33. Bölüm

776 53 4
                                    


Dengesiz ruh halim artık beni bile bıktırmak üzereydi. Ya gerçekten büyük bir depresyona girmiştim ya da kafayı yiyordum. Başka bir açıklaması olacağını sanmıyordum. Arslan'ın benim için bulduğu 2000'ler partisinin biletleri için bile yaklaşık bir buçuk saat kadar ağlamıştım. İşin kötüsü; biletlerin varlığını unutmuş ve ertesi gün hatırlayınca tekrar ağlamıştım. Hatta şu an aklımdan bunları geçirirken bile ağlamamak için kendimle savaşmam gerekiyordu.

Tabii bu, en katlanılabilir halimdi. Gözlerimdeki muslukların açık olması, tüm damarlarımda patlamaya hazır havai fişekler dolaşmasından çok daha iyiydi. Ne yazık ki, zamanımın yarısını bu havai fişekleri zapt etmeye çalışarak geçiriyordum. Ortada hiçbir sebep yokken, Arslan sadece nefes aldığı için bile sinirlenebiliyor, Aşkım'ı suyu daha sessiz içmesi için kibar(!) bir tonla uyarabiliyordum.

Ayrıca affedersiniz ama evimi bok götürmek üzereydi. Soğuk algınlığı ilaçlarının yan etkisi mi bilmiyorum ama kafamı yastıktan zor kaldırıyordum. Dolayısıyla kıyafetlerimi yıkamamış, evi temizlememiştim. Hatta kahve içtiğim bardakları bulaşık makinesine yerleştirmek bile bana işkence gibi geliyordu. Abur cubur dışında da pek beslendiğim söylenemezdi. Sadece sağlıksız şeyler yediğim için iç organlarım isyan etmek üzereydi.

Kısacası ne ara girdiğimi bilmediğim bu saçma depresyonda dibe doğru yuvarlanıyordum ve Arslan da beni çekip çıkartmaya çalışıyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi... Beni akşam yemeği için dışarı çıkmaya ikna etmişti. Ben de günler sonra kendimde dışarı adım atacak gücü bulduğum için bu akşamı onurlandırmak adına dış görünüşüme oldukça özenmiştim. Saçlarıma maşayla şekil vermiş, toprak tonların bir makyaj yapıp, dudaklarıma da vişne rengi ruj sürmüştüm. Havalar tamamen ısındığı için nihayet geçen sene hatırı sayılır bir miktar ödeyip aldığım pembe elbisemi bile giymiştim. Askılı ve Arslan'ın sürekli dik dik bakacağı kadar mini bir elbiseydi. Saten kumaş belime kadar sıkıca sarıyor, kilo aldığım için dolgunlaşan göğüslerimi daha da belirgin hale getiriyordu. Açıkçası bu elbisenin içine sığamayacağımı düşünmüştüm ve hala bana olduğu için mutlu olmuştum.

"Hacer ile konuştum. Bu hafta evini temizlemek için gelecek."

Arslan tüm dikkatimi tekrar üzerine çekerken, ona kocaman bir gülümseme yolladım. İçine beyaz gömlek giydiği, klasik siyah takım elbiselerinden biriyle yine oldukça çekici görünüyordu.

"Hacer teyzeyi uzun zamandır görmedim. Nerelerde?"

Sahiden Hacer teyze ile uzun zamandır görüşememiştik. Normalde bizim apartmanın temizliği için belirli aralıkla geliyordu ama Arslan'ın evine onun yerine ben temizliğe gittiğimden beri karşılaşmamıştık. Apartmanı temizlemeye başkası geliyordu. Hacer teyzeyi bir iki kez aramıştım fakat telefonu çekmiyordu. Birkaç gün sonra da tamamen aklımdan çıkmıştı. Arslan ile karşılaşmamızı sağlayıp, toz bulutu gibi yok olmuştu kadın.

"Seninle tanıştıktan sonra Hacer'e ikramiye verdim. O da birkaç aylığına köyüne gitmek istedi, geçen hafta dönmüş."

"Cömert bir patronsun yani," dedim sırıtışım büyürken. "Birkaç ay çalışmamasına yetecek kadar büyük ikramiye verdiğine göre..."

O da bana gülümseyerek karşılık verdi. Gözlerimin içine, normal insanları eritebilecek bakışlarıyla baktığında tüm soğuk algınlığı ve yorgunluğum uçup gitmişti. Bir şey söylemek için ağzını açtığı anda tüm restoranda kocaman bir gürültü koptuğu için konuşamadan geri kapatmak zorunda kaldı.

"Evet!"

Çapraz masamızda oturan çift heyecanla birbirine sarılırken, herkes alkışlamaya başladı. Adamın elindeki tektaş kutusundan anladığım kadarıyla evlenme teklifi etmişti. Kadın sanki evlilik teklifi almış gibi değil de dünyayı kurtarmış gibi sevinçle havaya uçarken diğer tüm müşteriler onlara hayranlıkla bakıyordu. Benim dışımda, tabii. Benim bakışlarım daha çok 'Bu kadar dramaya ne gerek var?' der gibiydi.

AhenkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin