Merhabaaaa
Beni özlediniz mi? Ay pardon, kurgumu özlediniz mi?
Ben ve kurgum sizi çoookk özledik. Bölüm atmayı gerçekten özlemişim bu arada, seviyorum buraları.
Bu arada bu bölümü normalde bir iki hafta sonra atacaktım ama bir baktım 10K olmuşuzzz
Ee dedim, 'Şimdi özel bölüm mü atmalıyım?' sonra dedim ki, 'Daha yeni attım...' bir iki gün düşündüm. Ve sezon finalini bitirmeye karar verdim. Elimde beni bir ay idare edecek kadar bölüm vardı, o yüzden azıcık rahatlayabilirim.
Bir de '10K insanı mı bekleteceksin, Azra?' diye düşünmüştüm. Şahsen bende bekletilmeyi hiç ama hiç sevmem bu yüzden geri döndüm.
10K için çok teşekkür ederim, köşede biraz ağlayacağım. Ben duygusal bir insanım...
Sizleri çok seviyorum, iyi ki varsınız.
Bu bölüm argo, küfür, cinayet, vahşet ve benzeri unsurlar bulundurur. Rahatsız olan, küçük yaşta veya etkilenen okuyuculara okumaları tavsiye etmem.
Oy verip yorum yaparak destek olursanız çok sevinirim <3
~~ON DOKUZUNCU BÖLÜM~~
Zeren Aslanoğlu
Gözlerimi açtığımda bir mezarlıktaydım.
Evet bir mezarlık. Etrafı sanki gri dumanlar sarıyordu. Saat çok geç olmalıydı gökyüzü her zamankinden biraz daha fazla karanlıktı. İğrenç bir koku vardı, midemi bulandırıyordu. Ben neden bu mezarlıkta yapayalnızdım?
Hayır, yalnız değildim. İleride gözüme dört mezarlık ilişti. Tek tek isimleri okudum.
Demir Ertekin, Ata Kara, Fuat Aslanoğlu, Azra Aslanoğlu.
Şaşkınlıkla dört isme doğru bir adım attım. Adımımla Demir'in mezarının yanında biri belirdi. Titreyen bir sesle konuştum "Kimsin sen!" sesim daha yüksek çıkacak sanmıştım ama bir fısıltıdan farksızdı. Bana dönmedi pek belli olmayan sırtına bakıyordum.
Mekanik bir ton yankılandı ama o ses kimden geldi anlayamadım. "Sevdiklerini ben aldım." Her yerden gelen bir yankı olduğu için ilk bir kaç saniye kimden olduğunu anlamasam da sonra karşımdakinden geldiğini anladım. Tek bir soru belirdi aklımda.
"Neden?"
Bu da fısıltıdan ibaret titrek bir sesten gelmişti, benden. Nede acınacak haldeydim, sevdiğim kimseyi koruyamamıştım, sevdiklerimin emanetini koruyamamıştım. Şimdi de utanmadan ağlıyordum. Sesim ve ellerim nasıl titriyordu. Ne kadar gurursuzdum. Evet berbattım, kendime acıyordum.
Adam yürüdü, yürüdü ve yürüdü. Ne bitmek bilmeyen yolmuş diyecektim ki annemin mezarlığının önünde durdu. Yine etraftan gelen yankıyla sesi bana ulaştı. "Bilmediğin çok şey var." Vardı, fark etmiştim onu. Kaşlarımı çattım ve "Sorumun cevabı bu değil." dedim, bu sefer sesim daha güçlüydü. Titrememişti, sadece fısıltı değildi.
Garip bir gülüş ilişti kulaklarıma çok geçemden yine o yankılı ses geldi.
"Bu tamamen sorunun cevabı."
Derin bir nefes aldım. Adam bu sefer silikleşmeye başlayınca dehşetle gözlerimi açtım. Adam buhar oluyordu! Oraya doğru bir adım attım ama atmamla ayaklarıma Amerikan filmlerindeki sarmaşıklar dolandı.
Adam elini annemin toprağına uzattı ama dokunamadan tamamen yok oldu. Ben şaşkınlıkla bakarken Demir'in sesini duydum. "Senin yüzünden öldüm!" Ata'nın sesi "Senin yüzünden!" Annemin sesi, "Doğmasaydın yaşıyor olacaktım." Babamın sesi. "Bizi öldürdün!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haziran - Yirmi Bir
ChickLitBir uçak arkasında bir afişle geçiyordu. Afişte yazana dikkat kesildim. 'Bize günbatımı kitabında mutlu bir son yazdım, çünkü sana en çok gülmek yakışıyor, sarışınım.' Arkama döndüğüm de bir dizinin üzerine çökmüştü. "Her günbatımında seni sevdim...
