3. Bölüm

3.1K 152 35
                                    

Çekim yasası gerçek miydi bilmiyorum. Ama şuan inanmak için yeterli sebeplerim vardı. Arslan'ın arabasına binmek üzere yol aldığımda dilime takılan şarkıyı söyledikten birkaç dakika sonra, yıllar önce bu şarkı adadığım kişiyi görünce çekim yasasının gerçekliğine inanmak üzereydim. Demir'i gördüğümde aklımda eski günlerin canlanmasına engel olamadım. Severek ayrılmak deyiminin karşılığı muhtemelen bizdik. İkimiz de birbirimizi çok seviyor olsak da, onun sevgisi gittikçe kıskançlığa dönüşüyor ve beni yıpratıyordu. Ama yine de her şeye rağmen o günleri özlemiyor değildim. Acaba şuan birlikte olsak nasıl olacağının hayallerini kurmamak imkansızdı. Tabii onu değil, mutluluğu özlediğimin de farkındaydım.

  "Bak yukarıda sert davranmış olabilirim," diyen Arslan'ın sesini duyduğumda yanıma geldiğini görüp, Demir'in etkisinden çıkmaya çalıştım. Ama başarılı olamadım çünkü birkaç saniye sonra beni fark etti.  Tanıdık kahverengi gözler, gözlerimin tam içine bakarken şuan bu bina yıkılsa bile fark etmezdim. "Aslında öyle biri değilim."

 

  Arslan dinlemediğim şeyler söylerken Demir bize doğru yürümeye başlayınca vücudumdaki kan tekrar dolaşmaya başladı ve bir şeyler yapmam gerektiğinin farkına vardım. Şuan gelip de bir şeyler söylerse -ki ne olacağını asla kestiremiyorum- ne halt ederdim bilmiyorum. Bu durumdan acilen kurtulmalı, Demir'in yoluna gitmesini sağlamalıydım. Bir anlığına aklıma gelen dahiyane (!) fikirle Arslan' ın boyuna yetişebilmek için parmak uçlarına yükselip, bu kadar geniş olduğunu yeni fark ettiğim omuzlarına tutundum ve dudaklarımızı birleştirdim.

Arslan'ın dudaklarına yapışırken aklımdan ne geçiyordu bilmiyordum!

  ARSLAN'IN DUDAKLARINA YAPIŞIRKEN Mİ?!

  Ters bir tepki verip, beni geri itmesini beklerken, belimi tutup beni daha da kendine çekince şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırmış olacağım ki, dudaklarındaki nane tadını alana kadar öpüşmeyi sürdürdüm. Eğer aklım Demir'den kurtulmakta olmasaydı sahiplenici tutuşu, ondan beklenmeyecek derecede nazik öpüşü beni etkileyebilirdi bile.

  Ve aniden ne yaptığımın farkına vardığımda, yanaklarımdan fışkırmaya başlayan ateş gözlerimden dışarı atıyordu kendini. Az önce ne saçmalamıştım ben?! Geri çekilip yüzüne özür dilercesine baktım. Gerçekten tam bir geri zekalıydım. Şuan bu durumdan kurtulabilmem için yerin değil, gökyüzünün yarılıp ilahi bir gücün beni yukarı çekmesi falan gerekiyordu. Of gerçekten karşıma çıkan krizleri böyle mi yönetecektim?

  "Ben çok özür dilerim. Yani böyle bir şeyi neden yaptım bilmiyorum. Normalde iki kez gördüğüm birini öpecek biri değilim gerç..."

  Cümlemi bile tamamlayamadan biri beni kolumdan çekip sürükleyerek götürmeye başlayınca sinirle ona baktım. Ben eskisi gibi mülayim değildim, ağzını burnunu yırtardım.

  "Bıraksana öküz! Ne yapıyorsun?"

  "Asıl sen ne yapıyorsun? Gözlerimin içine baka baka birini öpmezsin, delirdin mi sen?!"

  Arslan'ın da bize doğru yürüdüğünü görünce ofladım. Bütün gün bir öbürü, bir diğeri beni çekiştirip duracaklar mıydı yahu?!

  "Tamam, ben hallediyorum," desem de pek işe yaradığını sanmıyorum. İki tane iri yarı adam birazdan benim için kavga ederse, bir çizgi romanda yaşadığımı düşünmeye başlayacaktım. Çünkü son günlerde başıma gelenler normal bir insan olduğumu düşündürmüyordu bana.

  "Eşkıya mısın lan sen?"

  Arslan, Demir'e bir yumruk indirmek üzere hazır olduğunu belli eden yüz ifadesiyle konuşurken bu işten sıyrılmak için bir iyilik meleğim olsun diye dua etmekten başka çarem yoktu.

AhenkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin