"Asya'nın anlatımında"
Odamda, dakikalardır saatin yedi olmasını bekliyorum. Saat daha altı buçuk. Vaktini nasıl geçire bilirim ki? Ah Asya, kızım sen niye bu kadar büyütüyorsun ki? Alt tarafı sinemaya gideceksiniz. Bunda büyütülecek ne var ki?
Asya, kimi kandırıyorsun? Kendini mi? Olmuyor. Olmuyor Asya. Yapamıyorsun. Şimdi sen kendine bir söz ver. Söz ver ki, salak salak şeyler yapmayacaksın. Eğer yaparsan battın kızım. O yüzden prova. Evet, evet, en iyisi prova yapmak. Hatta belki söyleyeceklerimi kağıta yazıp yanımda götüreyim. Yok kağıt olmaz. Kağıt çok belli olur. Sen en iyisi eline yaz kızım. Ama böyle de filmden fırlamış gibi olacak. Olsun, ne yapacağız. Bizim kafa da buraya kadar çalışıyor. Bundan ötesi yok. Zaten olsa şaşardım.
Saat 18:00. Ben hazırlanmaya başladım bile. Aman ne hazırlanma: kaç dakikadır dolabın kapısını açıp dolabın içindeki kıyafetlerime bakıyorum. Hepsi siyah. Aralarına bir iki tane beyaz da sıkışmış ama onlar da ninemin devrinden kalma. Başka çare yok kızım, siyah giyineceksin. Hem sen siyahı seviyorsun. Seni onca insanın içinde yokmuş gibi gösteriyor. Ama neden ben güzel görünmek istiyorum? Tabii ki de onun için değil. Hayır, hayır, ben Kenan için hazırlanmıyorum. Yanlış şeyler düşünmeyin rica ederim. Hadi bakalım Asya, göster marifetini.
...Çıka çıka siyah bol bir pantolon ve yine siyah ve yine bol bir t-shirt. Aferin Asya. Senin marifetin bundan ibaret. Bir siyah pantolon ve bir siyah t-shirt. T-shirt de dediysem, kolları dirseklerime kadar iniyor. Yani, yarı t-shirt. Neyse Asya, hadi giyin de geç kalma. Saat yediyi on geçiyor. Anca hazırlanırsın.
Saat 18:20. Ve ben hazırım. Gerçekten nasıl başarıyorum bunu? Anca hazırlanırım diyip 10 dakikaya hazır oluyorum. Bir dakika, peki beni kim alacak? Yani kiminle gidicem? İnşallah Kenan olmaz. O olursa ben gitmem. Nasıl otururum onun yanına? Nasıl giderim onunla. Öncelikle utanırım. Sonra, ya bana sorarsa? Cevabın ne diye sorarsa? Ne derim? Aaaa az kalsın unutuyordum, ben elime yazacaktım. Evet kalem, hadi göster gücünü.
"Kenan, bence biz kendimize zaman tanıyalım. Önce bir birimizi tanıyalım, anlayalım, baktık oluyor, biz de deneriz."
Harikasın Asya. Eski Yeşilçam filmleri senden sorulur artık. Bunu nasıl başardın seni takdir ediyorum gerçekten.
Sil, sil, sil. Ne cevap vereceğim? Ya ben en iyisi gitmeyeyim. Evet evet, en iyisi bu.
"Nazan arıyor..."
Bu telefon da çalacak zamanı buldu.
"Efendim Nazan."
"Asya hazır mısın?"
"Ben, yani, evet hazırım."
Ne diyecektin Asya? Ben hazırım ama gelmiyorum mu? Sebebini sorarlarsa da Kenanla karşılaşmak istemiyorum dersin tamam mı?
"Tamam o zaman seni Ali alacak. Alilerin evi size yakın. Ordan da beni alıp sinemaya öyle geçeceğiz."
"Nazan..."
"Teşekkür etmene gerek yok Asya. Bana da Buse söyledi. Panik atağının olduğunu biliyordum ama bu kadar olduğunu bilmiyordum."
"Buse mi anlatdı?"
"Evet. Her şeyi biliyorum. Evet Doruğu biliyordum. Ama bu kadarını bilmiyordum. Bence Buse senin iyiliğini gerçekten çok istiyor. Her kesten çok güven ona."
"Tamam Nazan."
Telefonu kapatıp yatağa bıraktım. Resmen Buse benim hayatımı kurtarmıştı. Hep böyle yapar zaten. Beni hep o anlar. Gözlerimin dolduğunu hissetdim. İşte arkadaşlık budur.
Hemen giyinip Ali'nin gelmesini bekledim. Annem her zamanki gibi söyleniyordu.
"Kızım ne işin var senin el âlemin arabasında? Hayır yani önce Nazanı bindirseydi, ne olurdu ki?"
"Anne, tamam anladım. Hem Ali'nin evi bize daha yakın. O yüzden ilk beni aldı."
"Tamam, ama dikkatli ol. Bana söz ver."
"Anne Survivor'a gitmiyorum, sadece sinemaya gidip geleceğiz."
"Peki, gevezelik yapma. Anneye de karşı çıkma."
Annemle çekişdikten sonra evden çıkıp beklemeye başladım. O sırada bir araba kornası çalındı. Bu Ali olmalıydı. Başımı kaldırıp baktığımda onu gördüm. İşte, nihayet Ali gelmişti.
Arabaya binip kapıyı kapattım. Arka koltuğa oturdum. Öne Nazan oturacaktı.
"Merhaba Ali, nasılsın?"
"İyiyim Asya sen nasılsın?"
"Benim işte, bildiğin gibi."
"Bildiğim gibi... Yani aynı. Hastaneden çıktıktan sonra doğru düzgün göremedim seni. Nasıl hissediyorsun?"
"Nasıl hissetmemi umuyorsun?"
"Asya ama sen böyle yaptıkça nasıl iyi olacaksın?"
"Ali, ben iyi olmayı hakketmiyorum."
" Hakkediyorsun Asya. Aramızda en çok sen iyi olmayı hakkediyorsun."
"Ali, kapatalım bu konuyu."
"Peki."
Nazanın evine daha 5 dakika vardı. O beş dakika süresince hiç ama hiç konuşmadık.
Nazanı alınca onlar biraz kendi aralarında konuşmaya başladılar. Sonra Nazan benimle konuştu. Biraz sohbet ettik. Yaklaşık yirmi dakikalık yolun sonunda sinemaya varmıştık. Çoğunluk gelmişti. Yalnızca Esra, Rıfat ve Kenan kalmıştı. Buse ve Kemal'i de gördüğümde gerçekten şaşırmıştım.
"Ben çağırdım."
Nazan'ın bana olan bu ilgili tavrını biraz garipsemiştim. Ama ne olursa olsun onlar benim arkadaşımdı ve benim halimden haberleri vardı.
"Teşekkür ederim."
Gerçekten de eğer burda panik atak geçirirsem, bunu sakinleştirmeyi başaran bir insanın yanımda olması, baya iyi oldu. Evet, Esra da bunu yapa biliyordu, ama o sadece geçici süre sakinleştiriyordu. İşin garip yanı Kenan da beni sakinleştire biliyordu. Bunu yapabilen ilk erkekdi. Onun yanında huzurlu hissediyordum. Neden böyleydi? Yani, neden bir başkası değil de o? Kenanın yanında hem heyecanlanıyor, hem de sakinleşiyordum. Hepsini aynı anda yaşayabiliyordu. Onu görünce önce heyecanlanıyor, sonra da rahatlıyordum. Olamaz, işte geliyor. Üzerinde siyah, kor bir pantolon, beyaz bir t-shirt ve t-shirt-ün üzerine de deri ceket giymişti. Saçları hafif dağınıktı. Bir keresinde, o daha bana açılmadan önce kendi aramızda konuşurken dağınık saçları sevdiğimi söylediğimi hatırlıyorum. Ama ben böe zar zor hatırlarken, onun aklında tutması, gerçekten büyük başarı. Ama dağınık saç ona çok yakışıyor! Üzerindeki t-shirt-ün dar olmasından kaynaklanarak söyleyebilirim ki kasları çok gelişmiş. Onları yapmayı nasıl başarmıştı acaba? Çok doğaldı kasları.
"Merhaba arkadaşlar."
Her kes bir bir selam verirken o hala onları duymuyormuş gibi bana bakıyordu. En son onları duymadığını ısbatlayan bir şey oldu. Kemal onu çağırınca uyku mahmurluğuyla ona baktı. Benim dudağımın kenarı hafif kıvrılırken bunu anlamış ki bana masum bir gülümsemeyle baktı. Beni her gördüğünde öyle bakıyordu ki etkilenmemek mümkün değildi.
"Esra ve Rıfat da beş dakikaya burda olurlar. Biz filmlere bakalım. Sonra biletlerimizi alıp onları bekleriz."
Cemal hepimize seslenirken başımızla onu onayladık.
"Bence romantik film seçelim. Sonuçta hepimiz sevgililerimizle geldik."
Lamya bunu söyleyince ona sert bir bakış atdım ancak o bana göz kırpmakla yetindi. O arada yanımıza gelen Esra ve Rıfatı görünce sinirimi biraz unutdum ama kısa sürdü. Lamyaya sert bakışlar atmaya devam ediyordum.
"Arkadaşlar, filmimiz bu. Hadi çabuk olun başlıyor şimdi."
Kemal'in uyarısıyla hepimiz salona koşar adım ilerledik. Hepimiz aynı anda bilet aldığımız için aynı yerlere düşmüştük. Ben yerimi alınca içimden Kenanın yanıma oturmaması için dua ederken o yanıma oturdu. İnanamıyorum! Daha duamı yeni yapmaya başlamıştım ya. Ama bu hiç olmadı. Hem de hiç...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ses
AksiOnun karşıma çıkmasıyla birlikte hayatım değişti. Karanlık dünyam aydınlandı. Ama sadece bu olmadı. Bir intikam oyununun içine düştük. Belki de lanet, belki de intikam, belki de oyun. Ama en korkuncu bizim bu olaydan nasıl çıkışımız. Her kes bu oyun...