İyi okumalar çiçeklerim🖤
Etrafa saçılmış kıyafetler. Paramparça edilmiş hukuk kitapları. İçinde hayaller olan. Sayfaları teker teker yırtılmış ve sırılsıklam olmuş okuma kitabı. İçinde kaçışlar olan. Kan ve acı içerinde kalmış ben. Kaldırımda saatlerce ağlamıştım. Öyle çok ağlamıştım ki beni kurtarmış olan insanlar bile pes edip gitmişlerdi yanımdan. Yalnız başıma uzunca bir zaman geçirmiştim.
Saat kaçtı bilmiyordum ama ikindiyi geçmiş olmalıydı. Titreyen bacaklarım ile en sonunda kalktım kaldırımdan. Darmadığın olmuş saçlarımı düzelttim önce. Yüzümde mi yaşları sildim. Yağmur durduğu için artık onları gizleyemiyordu.
Cüzdanım cebimdeydi neyse ki o yüzden bir taksi çevirmek için ana yola doğru yürümeye başladım. Eşyalarım kaldırımda kaldı ama artık onları kurtarabilecek bir şey yoktu.
Karnımda ki acıyla zorla bitirdim yolu. Gözümün teki morarmış olmalıydı çünkü bakışımda kısıklık vardır. Dudağımın kenarı ve ağzımın içinde bir yarık vardı. Hala sızlıyorlardı. Çıktığım ana yolda halimi gören bir kaç taksi durmamayı tercih etse de yarım saatin ardından biri acımış olmalı ki durdurdu aracı. Biner binmez ismini verdiğim yer emniyet olmuştu.
Saatlerdir bunu düşünmüştüm. Gitmeli miydim? Yoksa gitmemeli miydim? Vardığım en mantıklı sonuç bu olmuştu. Min Yoongi ihtiyacın olduğunda gel demişti. Bu kadar hızlı olmasını eminim o da beklemiyordu ama olmuştu işte.
Cebimde ki beş kuruşluk parayı kıyafete mi yoksa otele mi harcayacaktım? Şu halim ile gidebileceğim başka bir yer yoktu. Yapabileceğim başka bir şey yoktu. Belki Min Yoongi bir şeyler ayarlayabilirdi. Ona güvenmekten başka hiç bir çarem yoktu. Çünkü etrafımda ondan başka kimsem yoktu. Babam bile bakışları ile beni öldürmek istediğini belli etmişti.
Elbette utanmıyorum desem yalan olurdu. Ama cidden başka hiç bir fikrim yoktu.
Emniyetin önünde durduğumuzda taksinin ücretini ödemiş ve teşekkür ederek inmiştim. Kimseyle göz teması kurmadan hızlıca içeri girmiş ve asansöre binmiştim. Min Yoongi'nin odasının olduğu katı tuşladığımda kalbim hızlıca atmaya başlamıştı. Öyle gerilmiştim ki...
Asansör durduğunda hızlıca inmiştim ve bu sırada danışmada oturan kadın beni görür görmez irice açılan gözleri ile ayaklanmış ve koridorda ilerlememe müsade etmeyerek durdurmuştu. "Hanımefendi iyi misiniz? Şikayet için geldiyseniz 1. kata inmelisiniz."
"Ben şikayet için gelmemiştim. Emniyet amiri Min Yoongi ile görüşebilir miyim?" Gözleri daha da büyümüştü bu söylediğim ile. "Ee haberi var mıydı acaba?" Şaşkınca sorduğu şey sonrası derince yutkunmuş ve ellerimi masanın üzerinde birleştirirken sakin kalmaya çalışarak konuşmuştum.
"Kim Jisoo geldi der misiniz? Adımı söylediğimde ona yönlendirileceğimi söylemişti bana da."
"Ah." Dedi başka bir şaşkınlıkla. "Kim Jisoo..." Başımı onaylarcasına salladım hızla. "Evet demişti. Şu an odasında. Yanına gidebilirsiniz."
"Teşekkür ederim." Gülümseyerek mırıldanmış ve hemen ardından koridorun sonuna doğru hızlıca yürümeye başlamıştım. Bu halimi ne kadar çok insan görürse o kadar çok utanıyordum. Kapının önüne vardığımda derin bir solukla tıklatmış ve kısa bir süre sonra içeriden gelen 'gel' kelimesi ile kapıyı aralamıştım. İçeriye attığım yavaş adımla da Min Yoongi kafasını önünde ki dosyadan kaldırıp beni görmüştü.
Çatık kaşları ilk kez gevşemişti. Gerçek bir şaşkınlık görmüştüm yüzünde. İçeriye tamamen girip kapıyı ardımdan kapatmış ve ardından ellerimi mahçupça birleştirip başımı eğmiştim hafifçe. "Gelebileceğimi söylemiştiniz. Biraz hızlı oldu sanırım ama aklıma başka biri gelmedi." Kısık mırıltım doldurdu odayı ama Min Yoongi sessiz kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan, yoonsoo
FanfictionEmniyet amiri Min Yoongi, eşini öldüren ve gözlerinde yıldızlar olan genç kız ile karşılaşır. "Gözlerinizde yıldızlar var küçük hanım...O yıldızların parlamaya devam etmesi tüm lekelere değer gibi hissettiriyor."