İlk önce Ali yaklaştı.
"Bak oğlum, eğer bizi unutursan, külahları değişiriz ona göre."
"Ya abi, Allah aşkına sizi unutmak mümkün mü?"
"Hah, şöyle. Laf dinle biraz."
Ali bizi bu halde bile güldürmeyi başardıysa, ölsem de gam yemem arkadaş.
"Şışt, Nazan sana emanet. Kızı üzme tamam mı?"
"Ya abi, sen benden böyle bir şey bekliyor musun? Ben? Nazanı? Üzeceğim? Öyle mi?"
Nazandan bir kahkaha çıktı, tüm hava limanı dönüp bize baktı.
"Ali, öyle emin konuşma tamam mı kuzum?"
"Sevgili Nazan hanım, öyle emin konuşuyorum. Tamam mı? Yani, sen bırakırsan o başka..."
"Ali, benim sinirlerimi hoplatma."
Biraz kavga ettikten sonra Kemalin karşısına Rıfat geçti.
"Gidiyorsun he?"
"He, gidiyorum. Ama geleceğim."
"Buse bize emanet. İçini ferah tut."
"Benim içim zaten ferah. Aklımı arkada koymayın."
Rıfat ve Kemal sarılınca, hatta Alinin bile gözleri doldu. Evet, evet, bizim neşeli Ali.
Her kes sırayla vedalaşdıktan sonra ben geçtim karşısına. Ben ve Buse. İkimiz de yan yana durduk. Buse kolumu sıkıca tutuyordu. Korkuyordu. Hissediyordum. Çünki ben de korkuyordum. Ama Busenin neler hissettiğini iyi biliyordum. Biliyorum ki, Kemal, mecbur olmazsa, gitmez. Bizi, burayı, Buseyi bırakıp gitmez. Ama mecburdu.
Mecburiyet...
İnsana acı veren hiss... İnsan mecbur kalınca her şeyi yapmak zorunda kalıyor. Bu, her kes için iyi olsun diye de olur, her şeyi bırakıp gitmek de. Ama her şerde bir hayır var derler. Gün gelir, mecbur yaptığın her şey sana iyi bir şey olarak döner. Hiç bir şeyi için üzülmeyin. Çünkü her şeyin bir anlamı var. Bu hayatda, her noktanın anlamı var. Senin bile. Senin bu hayatda anlamın büyük. Çünkü seni seven insan çok. Beni hiç kimse sevmiyor deme. Annen var, baban var, arkadaşların var, sevdiklerin var... Yok deme, var. Bu hayatda, her şey mümkün. İnan. Her şeye inan. Caner Yamanın da dediği gibi. İnan, çünkü eğer inanırsan, pandalar bile uça bilir. Asla vazgeçme inanmaktan. Vazgeçme ki, inandıkların olsun.
* * *
...Buseyi eve zar zor getirdik. Garip bir şekilde, içimde kötü bir hiss var. Aslında Buse de endişeli benim gibi. Ama ben Buseye belli etmek istemiyorum. Sanki bir şey oacak gibi.
Uçak 1.5 saat sonra İzmire inecekti. Saat 13:36. Yarım saat önce hava limanından çıktık. Uçak 14:30 da inişe geçecekti. Bir saat falan da yerleşmeleri, neredeyse, dörtte falan görüntülü konuşacaktık. Buse, ben, Esra, Esma, Lamya, Nazan, Yasemin ve Derya oturuyorduk. Hepimiz bizim bahçenin çardağındaydık. Hepimiz bekliyorduk. Ama ben ve Buse endişeliydik. Hani hissedersin ya. sevdiğin birine bir şey olunca ya da olacaksa. Kemal Buse ile birlikte, beni hayata bağlamaya çalışıyorlardı. Aslında biraz başarılı olmuşlardı. O yüzden de Buse ve Kemal benim için çok değerliydiler...
Sakince oturuyorduk. Bazen bir iki laf edib, sonra tekrar susuyorduk. Sonra annemin telaşlı sesini duyduk. İşte o an kalbimden bir parça koptu.
"Asya! Kızım! Kemal hangi uçaktaydı?"
"Nasıl yani ane, anlamadım."
"Kızım, sen söyle çabuk. Ben sana sonra anlatacağım."
"İ-İzmir..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ses
ActionOnun karşıma çıkmasıyla birlikte hayatım değişti. Karanlık dünyam aydınlandı. Ama sadece bu olmadı. Bir intikam oyununun içine düştük. Belki de lanet, belki de intikam, belki de oyun. Ama en korkuncu bizim bu olaydan nasıl çıkışımız. Her kes bu oyun...