"Evet çocuklar, testin sonuçları... "
Hepimiz nefesimizi tutduk. Hiç kimse konuşmuyordu. Sadece Baş komiserin ağzından çıkacak olan o cümleyi bekliyorduk.
Ve o cümle duyuldu. Akan sular dondu. Yanan alevler durdu...
"Negatif. "
Nefesimizi öylesine tutmuştuk ki, hepimiz birden nefes alınca odada sanki fırtına koptu. Baş komiser de bize bakınca rahatlamış gibi duruyordu. Çünkü ne az ne çok tam bir haftadır bu anı bekliyorduk. Her kes yıpranmıştı.
"Çocuklar umudunuzu kırmak gibi olmasın ama, bu Kemal'in hala yaşadığı anlamına gelmez. Yaşama ihtimali var, ama yine de düşük. Bence siz yine de umudunuzu kırmayın. Merak etmeyin, Kemal yaşıyorsa da onu yerin yedi kat derinliyinde olsa bile bulacağız. "
"Komiserim, bulacaksınız onu değil mi? "
Buse hipnoz olmuş bir şekilde, her defasında aynı soruyu sorup duruyordu."
"Kızım bak burada yüzlerce insan var. Hepsi de yakınlarının bulunmasını diliyor. Biz de elimizden geldiyince yardım etmeye çalışıyoruz. "
"Komiserim, biz artık size rahatsızlık vermeyelim, sizin de işleriniz vardır. Biz gidelim. Bir gelişme olursa bize haber verirsiniz o zaman. "
"Tamam çocuklar, siz gidin artık biraz dinlenin. Çok yoruldunuz bu kaç günde. "
* * *
...Evlere dağıldık. her kes kendi evine çekildi. Ne zamandır doğru düzgün dinlenmiyorduk. Bu olayı atlatdığımıza göre artık en azından rahat bir nefes ala bilirdik. Ama henüz bir şey belli değil. Kemal yaşıyorsa, elbet bir yerlerde bulunmasını bekliyordur. Uçak zaten çok uzağa gitmemiş. Biraz sonra uçakta arıza olduğu ortaya çıkmış ve u.ak geri dönme kararı almış. Ondan sonrası da uçak havada daha fazla dayanamamış ve motorlar arıza yapmış. Ve uçak yere çakılmış...
Kaç gündür okula da gitmiyorduk. Yarın sabah okula gidecektik. Saat 21:56. Uyku üzerime öyle çökmüş ki gözlerim kapanıyordu.
"Kızım, sen artık uyu istersen. Zaten yarın okula da gideceksin. "
Babamın bana seslenmesiyle kafamı kaldırdım. Salonda birlikte oturup çay içiyorduk. Kafamı sallayıp ayağa kalktım. Telefonum sehpanın üzerinde duruyordu. Hemen onu alıp odama doğru yol aldım. Odama varınca ışıkları yakmadan hemen yatağa atdım kendimi. Nasıl uyuya kalmışımsa haberim olmamış.
Sabah alarmın çalmasıyla birlikte uyandım. Üzerime bir şeyler giyinip aşağıya indim.
"Asya! Uyandın mı kızım?"
"Evet anne, yemek yemeyeceğim boşuna uğraşma. "
"Ama kızım, "
"Anne istemiyorum. "
"Peki tamam Asya. "
Evden çıktım. Okula yürüyerek gidecektim. Telefonu çıkarıp favori şarkılarımı açtım. Kulaklıklarımı da takıp yolda yürümeye başladım. Sonra hafif yağmur yağmaya başladı. Ve güçlendi... Kulağımda çalan şarkıyla yağmurun uyumluluğu, bambaşka.
Yolda yürürken karşıma bir kedi çıktı. Bembeyaz, gözleri de masmavi. Yağmurdan ıslanmıştı. Sonra bir kedi daha geldi. Bu siyah bir kediydi. Gözleri kahverengi. Durdum onlara baktım. Yolun ortasında öylece onlara baktım. Siyah kedi geldi, beyaz kediyi sardı. Beyaz kedi o kadar yorgun, o kadar bitkin duruyordu ki, bazı kediler ona saldırmak için hazır duruyorlardı. Ama siyah kedi hepsine rağmen beyaz kediyi bırakmıyordu. Beyaz kedi çok tükenmişti. Hiç bir şeyi kaldıramaz kadar tükenmişti. Ama siyah kedi onu hiç bırakmadı. Galiba sevgi buydu arkadaşlar. O kadar şeye rağmen sevdiyini bırakamamak. Siyah kedi beyaz kediyi bırakmadı. Onu, o kadar şeye rağmen bırakmadı. Sonra aklıma onlar geldi... Ali, Nazan, Cemal, Lamya, Esra, Rıfat, Reha, Yasemin, ben, Kenan... O kadar şeye rağmen bir birimizi bırakmayışımız geldi aklıma. Evet, biz, gerçekten de güçlüydük. Buse'nin Kemal'in yaşadığına inanışı, buna büyük bir umut besleyişi. Buydu sevgi. İmkansızı düşünmek. İmkansızı başarmak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ses
ActionOnun karşıma çıkmasıyla birlikte hayatım değişti. Karanlık dünyam aydınlandı. Ama sadece bu olmadı. Bir intikam oyununun içine düştük. Belki de lanet, belki de intikam, belki de oyun. Ama en korkuncu bizim bu olaydan nasıl çıkışımız. Her kes bu oyun...