Sabah uyandığımda kan ter içindeydim. Sehpanın üzerınde duran bır bardak suyu nasıl içtiğimi bilemedim. Saate bakdığımda henüz sabahın 6-sı olduğunu gördüm. Yeniden yatağa yatdım. Ama uyku tutmadı. O gördüğüm kabus uykumu kaçırmıştı. Telefonu elime aldım. Belki kafam dağılır diye kurcalamaya başladım.
...Saate bir daha baktığımda artık okul vaktinin yaklaşdığını gördüm. Yataktan yavaş yavaş kalkıp ağır adımlarla dolaba doğru ilerledim. Dolabı açıp siyah bir kazak ve okul üniformamı aldım. Hava daha yeni aydınlanıyordu. Karşıdan kış yaklaşdığı için hava artık geç aydınlanmaya doğru gidiyordu. Pencereye yaklaşdım. Perdeyi aralayıp dışarıya baktım. Şiddetli rüzgar vardı. Ağaçlardan dallar kopup ordan oraya savruluyordu. Perdeyi kapatıp içeri girdim. Aşağıya indim. Annem sabah magazinin haberlerine bakıyordu. Babam da her zamanki gibi gazetesini okuyordu.
"Günaydın kızım. Nasılsın? "
"Günaydın baba, iyiyim, sen nasılsın? "
"İyiyim kızım, hadi gel annen sana da bir bardak çay versin. "
"Kızım, sen geç ben çayını getiriyorum. Ama ya, şu Ayşe de bir Yusuf da tutturmuş gidiyor. Kızım adam seni istemiyor ne diye adama asılıyorsun? "
"Anne, sen az önce televizyonla mı konuştun? "
"Sen bakma annene Asya. Sabahtan beri televizyonla kavga ediyor. "
"Kızım, al canım çayını. Bu gün seni okula baban bırakır artık. Hava fazla rüzgarlı. "
Çayımı içdikten sonra çantamı alıp ayakkabılarımı giyinmek için koridora çıktım. Babam da gelince kapıyı açtım ve arabaya doğru gittim. Kapıyı açıp öne oturdum. Yağmur hafif yağmaya başlamıştı. Hava durumuna göre bir kaç güne kalmaz kar da yağacaktı. Araba haraket ettiğinde henüz soğuktu. Ama sonra ısınmaya başlamıştı. Yağmur şiddetleniyordu. Araba okulun önünde durdu. Çantamdan şemsiyemi çıkartıp açtım. Arabadan inip şemsiyenin altına girdim. Yavaş yavaş yürümeye başladım. Yağmur artıyordu. Okul binasına adımımı atdığım anda sırılsıklam olduğumu farketdim. Hemen sınıfa çıktım. kızlar ve bır kaç çocuk artık sınıftaydı. O da ordaydı... Tarık... Benim yanıma oturmuştu... Geldim, çantamı sıraya koydum. benimkine koymak denirse; suratına fırlatsam daha iyiydi. Sonra kızların yanına geçerken arkamdan beni sesledi.
"Bir günaydın yok mu ya?"
Hadi buyur. Benim damarıma basmayacaktı. Zaten Kenan dün bunu bir güzel pataklamıştı. Şimdi de ben bir çakacaktım, dedemlerle bir çay içib gelecekti.
"Selam vermek zorunda mıyım?"
"Hayır."
"Eee, o zaman neyin kafası bu arkadaş? Allah, Allah ya."
Söylene söylene kızların yanına gitdim. Nazan o çocuğa öldürecekmiş gibi bakıyordu. Ama o hala gülüyordu. Ve benim sinirlerim gitdikce bozuluyordu.
Derse henüz vardı.
Kenan diğerlerini de toplayıp bizim sınıfa gelmişti. Hepimiz oturmuş Rıfatı bekliyorduk. Çünkü Kemalden haberi yalnız o getiriyordu. Derse beş dakika kalmıştı. Ama Rıfat henüz yoktu. Tırnaklarımızı yiyerek onu bekliyorduk. Garip bir şekilde Tarık da tedirgin görünüyordu. Ona bu kadar gıcık olmasam bu haline üzüleceğim de hatta.
"Rıfat, lan oğlum neredesin, iki saattir seni bekliyoruz burada. "
Alinin Rıfatı seslemesiyle birlikte derin düşüncelerimden yanıp çocukların arasına döndüm.
"Abi noldu, bir şey bula bildin mi? "
"Yok abi, hala arıyorlar. "
"Lan her kes bir bir bulunuyor, bir bizim salak bulunmadı yemin ederim. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ses
ActionOnun karşıma çıkmasıyla birlikte hayatım değişti. Karanlık dünyam aydınlandı. Ama sadece bu olmadı. Bir intikam oyununun içine düştük. Belki de lanet, belki de intikam, belki de oyun. Ama en korkuncu bizim bu olaydan nasıl çıkışımız. Her kes bu oyun...