Selam herkese! Öncelikle iyi bayramlar. Final gittikçe yaklaşıyor. Son 4-5 bölümümüz kaldı. Umarım severek okursunuz. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
"Of bunu mu koyacaktık içine?"
Aşkım elindeki unu kaldırırken, gözlerimi devirdim. Sadece kek yapıyorduk ve içine kuru malzemeleri koymasını söylemiştim. Canım kek çekmişti ve benim evimde temizlik olduğu için Aşkım'ın mutfağını kullanıyorduk. Hacer teyzeye ve bana sabır diliyordum çünkü benim evimin dağınıklığıyla ve Aşkım'ın mutfak becerileriyle uğraşmak epey zordu.
Üzerindeki mavi askılı crop ve beyaz kumaş pantolon kesinlikle onun mutfağa girerken seçmemesi gereken bir kombindi. Benim paspallığımın yanında o, sanki kek yapmak için değil de önemli bir toplantı için burada bulunuyormuş gibi duruyordu. Neyse ki en azından saçlarını tepeden bir topuz yapmayı akıl edebilmişti. Benim üzerimde ise siyah bir tayt ve üzerinde pembe, kırmızı kalpler olan bir tişört vardı. Saçlarımı da at kuyruğu yapmıştım. Ve söylemek her ne kadar hoşuma gitmese de... tayt kalçalarımı sıkmaya başlamıştı. Hatta muhtemelen çıkartırken birkaç dikişi patlayacaktı.
"Evet ama elemen gerekiyor. Kabartma tozuyla birlikte ele," derken etrafa bakındım ve gelirken yanıma aldığım vanilya özütünü aradım. "Ufak bir şişe getirmiştim. Nereye koydun?"
"Bilmiyorum! Her şey çok karmaşık! Keşke annemin gitmesine izin vermeseydim!"
Ben kapıdan girerken Aşkım'ın annesi ve abisi hastaneye gitmek üzere evden çıkıyorlardı. Bilirsiniz, belirli bir yaştan sonra insanların kemik ağrıları başlıyordu ve sürekli doktora gitmek zorunda kalıyorlardı. Bu bilgiyi da çıkmadan hemen önce Aşkım'ın annesi vermişti.
Tam arkadaşıma kek yapmanın hiçbir karmaşık yanı olmadığını anlatacak ve püf noktalarıyla ilgili uzun bir konuşma yapacakken, evren ona acımış olacak ki kapı çaldı. Muhtemelen hayattaki tüm şansını bu zille harcamıştı. Çünkü konu biz olunca şans sadece yılda bir ya da iki kere işe dahil oluyordu.
Aşkım zıplaya zıplaya kapıyı açmaya giderken, yüzüne kocaman bir sırıtış yerleştirdi. Kapıdan çıkmadan hemen önce bana sinir bozucu bir öpücük attı.
"Sen malzemeleri karıştır, ben geliyorum!"
Sinirlenmemeliydim. Aşkım'ın bu öpücüğü sinirlenebileceğim şeyler listesinde en son sırada yer alıyordu. Hayatımda çok daha sinir bozucu şeyler oluyordu. Yani diğer olaylara şans vermeli ve arkadaşımın saçını başını yolmaya çalışmamalıydım. İçimdeki canavara ufak bir küfür savurarak yine dışarı çıkmaması için ona göz dağı verdim. Zira geçen gün Arslan'la işleri yeterince batırmıştı. Neyse ki ikimiz de konuyu uzatmamış ve normal halimize dönebilmiştik. Bana ertesi gün bir poşet dolusu mevlit şekeri getirerek de zaten yapmadığı hatasını telafi etmişti.
Aşkım'ın tezgâha bırakıp kaçtığı eleği aldım ve kuru malzemeleri eleyip, sıvı malzemelerin içine ekledim. Hala bulamadığım vanilya özütünü aramak için tüm tezgâhı tararken içeriden Aşkım'ın sesi geliyordu. Ne dediği anlaşılmasa da sinirli olduğu belliydi. Onu son günlerde sinirlendirebilen iki kişi vardı. Abisi ve Ergün. Eğer abisi, annesini yarı yolda bırakıp geri gelmediyse diğer seçenek şu an kapının önünde Aşkım'ın sinirlerini tepesine çıkartmakla meşguldü.
"Ya Allah aşkına, senin işin gücün yok mu be adam?!"
Sesleri yakından gelmeye başladığında, mutfağa doğru geldiklerini anladım. Evet, zaten tek eksiğim kek pişene kadar bu ikisinin atışmalarını dinlemekti! Ergün ciddi anlamda bir sapık gibi Aşkım'ın peşindeydi. Bu durum artık benim bile canımı sıkmaya başlıyordu çünkü onun yüzünden özel bir şey konuşamıyorduk. Sürekli burnumuzun dibindeydi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahenk
ChickLitUyarı: Yakınlaşma ve +18 bölümler içerir. Elleri yukarı doğru yol almaya başladığında nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim. Acı yerini, tüm vücudumu saran bir karıncalanmaya bıraktığında dengemi kaybetmek üzereydim. Bacaklarım beni taşımak ist...