"Bana trip mi atıyorsun?"
Tabii ki atıyordum! Cihan'ın odasında beni düşürdüğü durumdan beri -yani yaklaşık kırk beş dakikadır- içimden Arslan'a saydırıyor, sürekli kötü bakışlar atıyordum. Ve yaptığım küçük(!) 'Sen ne söylediğinin farkında mısın?' temalı konuşma dışında da tek kelime etmemiştim. Tabii konuşmamamın onun için pek sorun teşkil ettiğini sanmıyordum.
Arslan gerçekten ona trip attığımı fark ettiği için, nedensizce parlayan yeşil gözleriyle bana dehşet dolu bakışlar atarken ben raftan aldığım şekeri market arabasına attım. O konuşmanın üzerine bir de ona yemek pişirmek için alışverişe çıktığımıza inanamıyordum. Evet, birlikte! Benimle alışverişe gelmesine neden izin verdiğimi ben bile bilmiyordum.
"Trip atmıyorum. Sadece gördüğüm ilk sert cismi kafana fırlatmamak için kendi içimde küçük bir savaş veriyorum."
Cümlelerimle ona ateş ettikten sonra sebzelerin olduğu kısma ilerlerken arkadan attığı kahkahayı duyunca, hayalimde kafasını balıkların olduğu reyondaki buz dolu kovaya soktum. Yaptığı onca şeyin üstüne bir de kahkaha atıyordu! Hem de ilk kez kahkaha attığını duyduğuma göre, gerçekten berbat bir espri anlayışı olduğu için daha önce hiç gülmediğine karar verdim.
"O bir soru sordu ben de cevapladım." Aniden durup ona döndüğümde benimle göz teması kurunca yüzündeki ifade ciddileşti. "Bu neden seni bu kadar rahatsız ediyor?"
Çünkü en başından beri her şey düşünüldüğünde her şey yanlış anlaşılmaya fazla müsaitti. Ve ben asla gerçek olmayacak şeyler varmış gibi anlaşılmasını istemiyordum. Olmadığın biri sanılmanın ne kadar berbat bir şey olduğundan haberi var mıydı bu adamın? Ayrıca sadece kuzenini sinirlendirmek için böyle bir şey söylediğini bildiğimden, yanlış anlaşıldığım yetmiyormuş gibi kendimi bir de kullanılmış hissediyordum.
"Çünkü yanlış anlaşılmak istemiyorum. Dün gece sanki başka... şeyler olmuş gibi anladı."
"Onun beyni farklı şeylere çalıştığından yanlış anlaması kendi sorunu. Senin açından bakıldığında, benimle olmak bu kadar kötü mü görünüyor?"
Hayır, bir gün asla onunla olmayacağımı söyleyip diğer gün onunlaymışım gibi görünmek kötü görünüyordu. Yalan söyleyerek ikisini de idare etmeye çalışıyormuşum gibi... Yoksa bu kadar iyi görünen biriyle birlikte olmanın herhangi birinin açısından kötü görünme gibi bir imkânı olacağını sanmıyordum.
"Evet! Yani, hayır. Aslında... herkese mavi boncuk dağıtan biriymiş konumuna düşmek kötü görünüyor. Yoksa gayet yakışıklısın, aksi düşündüğümden değil ama... Bekle! Aksini düşünüyorum, yakışıklı falan değilsin. Yani bana gör..."
Ne diyordum ben? Toparlamaya çalıştıkça berbat ediyorsun, Ahenk! İşin içinden çıkamadığımda çenemi kapatmaya karar verdim. Ya da ağzımı dikmek çok daha mantıklı olabilirdi, böylece az önce olanların üzerine bir de kendim tuz biber ekmezdim.
"Söylediklerimi unut! Ne alacaksak alalım ve gidelim artık!"
Kafamı salatalıkların arasına gömüp kaybolmak istiyordum. Ama devekuşu misali sadece kafamı saklamamın beni daha fazla rezil etmekten başka bir şeye yaramayacağını bildiğimden, yüzümle aynı renk olan domateslerin yanından geçerek Arslan'dan uzaklaştım.
"Gerçekten acayip bir tipsin," diyen Arslan ise kollarını bağlamış öylece sırıtıyordu.
***
Elimdeki şef bıçağıyla soğanları doğrarken, açtığım müzikte saçma sapan kafa hareketlerimle dans ederken bir yandan da sözlere eşlik ediyordum. Yemek yapmayı ve müzik yapmayı çok seviyordum. İkisi bir aradayken benim için tam bir terapi oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahenk
ChickLitUyarı: Yakınlaşma ve +18 bölümler içerir. Elleri yukarı doğru yol almaya başladığında nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim. Acı yerini, tüm vücudumu saran bir karıncalanmaya bıraktığında dengemi kaybetmek üzereydim. Bacaklarım beni taşımak ist...