Dün gece Lisa'nın gelmesi ile yemek yemiştik ve ardından Min Yoongi işine gömülürken, biz uzun uzun muhabbet etmiştik. Sabahta yine kahvaltı ve sonrasında Min Yoongi'nin işe gitme klasiği yaşanmıştı.
"Lalisa." Yanımda oturup telefonu ile ilgilenen Lisa'ya seslendiğimde kaşlarını kaldırarak bana dönmüştü. "Efendim?"
"Benim almam gereken bir kaç şey var. Abin bir şey lazım olursa ondan isteyebileceğimi söyledi ama zaten tüm gün çalıştığı için ondan isteyemedim. Tekte çıkamadım dışarıya. Yani demek istediğim benimle gelebilir misin?" Sorum ile anında oturduğu yerde dikleşmiş ve yanıtlamıştı. "Elbette gelirim Jis. Kalk giyin çıkalım hemen, hadi!" Bir anda ayaklandığında ona şaşkınca bakmıştım. "Hemen mi?"
"Evet! Hemen gidip halledelim."
"Ah pekala." Bende koltuktan kalkmış ve odaya geçerek üzerime bir pantolon ve kazak giymiştim. Montumu ve cüzdanımı da aldıktan sonra odadan çıkmıştım. Saçımda ki tokayı çözüp kakülümü de düzelttiğim esnada salona girmiştim. Lalisa'da beni görmesi ile montunu üzerine geçirmişti.
Botlarımızı giyip evden çıktık. "Eee ne ile başlayacağız?" Zaten kafamda çoktan kurduğum şeyi söyledim. "Önce bir giyim mağazasına gideceğim ve bir kaç parça kıyafet alacağım kendime. Ardından da markete gideriz oradan da kişisel ihtiyaçlarımı halletmem gerek." Kapının önünde bekleyen polis bizi görmesi ile ayaklanmış ve peşimize takılmıştı. Bu sırada da Lisa kaşlarını çatarak bana dönmüştü. "Kıyafet mi? Benim tarzımı beğenmiyor musun Kim Jisoo? Yah bu ne cüret!" Alayla konuştuğunda buna kısık bir sesle gülmüş ve asansöre binerken cevaplamıştım. "Hayır Lalisa harika bir tarzın var ve konu bu değil ama sonsuza kadar senin kıyafetlerini giyemem. Üstelik ne kadar uzun olduğunu farkında mısın? Şu paçalarıma baksana!" Bende onun gibi alayla bağırırken defalarca katladığım pantolonun paçasını göstermiştim. Bu defa gülen o olmuştu.
Asansörden indiğimizde onun yönlendirmesi ile yavaş yavaş yürüyorduk. Polis oldukça arkamızdan takip ediyordu bizi. Ve bugün hava diğer günlere göre oldukça sıcaktı. İçime derin bir nefes çektiğimde Lisa koluma girmişti. Bir konu açmak adına konuştum.
"Sen hangi üniversitedeydin Lalisa? Seul dışında olmalı abin ile kalmadığına göre." Önce bir onaylama mırıltısı çıkartmış ve ardından konuşmuştu. "Incheon üniversitesine gidiyorum ben. Orada da anne babamla kalıyorum. Sırf ben yalnız olmayayım diye Daegu'dan kalkıp geldiler... Biraz takıntılılar. İşte hafta içi onların yanında, haftasonları ve diğer tatillerde abimin yanında kalıyorum. Böylece abimde yalnız kalmamış oluyor. Gerçi artık sende varsın, içim biraz rahat." Son dediği ile hafif bir tebessüm etmiştim.
Derin bir nefes alıp mırıldandı yeniden. "Sayende sigarayı da az içiyor. Haftasonları abimin yanına gelmemin en sevdiğim yanı ben varken evde asla sigara içmiyor oluşuydu. Fark ettim ki sen varken de ev hiç sigara kokmuyor. Bu iyi haber. Abimi bir kaç kez ben evdeyken sigara içerken gördüm. Eğer bunu yaparsa bil ki aklı çok karışıktır ve büyük bir problemi vardır." Demek ki balkonda görmüş olduğum sigara paketi boşa değildi. O düzenli olarak kullanıyordu ama yanında insanlar varken içmemeyi tercih ediyordu. Bu naifliğine kalbimin sıcacık olması kaçınılmazdı. Çünkü eşimin bana zorla sigara içirttiği anlarda vardı aklımda. Bunu genelde sarhoş olduğunda yapardı. O lanet şeyden nefret ederdim bu yüzden. Min Yoongi'nin ona bağımlı olması üzücüydü.
"Ah." Dedi bir anda yakınır gibi. "Gereksiz çok konuştum, bir tane soru sormuştun oysa ki..." Kaşlarımı çatıp omzum ile dürttüm onu. "Saçmalama. Muhabbet açılsın diye sordum ve işe de yaradı işte."
"Sen hiç konuşmadın ama tek taraflı oldu biraz." Omuzlarımı silktim. "Benim anlatabilecek bir şeyim yok. Bu yüzden sen konuşmaya devam edebilirsin." Bir saniye bana bakmış ve ardından önüne dönmüştü.
Kıyafet mağazasına geldiğimizde kendime bir şeyler seçmiştim. Lisa'da beğendiği bir iki kıyafeti almıştı. Hemen ardından bir markete uğrayıp oradan da önemli şeyleri aldığımıda param oldukça azalmıştı. Ve benim bu parayı oldukça dikkatli kullanmam gerekiyordu. Ya da acilen bir işe girmeliydim. Evet kesinlikle bir iş bulmalıydım. Bunu Min Yoongi ile konuşmayı aklıma not ettikten sonra Lisa'nın zorlaması ile bir kafeye gelmiştik. "Kahveyi evde de içebilirdik Lisa..." Söylediğim ile elinde ki menüyü masaya bırakmış ve bana bakmıştı. "Amaç kahve içmek değil. Senin hava alman, dışarıda vakit geçirmen. Yoksa kahveyi tabiki de evde içebilirdik."
Söylediklerinde haklıydı bir yandan. Çünkü dışarıya çıkıp en son böyle oturmamın üzerinden yıllar geçmişti. Ama bu kadar uzun sürenin ardından artık benim için gerekli bir şey sayılmazdı. Yine de aslında bu özgürlüğe alışmam kötü bir düşünce değildi.
"Hey neyse haklısın." Derin bir nefesle konuştuğumda yerinde kıpırdandı ve gülümsedi. "Elbette haklıyım." Bu tepkisi benimde gülmemi sağlamıştı. Kahvelerimiz önümüze koyulduğunda bir de yanında Lalisa'nın söylediği tatlılar gelmişti. İkimizde teşekkürümüzü mırıldandığımızda garson başını eğmiş ve uzaklaşmıştı.
Yine bir muhabbetin içine daldığımızda dakikalar birbirini kovalamıştı. Kafeye sürekli birileri girip çıkıyordu ama Lalisa en son ki kapı sesi ile kapıya bakmış ve şaşkınca mırıldanmıştı. "Abim geldi." Söylediği ile kalbim hızlanmıştı. Neden kalbim hızlanmıştı? Bu aptalca şeyde neyin nesiydi? Arkamı dönerek yanımıza adımlayan Min Yoongi'ye baktım. Yan masamızda oturan polis memuruna doğru mırıldandı. "Gidebilirsin sen." Emri alan polis başıyla selamını vererek kafeyi terk ettiğin Yoongi'de gelmiş ve masamızda ki boş sandalyeye oturmuştu.
"Abi senin ne işin var burada?" Lisa şaşkınca sorduğunda Yoongi üzerinde ki paltoyu çıkartmak ile meşguldü. "Görevli polis dışarı çıktığınızı söylemese haberim olmayacaktı herhalde Lali. Neden yazmadın bana?" Kaşlarını çatarak söylediği ile Lisa omuz silkti ve umursamazca konuştu. "Bu kadar durmayı planlamıyorduk. Kısa bir işimizi halledip eve gidecektik ama fazla dalmışız muhabbete falan. Kusura bakma." Yoongi derin bir nefes verdi. "Jisoo bir cinayetin baş şüphelisi ve kurbanın ailesi her yerde onu arıyor Lisa. Başınızı belaya mı sokmak istiyorsunuz. En azından bana söyleseydiniz bir iki polis daha ayarlardım." Ah bu ufak detay nasılda aklımızdan çıkmıştı değil mi?
Başımı önümde ki bardağa eğip derin bir nefes çektim içime. "Kusura bakmayın efendim. Bunu düşünmem gerekirdi. Kardeşinizi de tehlikeye attım." Söylediklerim ile hemen Lisa girmişti araya. "Hayır. Senin beni tehlikeye attığın falan yok. Ben uzattım gezme işini. Bir daha olmaz abi." Başımı kaldırıp karşımda ki Lisa'ya döndüğümde o kaşlarını çatmış abisine bakıyordu. Bu birbirimizi kurtarmaya çalışmamız ile derince nefesini veren Min Yoongi olmuştu. Bu defa ona baktığımda onun gözleri ikimizde de değildi. "Tamam demedim bir şey. Endişemi dile getirdim yalnızca. Bir dahakine haber verin." Söylediklerinin hemen ardından garsonu çağırıp o da kendisine bir kahve söylemişti.
Kahvesini söylemesi ardından bakışları beni bulduğunda saniyelerdir ona bakarak sırıttığımı anca fark edebilmiştim. Ufak bir panik eşliğinde hızlıca önüme döndüğümde, ondan da bir kısık bir boğaz temizleme gelmişti.
•
Birazcıkkından Yoongimin'in hayatına bakmış olduk bu bölümlede sanırım.
Umarım sıkıcı gitmiyoruzdur ve memnunsunuzdur. Çünkü ben yazarken aksada, düzenlediğim sırada bir sıkıcılık basıyor maalesef.
Bu bölümün yoongisi ile ilgili bir şey yok o yüzden o kısmı da geçiyorum. Sonra ki bölümde görüşürüz🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan, yoonsoo
FanfictionEmniyet amiri Min Yoongi, eşini öldüren ve gözlerinde yıldızlar olan genç kız ile karşılaşır. "Gözlerinizde yıldızlar var küçük hanım...O yıldızların parlamaya devam etmesi tüm lekelere değer gibi hissettiriyor."