"Yazarın anlatımında"
Bu, bir yıldızın hikayesi...
Bu, bir zamanlar ışıl-ışıl parlayan bir yıldızın hikayesi...
Peki ne oldu o yıldıza? Ne oldu da ışıltısı söndü?
Bu, bir zamanlar ışıl-ışıl parlayan, ama şimdi sönen bir yıldızın hikayesi...
Küçük yıldız çok inndı, çok güvendi, çok sevdi... Ama bunlar yetmiyormuş. Küçük yıldız bunu geç de olsa anladı. Dediğim gibi, geç oldu anlaması. Sırf bu yüzden küçük yıldız şimdi parlamıyor. Parlayamıyor. Bunu ona yaşatanlar rahat-rahat yaşarlarken, onların bedelini de küçük yıldız ödüyor. Ve bunların hepsi küçük yıldızın başına neden geldi biliyormusunuz? İnanmaktan, güvenmekten, sevmekten... İyi kalpli olmaktan, saf olmaktan, kimsenin kalbini kıramamaktan... Bu saydıklarımve bu tip şeyler aslında güzel şeyler.
Ancak güzel olan her şeyin de bir bedeli vardır. Küçük yıldız o kadar güzel, o kadar iyiymiş ki, güzel olmanın, iyi olmanın bedelini ödüyormuş. Hiç kimse bilmezmiş küçük yıldızın derdini. Her kes bir şey olduğunu anlar, ancak bilmezlermiş nedenini. Ne kadar sormuşlar küçük yıldıza, "Niye böylesin? Ne oldu sana?" diye, küçük yıldızsa hep aynı cevabı verniş onlara:"Ben, güzel olmanın, iyi olmanın bedelini ödüyorum" Tabiki de hiç kimse onu anlamaz. Hep onun delirdiğini düşünürler. Ama orda küçük yıldızdan akıllı hiç kimse yoktu.
Her kes hayatı güzel yüzü ile tanır. Ancak hayat bazılarına, özellikle de küçük yıldız gibilerine öyle sert yüzünü gösterir ki, hiç kimse onların ne yaşadığını anlamaz. Küçük yıldızın tek arzusu vardı bu küçük hayatında. O da sadece gülmek. Sadece gülmek. Çünkü eğer gülerse, o zaman her şeyin düzeleceğine inanırmış.
Evet, öyleydi. İnsan gülünce her şey yoluna girerdi. Ancak hiç beklemediğin zamanda beklemediğin darbe alırsan, o zaman birak gülmeyi, ağzının kenarı kıvrılmaz bile. Küçük yıldız da hiç beklemediği zamanda, beklemediği yerden darbe alınca, bir daha gülemez oldu.
Denedi, kaç kere denedi, ama başaramadı. Sonuç hep aynı...
Unutma: Bir gün gülmek isterseniz, fazla inanmayın, fazla güvenmeyin, fazla sevmeyin.
Çünkü fazlası her kese zararlıdır.
Asya o an büyük bir şokla panik atak geçirdi ve kendinden geçti. Buse kendini çok kötü hiss ediyordu. Aynı zamanda da Kenan. İkisi de pişmandı yaptılarından. Her kes Asyayı uyandırmaya çalışıyordu. Ama ikisi öylece donakalmışlardı. Buse Asyanın panik atak geçirdiğini biliyordu. Aynı zamanda Esra, Nazan, Lamya da. Ancak hiç biri erkeklere söylememişlerdi. Çünkü Asya öyle istemişti. Asyanın özel ilaçları vardı. Lamya Asyanın çantasını karıştırırken diğerleri Asyanın suratına su vuruyorlardı. Ama ne fayda...
Nihayet Lamya ilaçları bulmayı başarmıştı. Hemen ona içirince Asya kabustan uyanmış gibi büyük bir tepki verdi. Her kes derin bir nefes alınca, Kenan Asyanın ne söyleyeceğini düşünüyordu. Korkuyordu. Hem Asya için, Hem de kendisi için.
O yüzden de sesini çıkarmadan bir kenara çekilip oturdu. Buse ise Asyanın yanına koşup ondan özür dilemeye başladı.
"Asya, bak senden çok özür dilerim. Panik atak konusunu tamamen unutmuştum. Çok ama çok üzgünüm."
"Tamam Buseciğim, merak etme sen, olur öyle şeyler. Senden bir ricam var. Şey... o.... nerede..."
"Kenan mı?"
"Evet."
"Şu kenarda oturuyor. Ama senin için çok endişelendi çocuk."
"Peki tamam."
Asya korkuyordu. Yine aynı şeyleri yaşamaktan çok korkuyordu. Ama ne olursa olsun Kenanla konuşmalıydı.
Ne olursa olsun...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ses
ActionOnun karşıma çıkmasıyla birlikte hayatım değişti. Karanlık dünyam aydınlandı. Ama sadece bu olmadı. Bir intikam oyununun içine düştük. Belki de lanet, belki de intikam, belki de oyun. Ama en korkuncu bizim bu olaydan nasıl çıkışımız. Her kes bu oyun...