6. Bölüm

2.4K 106 14
                                    


  Evime adım atar atmaz nihayet rahat kıyafetlerime kavuşacak olmanın sevinciyle gülümsedim. Koşar adımlarla odama gidip üzerime yapışan elbiseyi bir çırpıda çıkartıp attım. Öncelikle duş almak gibi planlarım olsa da kapı çalan kapı yüzünden ertelemek zorundaydım. Üzerime hızlıca rahat bir tişört ve tayt geçirdikten sonra gelen kişinin uzun kalmayacağını umarak kapıya doğru ilerledim.

Kapıyı açtığımda karşılaştığım çelenk, pardon çiçeğin arkasındaki Cihan pişmanlık dolu mavi gözleriyle bana bakıyordu.

"Sen benim evimi nasıl buldun?" diye şaşkınlıkla sordum. Buraya gelecek kişileri tahmin etmem gerekirse o, listedeki son isimdi çünkü. Yine de kibarlık yapmayı akıl edip geçmesi için kapıyı iyice açarak içeriyi gösterdim.

"Seni korkutmak istemiyorum ama ben her şeyi bulabilirim," deyip bana göz kırptıktan sonra o ve çelengi içeri girerken başımı iki yana salladım. Bu tarz şeylerin beni korkutmayacağını bilmeliydi çünkü ben de benimle ilgili şeylere erişimini kısıtlamak adına bir şeyler yapabilir ya da kapıya bir koruma dikebilirdim.

"Böyle şeylerle beni korkutamazsın," diye kendimden emin bir şekilde konuştum o elindeki çiçeği bana uzatırken.

"Kendinden emin kadınları severim. Belki de gerçekten güçlerimizi birleştirmeli ve soyumuzun devamını sağlayarak insanlığa bir iyilik yapmalıyız."

Bırak insanlığı, anne ve babamın bile bana benzeyen birkaç küçük versiyonuma hazır olduğunu sanmıyordum. Ayrıca konusu açılınca bile resmen tüylerim diken diken olmuştu.

"Ben almayayım. Çiçekler için de teşekkürler."

Çiçeği alıp orta sehpaya koyarken, buraya neden geldiğini hatırlamış gibi birkaç saniye düşündükten sonra ellerini mükemmel şekillendirilmiş saçlarından geçirdi. Siyah kabanının içinde dev gövdesini saran lacivert gömleği ve aynı renk kumaş pantolonuyla kusursuz görünüyordu. Aslında birkaç saniye bakınca soy devamı için o kadar da kötü bir seçenek gibi görünmese de eğer bunu yapacaksam kesinlikle âşık olduğum biri olmasına karar vererek başımı iki yana salladım.

"Özür dilerim," derken yüzüme dikkatlice bakınca muhtemelen yanağımdaki morluğu fark etmiş olacak ki gözlerindeki pişmanlık daha da büyüdü. "Dolaylı yoldan buna sebep olduğu için Arslan'ın kafasını kopartmalıyım. Si..."

Söylememesi gereken bir şey söylemek üzereymiş gibi duraksayıp derin bir nefes aldı.

"Eğer bir daha senin yanında küfretmeye yaklaşırsam lütfen beni durdur. Tokat bile atabilirsin."

Benim tokadımın onun için sinek ısırığından farksız olacağı aşikardı. Ama yine de eğer bir daha onu görürsem ve küfretmeye kalkarsa elimden geleni yapardım. Yani nazik olmak isteyen birine her zaman uzatacak bir yardım elim vardı. Ayrıca Allah aşkına bu iki kuzen birbirine zarar vermeyi içermeyen cümle kuramıyor muydu?

"Yardımcı olmaya çalışırım. Ve yüzümü bilerek bu hale getirmediğini biliyorum."

L koltuğa oturduğumda, kabanını çıkartıp beni takip ederek yanıma oturdu.

"Sana kendimi nasıl affettirebilirim? Kahve ısmarlayayım," derken mavi gözleri ümitle parladı. Kendini gerçekten suçlu hissediyor gibi görünüyordu. Ama yine de dışarı çıkmak şu an öncelik listemin en diplerindeydi.

"Sana küs değilim yani teknik olarak kendini affettiremezsin. Ayrıca dün Arslan'ın evinde kaldığım için..."

"Bekle!" diyerek beni durdurdu. Tabii ya kesinlikle böyle damdan düşer gibi anlatmalıydım değil mi? Söylediklerim, kulağa tam da yanlış anlaşılacak şeyler gibi geliyordu. Kim bilir şu an beyninden hangi senaryolar geçiyordu. Bu kadar patavatsız olmak zorunda mıydım?! "Arslan'ın evinde mi kaldın? Biliyordum, seni hemen evine götürmüş pezevenk!"

AhenkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin