Bu hikayede geçen olay ve kurumlar hayal ürünü olup kurgudan ibarettir.
Keyifli Okumalar!
Şarkı: Afşin-Ay Ve Güneş
OYLAMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN;)
Ayçıl Sorgun
(16 Kasım 2011)
Tükenmiştim!
Yaşadıklarımdan, gözyaşlarımdan, acılarımdan...
Zamanın verdiği yıpranmışlıklar bir yana, ben kendi çocukluğumun tamamlanamayan tarafını iyileştirememiştim.
Çok kez ölmeyi istediğimi biliyorum. Çok kez bırakıp gitmek istediğimi biliyorum. Ama öyle bir his oluyor ki bir yerlerde sanki sizi bir zindana tıkıyor. Siz kendi hücrelerinizi öldürüyorsunuz ama o hayat sırf biraz daha zulmetmek için sizi yaşatıyor.
Çare bulmak isterdi hala çocuk kalmaya çalışan masum tarafım. Evet, hala vardı içimde o masumiyet. Acımasız olmak istesem de beni en çok yaralayan duyguyu içimden söküp atamıyordum. Kendimle o kadar cebelleşiyordum ama ne fayda sokaktaki kimsesiz yavru kediyi gene üşüdüğü için gizli saklı eve getiriyordum.
Bunu yaparken kimsenin ruhunun duymasına imkan vermiyordum ama imkan dahilinde oluyordu yine bazı şeyler. Bir defa yedim o cezayı. Bir defa ama bir ömür gibi hissettiren o ceza.
İlk kez yakalandığımda evin altındaki zindana atıldığımı biliyorum. Ne yemek, ne su, ne de ışık...
Karanlığıma sığınarak ışığım olmasını bekliyordum o gece.
Yine saf umuduma yeniliyordum. O gece kaç kez Azat diye bağırdığımı hatırlamıyorum. Azat'a da o gece yalan söylemişler. Ayçıl başka odada uyudu orada yatacak bu gece demişler. Benim saf abim de inanmış. Beni zindana attıklarını öğrendiğinde ise gitti hesap sordu ve o gece de o kazandı zindan cezasını.
O günden sonra her bu eve gelişimde o gece ruhuma işlenen acıların yankılanan sesleri ile adım atıyordum.
Yine malikanenin önündeydik. Bu ev acılarımın başlangıç evresi gibiydi resmen. Boşluğu hiç doldurulmuyordu. Acı ile dolduruluyordu ama dolmuyordu.
Bazı boşluklar dolmazdı. Benim için aile boşluğu hiç dolmadı. On ya da on bir yaşındaydım. Babaannemlerin evinde yaşamaya başlayalı dört beş yıl olmuştu. Her zamanki gibi üs'de eğitimimi tamamlamış, evin yakınlarına servis tarafından bırakılıyorduk. İçimde hissettiğim kasvet ruhumu etkisi almaya başlamıştı. Malikaneye girer girmez bir şey olduğunu bende Azat da anlamıştık.
Bugün amcamın kızı Gamze'nin doğum günüydü. Dün akşam herkes konuşurken duymuştum. Tüm arkadaşlarını çağıracağını anlatıyordu her dakika. Zaten öyle ki evin önü lüks araçlar ile kaplıydı. Eve girdiğimizde meraktan içeriye doğru gitmek istedim. Evin her yanı balonlar ile kaplıydı. Eskiden benimde doğum günlerimi kutlardık. Artık kimse kutlamıyordu.
Azat bile... O zaten doğum günlerinden nefret ederdi hep. Bu yüzden kimsenin de doğum gününü kutlamazdı. İçten içe isterdim. Ama isterken de çekinirdim. Çünkü annem ve babamın olmadığı bir yaşamda doğduğum günü kutlamak istemek bile beni kendime karşı suçlu hissettirirdi.
İçeri girdiğimde Gamze pastasını üflüyordu. Bir tarafında annesi, bir tarafında babası ve abisi. O an belki çok bencilce ama kendimi Gamze'nin yerine koydum. Bir kaç saniyeliğine bile olsa annem ve babamı görebilmek gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Herkesin alkış sesleri ile gözlerim gerçek dünyanın adaletsizliğine açıldı. Beni gören Gamze'nin yüzü düştü. O an herkes beni fark etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV SÜRESİ OPERASYONU
General FictionHenüz 6 yaşındayken, yine hayatımın herhangi bir gününe uyandığımı sanmıştım. O gün benim hayatımın dönüm noktasıydı. O gün benim kaderimin çizildiği noktaydı. Hayat, beni affetmemişti. Hayat, bana acımamıştı. Hayat beni en derin noktamdan yaralamış...