaması ama hayatımın sonuna kadar bunun korkusu ile devam etmem.
Suçumu itiraf edersem cezam hafiflerdi ama adam öldürmekten yargılandığım için okuluma geri dönemezdim ve devam etmek için bir sebebim kalmazdı.
Ya da Min Yoongi'ye itiraf eder ve yine iki seçenek ile karşı karşıya kalırdım. Bir, bunu kullanır ve işini yaparak beni içeri tıkardı. İki, güvenimi boşa çıkartmaz ve bu konuda beni korurdu.
Bunu neden yapsın? Cidden beni koruması için hangi sebebi var? Oksijen bir kez daha kafamı açmaya yetmediğinde yeniden beynimde yüksek sesli bir tartışma başlamıştı. Camı kapattım sertçe ve yatağa girdim. Günlerdir yaptığımı yaparak yine her şeyden uyuyarak kaçtım.
•
Bir kaç tıkırtı ile uyandığımda bu tıkırtıların Min Yoongi'ye ait olduğunu anlamak oldukça kolaydı. Muhtemelen yine kahvaltı hazırlıyordu. Derince bir nefesle yataktan çıkmıştım. Ayıp olmasın diye uyanmıştım ve o gittikten sonra yine dertlerimden uyuyarak kaçmayı seçecektim.
Mutfağa girdiğimde tahmin ettiğim gibiydi. "Günaydın efendim." Mırıltımı başını eğerek kabul etmiş ama bir yanıt vermemişti. Kahve makinasının sesi ile kahvelerin dolduğunu anladığımda ondan hızlı davranarak kupaları almış ve masaya koymuştum. Bir kaç ufak şeyi daha masaya taşımasına yardım ettiğim esnada derin bir nefes alarak konuştum. "Benim bir telefona ihtiyacım var. Buralarda gidebileceğim bir telefoncu var mı?" Sorum esnasında masada ki yerine geçen Min Yoongi tek kelime ile yanıtlamıştı. "Hallederiz." Başka bir şey söylemediğinde konuşmaya pek keyfi olmadığını anlamak da zor olmamıştı bu yüzden tüm yemek susmayı tercih etmiştim.
Yemeğini bitirdiğinde ayaklanmış ve masayı toplamaya yeltenmişti ama bende hızlıca yerimden kalktım ve elimi elinin üzerine koyarak bunu yapmasını engellemiştim. Çatık kaşları ile yüzüme bakan Min Yoongi'nin yüzüne yine kısa süreli şaşkınlığı uğradığında hızlıca konuştum. "Siz kurdunuz ve bende toplayacağım. Beni hem evinize aldınız hemde resmen hizmet ediyor ve hiç bir şey yaptırmıyorsunuz. En azından buna müsade edin." Gözlerimde ki gözlerini çekti önce, ardından yutkundu ve ellerini çekti ellerimin altından. "Tamam." Tek kelimelik yanıtı sonrası da mutfağı terk etmişti. Arkasından baktığım garip bir kaç saniyenin ardından da hızlıca sofrayı toplamaya başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan, yoonsoo
Fiksi PenggemarEmniyet amiri Min Yoongi, eşini öldüren ve gözlerinde yıldızlar olan genç kız ile karşılaşır. "Gözlerinizde yıldızlar var küçük hanım...O yıldızların parlamaya devam etmesi tüm lekelere değer gibi hissettiriyor."