Merhabaa, nasılsınız? Neler yapıyorsunuz?
İlk olarak, bölümü düzenlemeden atıyorum bu yüzden hatalarım olabilir kusura bakmayın. Aslında düzenleyecektim ama hiç vaktim kalmadı, bu haftaya bölüm yetişsin diye düzenlemeden attım. Bir ara düzenlerim, inşallah.
Birde, her hafta bölüm gelmeye devam edecek.
Neyse bu sefer uzatmayacağım, bölüme geçelim.
Bu bölümde argo, küfür ve benzeri unsurlar bulunmaktadır. Rahatsız olan, küçük yaşta veya etkilenen okuyuculara okuması tavsiyem değildir.
Oy verip yorum yaparak destek olursanız çok sevinirim <3
İyi okumalar...
~~YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM~~
Zeren Aslanoğlu
Bir şey kontrolünüzden çıktığında, çaresiz kaldığınızda hayat zorlaşıyordu.
Yapabilecek bir şeyim yoktu. Demir'in emaneti Neşe ölüyordu ve hiçbir şey yapamazdım. Hastaneden kaçtığım gibi bu mezarlığa gelmiştim.
Demir'den özür dilesem de beni affetmediğini hissediyordum. Demir, Neşe'nin hayatı yaşamasını istiyordu. Neşe hayatı görmeden ölecekti. Demir onun ölümünden sorumlu olduğum için beni affederdi, ama Neşe'yi unuttuğum için affetmezdi.
Demir'in Neşe'si ölüyordu.
Bu mezarlıkta ağlamaya başlamamın üzerinden tahminim on dakika geçmişti. Bir süre sesli ağlasam da artık sessizleşmiştim. Başımı dayadığım dizlerimden yavaşça kaldırdım. Kısılmış bir tonda "Yanınıza gelmek istiyorum... bazen." dedim.
Burnumu çekip "Abim, Karan, Seylan abla, diğerleri... onları da bırakmak istemiyorum." dedim, ardından "Ne yapacağım konusunda pek bir fikrim yok. Hep iyiyim diyorum ama..." diye mırıldandım.
Başımı Demir'in mezarlığına dayadım, "Bazen iyi hissetmiyorum." dedim.
Gözlerim gökyüzündeyken "Psikolog iyi geldi, evet eskisi kadar kötü değilim ama iyi de değilim." dedim. Gözlerimi kapadım, "Hala mutlu olmayı hak etmiyormuş gibi hissediyorum." dedim ve ekledim. "Hala mutlu olursam size ihanet edermişim gibi hissediyorum..."
Dudaklarım titredi, "Diğerlerinden gizli sigara içiyorum..." diye mırıldandım ardından kendi kendime güldüm. "Abim sigara içtiğimi öğrense ne kadar kötü olurdu... kim bilir?"
Dertli bir nefes aldım, "Biliyor musun, Demir?" diye mırıldandım ardından ekledim. "Herkes ölmeyi hak eder."
Başımı salladım, gözlerimi açmadan. "Ölmek bazen kurtuluş değil midir? Cenneti hak ettiğimi düşünsem ölmek için bir saniye gecikmem."
"En azından eşit." Diye mırıldandım, ardından omuz silktim. "Ve herkes hak ettiği yerde..."
Yutkundum. "Ama bazen de yıllarca Karan'la yaşamak istiyorum."
Gülümseyerek "İki çocuğumuz olmuş, yaşlanmışız böyle buruş buruş..." diye mırıldandım. "Ata, sen kesin çok çirkin olurdun. Kaşlarını çatmaktan anlın kırışırdı böyle." Sonra da kapalı gözlerimi açmadan hafif Demir'e doğru döndüm. "Senin de gülmekten yanakların kırışırdı. Benim nerem kırışırdı acaba..?"
"Göz çevren ve alnın."
Gözlerimi hızla açtığımda, uzakta bir ağaca yaslanmış beni izleyen Karan'ı gördüm. "Gülünce gözlerin kısılıyor, şaşırdığında ya tek kaşını yada iki kaşını kaldırıyorsun. Kırışırsa oralar kırışırdı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haziran - Yirmi Bir
ChickLitBir uçak arkasında bir afişle geçiyordu. Afişte yazana dikkat kesildim. 'Bize günbatımı kitabında mutlu bir son yazdım, çünkü sana en çok gülmek yakışıyor, sarışınım.' Arkama döndüğüm de bir dizinin üzerine çökmüştü. "Her günbatımında seni sevdim...
