29. Bölüm - 2

1K 56 4
                                    

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken Arslan dikkatle beni izliyordu. Dede mi? Ah şu çocuklar! O kadar yaşlı görünmüyordu bile! Arslan'ı dışardan gören biri asla onun yaşını tahmin edemezdi. Oldukça yakışıklı ve fitti. Ama bu yine de olayın komik olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Onun böyle bir şeyi umursayıp saçını boyatacağını hayatta düşünmezdim. Hatta hala az önceki saçma rüyanın devam edip etmediğiyle ilgili tereddütteydim.

"Sen de bunu duyunca saçlarını boyatın ve..." Üzerdeki kıyafetler ile motoru işaret ettim. "Bu kılığa girdin öyle mi?"

Yenilmiş bir şekilde başını salladı.

"Böyle şeylere takılmayacak kadar olgun olduğunu sanıyordum."

Başımı yana eğip, ellerimi belime koydum. Gerçekten öyle olduğunu sanıyordum. Sadece bir çocuğun lafına bakıp saçlarını boyatacağı aklımın ucundan bile geçmezdi... Günü, böyle düşündüğünü bilerek geçirmek istemiyordum. Nasıl göründüğü, benim gözümdeki yerini değiştirmezdi. Ki bilginiz olsun, bence çuval giyse bile harika görünüyordu. Muhtemelen planda değişiklik yapmak zorunda kalacaktık çünkü önce onu saçındaki boyadan arındırmam gerekiyordu.

"Ama sen takılabilirsin. Yani... Ahenk, sen çok güzelsin. Seni bir metre ileriden görenlerin beyninden geçenleri düşündükçe tüm erkekleri öldüresim geliyor. Benim gibi bir..."

Ona sert bir bakış attım ve devamını dinlemeden çekiştirmeye başladım.

"Beni övdüğün kısımlar hoşuma gitti ama düşünce tarzın rezalet! Bu şekilde seninle hiçbir yere gelmiyorum. Benim evime gidiyoruz ve konuyu açıklığa kavuşturuyoruz, tamam mı?" Onu bir kez daha çekiştirdiğimde şükürler olsun ki bu kez kendi isteğiyle yürümeye başladı. Kocaman cüssesini sürüklemek kolay olmuyordu. "Ayrıca umarım bu boya geçidir."

"Kuaför yıkayınca çıkacağını söyledi."

En azından geri dönüşü kolay olacaktı. Şu aptal boyadan bir an önce kurtulmalıydık. Sorun boya değildi. Sorun benim onunla sadece dış görünüş yüzünden birlikte olacağımı düşünmesiydi. Bu benim açımdan bakıldığında oldukça kırıcıydı çünkü onunla ilgili önemsediğim en son şey dış görünüşüydü. Ayrıca ben, onun düşündüğünün aksine -ki hoşuma gitmiyor değildi- dünya güzeli değildim, olsaydım dahi hiç fark etmezdi. Hem aynaya bakmıyor muydu bu adam?!

Eve gidene kadar ikimiz de konuşmadık. Ben sadece onu çekiştirdim ve o da bana ayak uydurdu. Yüz ifadesi ise hala aynıydı. Çantamdan anahtarlarımı çıkartıp kapıyı açtım ve elindeki kaskı kaptığım gibi salondaki koltuğa resmen fırlattım. Arslan da kapıyı kapatıp peşimden geldi.

"Banyoya git ve üzerindekileri çıkart. İç çamaşırın kalabilir."

Yüzündeki aksi ifade kendini şaşkınlığa bıraktı. Gözleri beni süzerken, ne düşündüğümü anlamaya çalıştığının farkındaydım. Aslında bu konuda oldukça başarılıydı, normal şartlarda düşüncelerimi okurken hiç zorlanmıyordu. Çoğu zaman benim söyleyeceğim cümleleri bile tahimn edip benden önce söylüyordu.

"Ne?"

"Ne dediğimi duydun . Çabuk ol!"

Arslan sözlerime itaat ederken, yüzüme kocaman bir sırıtış yerleşti. Şaşkın ifadesi hoşuma gittiği için bilerek bu isteğimin nedenini söylemedim. İlk defa ne düşündüğümü anlamamıştı, bu anın tadını sonuna kadar çıkartmalıydım. Kot ceketimi çıkartıp kaskın üzerine fırlatıp, Arlsan'ın peşinden banyoya gittim. Gerçekten de sorgulamadan dediklerimi yapmıştı. Sadece iç çamaşırıyla, kurbanlık koyun gibi duşa kabinin içinde beni bekliyordu. Bu görüntü karşında kahkahamı zorlukla bastırdım. İş yerindeki çalışanları onun bu itaatkâr halini görse ne yaparlardı acaba? Düşüncesi bile beni eğlendiriyordu.

AhenkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin