Bu hikayede geçen olay ve kurumlar hayal ürünü olup kurgudan ibarettir.
Keyifli Okumalar!
Şarkı: Model- Sarı Kurdeleler
OYLAMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN;)
Ayçıl Sorgun
(21 Eylül 2012)
İçimizde bazen yaralar taşırız. Nereye gidersek gidelim o yaraları bir parçamıza hapsetmişizdir. Öyle ki büyüdükçe daha iyi kavrarız o acıların geçmediğini ve asla da geçemeyeceğini.
Küçük bir çakıl taşı gibidir yaralar. Bazen göremeyiz ama üzerine bastığımız an canımızı yakmak için hazırdır.
Biz ilk hayal kırıklığımızı büyüdüğümüzü anladığımız gün anlarız.
Büyür mü insan öyle hemen?
Ben büyüdüğümde çok küçük olduğumu hatırlıyorum. Kimse kolay kolay büyümez. Kimse kolay kolay acı çekmez. Ama ben her gün, her bir hücremde hissediyordum o kelimenin bile acısını.
Bazen bir karınca olup kaldıramayacağım yükleri bile kaldırmayı başarabiliyor bazen de bir böcek gibi kaldırdığım her yükün altında ezilip kalıyordum.
Tek fark ettiğim gerçek ise zamanla bu ızdıraba yavaş yavaş alışmaya başlıyor olduğumdu.
Alışmak istemesem de artık her sabah ağlayarak uyanmıyordum. Ben kendimi sırf bu yüzden bile suçluymuşum gibi hissedebiliyordum.
Çünkü onları özlüyordum. Biriktirmek istediğim bir çok anı varken onlar yoktu baş ucumda.
Karanlık bir sabaha uyanıyordum. Bu karanlık, ruhumun yansıması misaliydi. İçimdeki burukluk gibiydi...
Bugün on iki yaşına giriyordum. Annem ve babam öldükten sonra bir kez bile kutlayamamıştım doğum günümü.
Altı yıldır her 21 Eylül sabahı güneş doğmasına yakın kalkar, kısık sesle 'İyi ki doğdun Ayçıl,' derdim kendi kendime. Kimse demezdi çünkü. Kimsem yoktu zaten. Azat var ile yok gibiydi hep. Ne varlığı belliydi ne yokluğu. Günde en fazla on beş kelime konuşuyorduk. Onun dersleri benden daha yoğun olduğu için genelde eve geldiği zaman sadece uyuyordu. Öyle geçiyordu ki zaman, hem çok hızlıydı hem de sanki biz acı çekelim diye çok yavaş.
Öylesine dışarıyı izliyordum. Kuşların cıvıltısını dinlemek yaşamaktan daha iyi geliyordu bana. Sanki doğum günümü kutluyorlardı. Ya da ben öyle olmasını hayal ediyordum. Bugün silah eğitimlerine başlayacaktık. Necdet amca beni sürekli motive ediyordu. Onun sayesinde olduğum sınıfın birincisi çıkmıştım dövüş eğitimlerinde. Artık saatler okula gitme vaktime yaklaştığında pencerenin önünden ayrıldım. Çantamı hazırlarken anne ve babamın fotoğrafı ile karşılaştım. Gözlerim her zamanki gibi doldu onları görünce.
Hani bazen bir oyuncağı istersiniz bazen de bir kıyafeti ya, işte ben tam şu an onları istiyordum. Yanımda olup bana sarılmalarına ihtiyacım vardı.
"Anne, baba" dedim fotoğrafa bakarak. Sesim öyle titriyordu ki fark etmeden hıçkırmıştım. "Kızınız büyüyor. Büyüdükçe hırslanıyor. Bugün bir yaş daha büyüdü. Sizsiz geçirdiğim ilk doğum günüm kadar acıtmasa da bugün de canım yanıyor." Gözlerim çoktan gözyaşlarını teslim etmişti. Derin bir nefes aldım. "Sizi çok seviyorum. Hep seveceğim," dedim ve fotoğrafı göğüs kafesime doğru bastırdım. "Ne olur bir mucize olsun. Ne olur yaşayabilin" diye fısıldadım. Fotoğrafı yerine koydum ve Azat'ı uyandırmadan aşağı doğru indim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV SÜRESİ OPERASYONU
Ficção GeralHenüz 6 yaşındayken, yine hayatımın herhangi bir gününe uyandığımı sanmıştım. O gün benim hayatımın dönüm noktasıydı. O gün benim kaderimin çizildiği noktaydı. Hayat, beni affetmemişti. Hayat, bana acımamıştı. Hayat beni en derin noktamdan yaralamış...