İşim bitmişti ve bu yüzden adliyenin çıkışına yürüyordum. Elimde ki telefonumdan bir yandan Chae ile konuştuğum için adımlarım yavaştı. Zaten Yoongi'nin geliş zamanına da bir kaç dakika olduğu için acele etmiyordum. Yavaş adımlarım ile adliyenin kapısından çıktığım esnada tanıdık bir kadının konuşmasını duymuştum. "Hiç bahane üretme Taehyung. Ben sana o kızı görünce yolunu değiştireceksin demedim mi? Neden izin veriyorsun seninle konuşmasına?!" Başımı telefondan kaldırıp baktığımda adliyenin kapısına doğru hırslı adımlar ile ilerleyen ikiliyi görmüştüm. Jennie ve Taehyung isimli polislerdi bunlar.
"Ya sevgilim ne yapsaydım? Amirin acil yanına çağırdığını söylediler yani yol değiştirip uzatmak istemedim sadece." Ah ikisinin bir ilişkisi vardı demek ki. Şaşkın bakışlarım ile onları izlerken hırsla gözlerini deviren Jennie beni görmüştü. Yüzüne yayılan şaşkınlık ile adımları hafifçe aksamıştı ama hemen bana doğru yönelip konuştu. "Ah Jisoo hanım bizde sizin yanınıza geliyorduk." Taehyung isimli poliste beni görmesi ile gülümsemiş ve başını eğerek selam vermişti. Ona karşılık verdim ve yeniden Jennie'ye dönerken sordum. "Neden? Yoongi nerede?" Sorunun ve soruş şeklimin kaba olduğunu fark etmiş ve hızlıca düzeltmek adına yeniden konuşmuştum. "Yani bir şey mi oldu? Onu merak ettim."
Söylediklerim ile Taehyung yüzünde duran tebessümü ile yanıtlamıştı beni. "Bir şey olmadı. Yalnızca küçük bir işi var ve seni eve götürmemiz için bizi görevlendirdi. O kadar." Cevabı ile gülümsemiş ama hemen ardından gergince dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Ne işi vardı ki? Aklımda kurduğum bir kaç senaryo eşliğinde beni yönlendirmeleri ile arabalarına gelmiş ve binmiştim. Onlar da yerleştiğinde Yoongi'nin evine sürmeye başlamıştı Taehyung. Ben tüm yol sessizce düşünmeye devam ederken onlar da aynı sessizliği korumuştu.
Evin kapısından girene kadar beklemişler ve ardından da gitmişlerdi. Önce üzerimi değiştirmiş ve karnımı doyurmuştum. Hemen ardından ise oturma odasında ki masanın başına oturarak beklemeye başlamıştım. Yaklaşık iki saatim kendimi oyalayarak geçtiğinde hala gelmemişti Yoongi. Artık telefonda bile yapacak bir şey bulamadığımda masanın kenarında ki boş kağıtlardan birini ve ardından da dosyaların üzerinde ki kalemi almıştım elime. Uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapıp günlük yazmaya başlamıştım ardından. Çünkü günlüğüm evde kalmıştı. Gerçi yanıma alsaydım o da diğer tüm kitaplarım gibi parçalarına ayrılmış olucaktı.
Çokça uzun zaman olmadı bir şeyler yazmayalı. Hayatımda çok fazla şey değişti. Zorla evlendirildiğim adam yok mesela artık. Eşim gidince yalnız kalırım sanmıştım aslında. Bu düşünce beni korkutmuştu. Sonra o çıktı karşıma. Nasıl çıktı? Nereden çıktı? Hiç bilmiyorum açıkçası. Bunun önemi de yoktu gerçi. Çıkmıştı işte, buradaydı. Ve hiç yalnız hissettirmiyordu beni. Değerli hissettiriyordu. Saygı gösteriyordu bana, merhamet gösteriyordu. Düşünceli davranıyordu ve tüm bunlar benim kalbimi sıcacık yapıyordu. Sonunda bir evim varmış gibi hissediyordum. Oysa onun yanında sonsuza kadar kalmayacaktım, misafirdim. Ama ben 18 yıl yaşadığım eve ait hissetmemiştim. Anne ve babama güvenmemiş sırtımı yaslamamıştım.
Yatağa girip tavanı izlediğim sırada düşünmüyor değildim; delirmiş miydim ben? Bu adam hayal ürünüm müydü? Bu olanları ben kafamın içinde mi yaşıyordum. Pekala o an düşündüğüm de komik gelmemişti, şimdi ise gülüyorum bu düşünceye. Ama Öyle bir adamdı işte. Gerçek olduğuna inanamıyordu insan.
Kalemi kağıttan ayırdım ve derin bir soluk verdim. Bileklerimi katladım hafifçe. Yaralarım ortaya çıktı ve onları izledim bir süre. Kesik yaraları, sigara yaraları. Gerçi onlar artık bir yara değildi. İyileşmişlerdi ama iz olarak kalmışlardı ve sanırım sonsuza dekte kalacaklardı. Ve ben de sonsuza dek utanacaktım bu izlerden.
Kapının açılma sesini duyduğumda hızlıca burnumu çekmiş ve akmaya başlayan yaşlarımı silmiştim hızlıca. Önümde ki kağıdı katladığım sırada ise salona giren Yoongi beni görmüştü. Kaşları çatıktı. "Neden uyumadın sen?" Söylediği ile saate bakmış ve ikiye yaklaşmış olduğunu görmüştüm. Yeniden ona dönerken omuz silktim. "Sizi bekledim."
İçeriye doğru adımlarken derin bir nefes verdi. Yanıma vardığında üzerinde ki ceketi çıkartmış ve sandalyeye asmıştı. İçinde ki yeleğini çıkartmış ve gömleğinin düğmelerinin bir kaçını açmış olduğunu gördüm. Ne zamam eve geç gelse böyle yapıyordu. Bir aksiyonun içine girip durduğu belliydi. Belinde ki silahı çıkartıp yavaşça masanın üzerine bıraktı ve ardından yanımda ki sandalyeye oturdu.
Önümde ki kağıda ve kaleme baktı. "Ne yapıyordun?" Çatık kaşları ve merakı ile sormuştu. "Yazıyordum öylesine." Söylediğim şey ile bana dönmüştü. Loş ışıktan dolayı anca görebilmiş olmalı ki kaşları bu defa şaşkınca çatıldı. "Ağladın mı sen?" Sorusunda ki sertlik gözden kaçırılabilecek gibi değildi. Derin bir nefes verdim ve önüme döndüm.
Parmaklarım arasında ki kalemi bıraktım. "Ne için ağladın? Sorun ne?" Yeniden sertçe sorduğunda ona karşı dürüst olmak istedim. Parmaklarım kollarımda ki izlere gittiğinde gözlerim yine dolmuştu. Bu yaptığım ile onunda gözleri kollarıma indi. "Bu izlerle yaşamak zorunda olmaktan nefret ediyorum." Kısık bir sesle söylediklerim sonrası sessiz kalmıştı.
Bir iki dakika sonra ise sırtını sandalyeden çekerek öne gelmişti. Bileğimi nazikçe tutup kendine çektiğinde şaşkınca ona döndüm. Masanın üzerine bıraktığım kalemi aldı ardından. Ne yaptığını merakla izlemeye devam ettiğim esnada kalemin ucunu izlerimin üzerine değdirmişti.
Ve ardından bir yıldız çizmişti. Şaşkınlıkla dudaklarım aralandığında devam etti yıldızlar çizmeye. Önce sigara izimi kapattı. Ardından kesik izlerimi örttü yıldızlarıyla. Ben ise tüm bu esnada ağlamaya devam etmiştim sessizce. Son yıldızını da dikkatle çizip geri çekildi ve başını kaldırıp bana baktı.
Tek elini kaldırıp akıp giden göz yaşlarımı sildi nazikçe. Ardından kısık bir sesle konuştu. "Sen emarelerin ile de güzelsin küçük hanım ama eğer onlarla yaşamak istemezsen gözlerinde ki yıldızlarla örteriz hepsini." Söyledikleri ile gülümsedim hafifçe. Kalbimde ki yaralar yine onunla sarıldı. "Her gün çizer misiniz bu yıldızları?" Sorumla birlikte başını eğerek onaylamıştı önce. Ardından da eklemişti. "Ne zaman istersen çizerim." Gülümsemem genişlediğinde yanağımda ki parmakları kaybolmuştu. Ben ise kaybolan temasımız ile hızlıca sarılmıştım ona. Ona yeniden sarılmak aynı heyecanı yaşamama neden olmuştu. Boynuna sıkıca dolamıştım kollarımı ve başımı omzuna yerleştirip yummuştum gözlerimi. Üzerine sinen barut ve sigara kokusunu çekmiştim içime. Çünkü o bu kokuları bile güzelleştiriyordu.
Ellerinden biri sırtımı buldu, diğeri ise saçlarıma dokundu ve bu benim heyecanıma heyecan kattı. Dakikalarca sarıldım ona ve ağladım omzunda. O ise sessizce saçlarımı sevdi tüm bu süre boyunca.
•
Ulen mahvettiniz ulen beni... saat gecenin dördünü geçti ben size sarılma yazıyorum diye yarım bırakıp yatasım gelmedi ulen... ulen...
Neyse xosmxosöxpsösl çok soft bunlar vallaha ben önce bu sahneyi öpüşme olarak planladım ama ilk öpüşme için fazla soft buldum yapamadım ne bilim. Benim çok hoşuma gidiyor bu halleri o yüzden sıkıntı yok ama cidden öpüştürcem yakında sakin olun lütfen zosmzosmzlsks
Of bölüm yoongisi hakkında da çok net bişe yok işte okuyorsunuz görüyorsunuz az çok. Kaçtım ben sonra ki bölümde görüşürüzz🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
koi no yokan, yoonsoo
FanfictionEmniyet amiri Min Yoongi, eşini öldüren ve gözlerinde yıldızlar olan genç kız ile karşılaşır. "Gözlerinizde yıldızlar var küçük hanım...O yıldızların parlamaya devam etmesi tüm lekelere değer gibi hissettiriyor."