31. Bölüm

927 56 13
                                    

Selam herkese. Yavaş yavaş Ahenk'in sonlarına yaklaşıyoruz. Umarım severek okuyorsunuzdur. Ahenk'in yeri benim için hep çok özel olacak çünkü bu yıl yaşadığım tüm zor zamanları, bu hikayeyi yazarak atlattığımı söyleyebilirim. Yakın zamanda babam vefat etti ve onun dışında da beni üzen çok fazla şey yaşadım. Ümit ediyorum ki siz de okurken biraz olsun gülümseyebiliyor ve dertlerinizi unutabiliyorsunuzdur. 

Yarın üniversite sınavına gireceklere de başarılar diliyorum. Çok fazla stres olduğunuzu tahmin ediyorum çünkü ben de sınava girerken öyleydim. Emeklerinizin karşılığını alacağınıza inanıyorum. Keyifli okumalar. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım lütfen.

ARSLAN

Toplantının bittiğini söylediğimde, herkes esasduruştaki askerler gibi dizilmişti. Şu sıralar kimsenin beni kızdırmak istemediğinin farkındaydım ve bu doğruydu da. Son zamanlarda ekstra gergin ve sinirliydim, bana bulaşmak aklı olanların yapacağı bir hareket değildi. Bu duygu durumumun işle bir alakası var mıydı? Hayır, zamanla büyük anlaşmaların stresine ya da içinden çıkılamaz durumların yarattığı gerginliğe alışmıştım. Hatta bu krizleri, özel hayatımdakilerden çok daha iyi yönetiyordum.

Evet, durumum Ahenk ile ilgiliydi. Demir öldüğü için üzülmesine ilk başlarda bozulmuştum. Neyse ki bunu belli etmemekte iyiydim. Sorun Ahenk'in ona karşı bir şeyler hissettiğini düşünmem değildi. Çünkü böyle düşünmüyordum. Sorun, Ahenk'in aklından geçen ölü ya da canlı fark etmeksizin cinsi erkek olan herhangi bir varlıktı. Herhangi bir erkeği düşünmesine katlanamıyordum, onlar yüzünden üzülmesi ise beni sinirlendiriyordu. Çok. Fazla. Sinirlendiriyordu.

Birkaç gün içinde Demir'in konusu tamamen kapanmış, Ahenk'in neşeli ruh hali geri dönmüştü fakat bu beni rahatlatmadı. Çünkü rengi solgundu, sürekli midesi bulanıyordu ve çoğunlukla yorgun oluyordu. Kansızlığı olduğundan şüpheleniyordum ama o doktora gitmeyi şiddetle reddediyordu. İşsizlik ve ailevi problemler yüzünden böyle olduğunu söyleyerek beni geçiştiriyordu. Ben ise kansızlık konusunda emindim. Onun bu durumu yüzünden birlikte olmadığımız her saniye aklım onda kalıyordu. Böyle devam ederse onu sırtıma atıp zorla doktora götürecektim. Aslında hiç de fena bir fikir değildi.

Herkes toplantı odasından çıktığında, asistanım yanıma gelirken gözlüklerinin altından bana baktı. Elindeki dosyayı bana uzatırken, 'Senin kişisel işlerini yapmak için değil, şirketle ilgili işlerini yapmak için buradayım," der gibiydi. Aslında bakarsanız haklıydı da ama muhtemelen bu ay alacağı ikramiyeyi gördüğünde bir daha böyle düşünmeyecekti.

"İstediğiniz kişiye ait cep telefon numarası dosyanın içinde yazıyor. Ayrıca önümüzdeki ay yapılacak 2000'ler partisini için iki bilet buldum. Onlar da dosyanın içinde. Başka bir isteğiniz var mı?"

Son cümlesi imalıydı. Son günlerde sinirden köpüren, huysuz patronunuza böyle bir imada bulunmamalıydınız. Aksi takdirde tüm ihale size kalabilirdi. Biraz sonra olacağı gibi. Çalışanlarımın benimle şakalaşmasını, samimi konuşmasını ve laf sokmasını sevmezdim. Aslında kimsenin bunları yapmasını sevmezdim. Ahenk dışında, tabii. O hepsini hiç düşünmeden yapıyor olmasına rağmen bende en ufak bir rahatsızlık bile uyandırmıyordu.

"Gidip bütün gün masanda oturmak yerine, birkaç bilet bulduğun için laf sokmadan çalışmaya devam edebilirsin mesela. Ya da insan kaynaklarına gidip çıkışını alabilirsin."

Dik bakışlarımı onun üzerinden çekmeden hemen önce kekeledi. Ne söylediğini dinlememiştim bile. Sadece dosyayı aldım ve kendi odama gitmek üzere, toplantı odasından çıktım. Biletler Ahenk'i çok mutlu edecekti. 2000'lere tuhaf bir takıntısı vardı. Hala o yıla ait müzikleri dinliyor, dizi ve filmleri izliyordu. Çoğu zaman Avrupa Yakası'nı takıntı derecesinde seviyordu ve replikleri ezberlediğinin farkındaydım. Repliklerini Burhan Altıntop yerine Ahenk'ten duymanın çok daha iyi olduğunu da itiraf edebilirdim.

AhenkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin