20. Bölüm

1.7K 89 27
                                    


Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

"Bana öyle bakma." Omuzlarımı dikleştirdim. Aşkım arkadaşlarıyla buluşacağını söyleyerek resmen kaçmıştı ve ona hak veriyordum, benim yüzümden karakolluk olmuştu sonuçta. Biz de Arslan ile apartman kapısından girmiş, evime doğru yürüyorduk. Artık bana attığı tuhaf bakışları görmezden gelemiyordum. Yengesinin saçlarını yolduğum için bana kızgın mıydı? Kuzeninden nefret ediyor olması, onun annesini de sevmediği anlamına gelmezdi sonuçta. Gerçi pek seviyor gibi de görünmüyordu. "Özür falan dilemeyeceğim."

O kadın benden şikayetçi olmamıştı ama eğer olaylar annemin kulağına giderse işler iyice sarpa saracaktı. Ki annemi arayıp, ona yalan yanlış şeyler anlatacağından adım gibi emindim. Yakın zamanda aile ziyareti yapma planlarımı da çok çok uzak bir zamana ertelemek zorundaydım. Gittiğim an ne ile karşılaşacağımı ve olayların ne yönde seyredeceğini kestiremiyordum çünkü... Bu kadar derdin arasında bir de özür falan dilemeyecektim yani!

"Dilememelisin zaten." Onun bana hak vermesinin neden olduğu mutlulukla gülümsedim ve evin anahtarlarını karman çorman olmuş çantamdan çıkarttım. Alel acele evden çıkarken anahtarlarımı alabilmiş olmam bile benim için büyük bir mucizeydi. "Bu ne?"

Yeri işaret eden Arslan'ın parmaklarını takip ettim. Kapının önünde nereden geldiğiyle ilgili en ufak fikrimin bile olmadığı bir su birikintisi vardı. İyi de nereden gelmişti bu su? Biri gelip de kapımın önüne su dökecek değildi ya. Kaşlarımı çatıp hızla kapıyı açtım. İçeri girmediğini umuyordum, bir de kalkmış parkelerle uğraşamazdım.

"Ama sıçayım bu işe ya!"

Evin içi göl gibiydi! Yerde ayak bileğime kadar su vardı. Ev terliklerim suda yüzerek yanımdan geçerken çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Salondaki parkeler de şişerek küçük dağlar oluşturmuştu. Ayaklarımı yere vura vura ağlamamak için hiçbir nedenim yoktu. Ay şimdi kafayı yiyecektim! Bu bir şaka olmalıydı! Ya da kâbus görüyordum. Evet, evet kesinlikle kâbustu. Birazdan uyanacak ve ne kadar saçma şeyler gördüğümü düşünecektim. İçinde bulunduğum anın gerçekliğini kontrol etmek için kendimi çimdikledim. Acıyan canıma bakılırsa ne yazık ki gerçekti...

Cihan'ın annesinin bedduası tutmuştu resmen!

"Ne yapacağım ben şimdi?" Ellerimle yüzümü kapattım. Bitmiştim. Annem bunu duyunca çılgına dönecekti. Tek başıma yaşamamam gerektiğiyle ilgili zaten hazır olan bahanelerini tekrar sıralayacak ve bu kez kesinlikle babam da ona katılacaktı! Bu sular sadece terliklerimi değil, özgürlüğümü de alıp götürmek üzereydi. Geleceğin ufak bir fragmanı kafamda canlanırken, gözlerime doluşan yaşları tutma zahmetine bile girmedim. Burnumu çektiğimde hala yüzümde olan ellerim, Arslan tarafından indirildi.

"Ağlama, ben hallederim. Önce şu vanayı kapatalım."

"Hayır, halledemezsin," derken burnumu bir kez daha çektim. Bana yardım etmeye çalışması hoştu ama muhtemelen ailemin yanına sürgüne gittiğimde tekrar görüşmeyecektik bile. Sadece tek vukuatım olsa bu işten bir şekilde sıyrılırdım ama benim listem resmen sonsuzluğa kadar uzuyordu. Küçük (!) kızlarının çığırından çıktığını gören ebeveynlerimin bu kadar şeyi tolere etmeyeceklerini biliyordum. "Annem her şeyi duyduğunda kafayı yiyecek! Ben yanlarına geri döneceğim ve ergenmişim gibi ev hapsi falan alacağım muhtemelen. Of! Beni arada görüntülü ararsın, artık."

"Öyle bir şey olmayacak. Ben halledeceğim, bana güven. Ama önce şu vanayı kapatmamız lazım, tüm su aşağı sızacak. Su vanası nerede?"

"Kapının önündeki dolapta."

AhenkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin