Eve geldiğimizde Min Yoongi duşa girebileceğimi söylemişti ve red etmemiştim. İki gündür kaldığım odaya girip kapıyı kilitlemiş ve hızlı bir duş alarak Lisa'nın bıraktığı kıyafet yığınından üstüme bir şeyler geçirmiştim. Ardından yine kaldığım odanın banyosunda ki çamaşır makinasına atmıştım kıyafetlerimi. Kısa programa atıp saçlarımı da taradıktan sonra ise odadan çıkmıştım.
Işığı yanan mutfağa girdiğimde masayı hazırlamış ve sandalyesinde oturup telefonundan bir şeylere bakan, üzerinde yalnızca siyah bir gömlek olan Yoongi ile karşılaşmıştım. Geldiğimi duyduğu için başını kaldırmış ve bana baktığında kaşlarını çatmıştı. "Neden saçlarını kurutmadın?" Omuzlarımı silktim hafifçe. "Kendileri kurur." Cevabım ona çocukça gelmiş olmalı ki garip bir bakış atmıştı bana ama bunu umursamayıp yerime geçmiştim. Evet artık belirli bir yerim olmuştu resmen.
"Yemek için teşekkürler. Ve diğer her-"
"Teşekkür etmeyi azaltmalısın." Lafımı keserek aniden konuştuğunda şaşkınca dönmüştüm ona. "Teşekkür etmem gereken şeyler yapıyorsunuz ama sürekli."
"Teşekkür etmen ile ilgili bir problemim yok ama sürekli aynı şeyler için teşekkür etmemelisin."
"Pekala..." Belki haklıydı sürekli teşekkür ediyordum ama aksi mümkün değildi ki. Sürekli benim için iyi şeyler yapıyordu ve benim elimden gelen tek şeyde buydu. Yemeğe başladığımızda başka bir konu ile giriş yaptım. "Bu gece burada kalacağım ama ardından kalmak için bir yer ayarlayacak mısınız?" Sorum ile derin bir nefes vermiş ve bana bakmadan yanıtlamıştı. "Hayır." Kaşlarımı kaldırdım. Ne demek hayır?
"Neden?" Diye sordum bu defa ve bakışları beni buldu. Kaşları çatık değildi bu defa. Hatta yorgun görünüyordu. "Çünkü... öyle olması gerek." Cevabı elbette beni tatmin etmediğine ona bakmayı sürdürdüm. Neden böyle olması gerekiyordu tam olarak? Derin bir nefes alarak aklımdan geçirdiğim bu soruyu yanıtladı. "Senin dediğin kadar güçlüyse bu adam. Yani eli kolu falan her deliğe giriyorsa sana ayarlayacağımız her yere de uzanır. Güvende olmazsın. En güvenli yer bu ev senin için. Çünkü burada olduğunu yalnızca ben biliyorum. O adam tutuklu yargılanana kadar buradasın ardından da serbestsin. Yine de bu evde bulunmak seni rahatsız ediyorsa anlarım. Eğer her şeye rağmen gitmek istersen bunu da anlar ve sana bir yer ayarlarım. Güvenliğin içinde elimden geleni yaparım. Yine de bu evde ki kadar olmaz elbette. Bu gece düşün ve yarın kararını ver buna göre hareket edeceğim. Tamam mı?" Uzun uzun ve gayet anlaşılır bir şekilde konuşmuştu. Sesinde anlayış vardı ve bu şekilde konuştuğunda ona duyduğum güven artıyordu.
Bu ise çok saçmaydı.
Ben babasından şiddet görerek büyümüş bir çocuktum, ben kocasından şiddet görerek eve hapsedilmiş bir kadındım, ben kocasının babası tarafından sokak örtesinde dövülen ve rezil edilen bir kadındım. Hayatımda ki tüm erkekler beni mahvetmiş, parçalarıma ayırmıştı. Yaptıkları tek şey bana zarar vermekti. Şimdi bu adam, neden böyle hissettiriyordu? Neden ondan korkmuyordum? Neden ona güven duyuyordum? O... o neden bana böyle bakıyordu? Gözlerinde ne vardı bu adamın?
Tüm bunları düşünürken gözlerine dalıp gittiğimi fark etmemiştim bile. Kesik bir nefesle kendime geldiğimde hızla kaçırdım gözlerimi ondan. "Tamam." Dedim çabucak. Yine teşekkür edecek oldum ama bunu yuttum hemen. Yemeğime döndüm ve yemeye başladım ardından. Bu anı dağıtmak adına kaçabileceğim başka hiç bir şey yoktu çünkü.
Yine sormaktan alı koyamadım kendimi. "Neden beni koruyorsunuz?" Dakikalar ardından bakışları yeniden beni bulmuştu. Bir süre baktı gözlerime ve o da bana bir soru sordu. "Neden bana geldin?" Ve boş boş bakma sırası bendeydi. Elbette yanına gelmemi o söylemişti ama yine de bunu yapmak zorunda değildim? Neden soluğu direkt onun yanında almıştım? "Bana yardım edeceğinize inandığım ve size güvendiğim için." Kendi içimde çoktan bildiğim cevabı ona da söylediğimde başını aşağı yukarı sallamıştı yavaşça. "Ve bende bu yüzden koruyorum işte seni."
"Benim bir katil olduğumu düşünüyorsun."
"Öylesin çünkü." Cevabı bir kez daha gecikmediğinde dudaklarımı birbirine bastırmıştım. "Katil olman seni kötü biri yapmaz. Yıllardır bu meslekteyim ben. Kimseyi öldürmeyen ne kötüler gördüm, katil olan ne iyi insanlar ile tanıştım. Kimse durduk yere birini öldürmek istemez. Sen kocanı öldürdün çünkü başka çaren yoktu. Katil olman seni kötü ya da tehlikeli biri yapmaz. Sadece hayatın için cesur davrandın."
Bir polis gibi konuşmuyordu belki ama yaklaşımı beni rahat hissettiriyordu. Hiç kimse bu şekilde bakmazdı olaya. Bir tek o bakardı. Bir tek o inanırdı bana. Gözlerimi kaçırdım ve tabağıma döndüm. Yine de utanıyordum. Suçumu itiraf etmediğim için. Onu dinlemeyip inkara devam ettiğim için bir utanç vardı içimde.
"Bak Jisoo, bundan kaçamazsın. Söyle bana, itiraf et. Cinayet silahı nerede?" Korku yerleşen bakışlarım onu buldu. Ağzımdan laf almaya çalışıyordu. Böyle yapması yalnızca ona karşı güvensizleşmemi sağlardı. "Yapmadım ben-"
"Bu kısımları geçtik küçük hanım. Değil mi?" Sinirle dolan gözlerimle ona bakmayı sürdürdüğümde hafifçe yaklaşmıştı bana. Sesini kıstı ve mırıldandı. "Sana yardım edeceğim." Teklifi kaşlarımı çatmama neden oldu. "Ne yardımı?"
"Cinayet silahının yerini söyle, onu yok edeceğim."
"Ne?!" Söylediği şeye verdiğim büyük tepki kaçınılmazdı. Ne demek cinayet silahını yok edecekti? Deli gibi atmaya başlayan kalbim ile yerimde kıpırdandım. "Ne diyorsunuz?"
Söylediği şeyler ona da zor geliyor olmalıydı ama devam etti. "Kocan seni dövüyordu ve o seni öldürmeden sen onu öldürdün. Hayatını mahvetmek pahasına yaptın bunu çünkü bir hayatın bile yoktu. Böyleydi değil mi? Yanılmıyorum?" Şaşkınlıkla bakmaya devam ettiğimde cevap beklemedi. "Bana avukat olmak istediğinden bahsettin. Nefsi müdafaa bile olsa birini öldürmüş olman bunu imkansız kılar. Tek hayalinden vaz geçmeyerek, hayatını mahvetme riskine giriyorsun. Ve bende sana yardım etmeyi teklif ediyorum. Çünkü bunu hak ediyorsun."
Her geçen saniye şaşkınlığım artıyordu. Karşımda bir polis vardı ve işlediğim cinayeti örtbas etmeyi teklif ediyordu bana. Bu saçma bir rüya mıydı? Ya da kamera şakası? En yüksek ihtimal ile hepsi bir oyundu.
"Tüm bu dedikleriniz..." Kuruyan boğazım yüzünden duraksadım ve derince yutkunup devam ettim. "Yıllarınızı harcadığınız mesleğinize leke sürmeniz için yeterli mi efendim?" Baktı. Gözlerime baktı yine uzun uzun. Öyle uzun baktı ki cevap vermeyecek sandım. Ama ardından oldukça kısık bir fısıltı ile beni dumura uğratan bir başka konuşma yaptı.
"Gözlerinizde yıldızlar var küçük hanım. Eşinizi öldürdüğünüz gece bile parlıyordu o yıldızlar, çünkü o anda bile hayaliniz kalbinizdeydi. Eğer o hayaliniz kalbinizden giderse muhtemelen gözünüzde ki yıldızlar da sönecek. O yıldızların parlamaya devam etmesi tüm lekelere değecek gibi hissettiriyor."
•
Sanırım öldüm ben yoongi yüzünden.
NE ZAMAN BABA YA MEZARA GİRİNCE Mİ YAAnyway... bu bölümün yoongisine gelicek olursak... ARKADAŞLAR BANA SÖYLEYECEK BİR ŞEY BIRAKMADI VALLA HER ŞEYİ PATIR PATIR KONUŞTU MANYAK NE OLDU BUNA BU BÖLÜM
Of tamam sakinin ama yazarken neler olduğunu anlamakta zorlandım cidden. Nasıldı bölüm? Soru? Öneri? Düşünce? DÖKÜLÜN!
Sonra ki bölümde görüşürüzzzzz🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan, yoonsoo
FanfictionEmniyet amiri Min Yoongi, eşini öldüren ve gözlerinde yıldızlar olan genç kız ile karşılaşır. "Gözlerinizde yıldızlar var küçük hanım...O yıldızların parlamaya devam etmesi tüm lekelere değer gibi hissettiriyor."