Yirmi Dördüncü Bölüm

199 12 8
                                    

Hepinize merhabaa!

Nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

Ben iyiyim, umarım sizde iyisinizdir. Size uzun bir bölümle geldim. Hemen bölüme geçelim.

Bu bölümde argo, küfür, cinsellik ve benzeri unsurlar bulunmaktadır. Rahatsız olan, küçük yaşta veya etkilenen okuyuculara okuması tavsiyem değildir.

Oy verip yorum yaparak destek olursanız çok sevinirim <3

İyi okumalar...

~~YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM~~

Zeren Aslanoğlu
Hemşirelerden biri cama yaklaşıp aralıklı perdeyi kapattığın da camdaki yansımama baka kaldım. Ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yokken ve bu kadar korkuyorken bir kez daha bir şeye emin olmuştum.

Mucizeler gerçek değildi.

Emanet. Bana emanet.

Neşe bana emanetti, ben emanete sahip çıkamamıştım. Neşe'yi unutmamış olsaydım Neşe bu kadar güçsüz düşmezdi, şu an canıyla uğraşıyor olmazdı.

Cama yansıyan gözlerime bakmayı kesip dudaklarımdan yorgun bir nefes bıraktım. Geriye doğru bir kaç adım attım ve kendimi yere bıraktım. Yere oturup sadece Neşe için endişelenen köşkü izlemeye başladım. Böyle olacağını biliyordum.

Dayanamayacağını en başında biliyordum, bu yüzden korkuyordum. O ameliyatı bir şekilde erteleyebilirdik. Bir yolu olabilirdi, olmalıydı.

Neşe'yi bir iki kere görmüş olan Seylan abla bile çok üzgün gözüküyordu, köşk dağılmıştı. Ecem çok öfkeli gözüküyordu, bir hemşireyi yakalamış tehditler yağdırıyordu. Sessizce başımı kucağıma eğdim gözlerimin dolduğunu hissediyordum.

"Saçını dök sineme, derdini söyle... Ne olur ıslak, ıslak bakma öyle..."

Üzerime gölgesi düşmüştü, zaten kokusunu da almıştım. Karan dizlerinin üzerine çökmüş bana bakıyor olmalıydı. Onu tanımam için konuşmasına ihtiyacım yoktu.

Cem Karaca'nın sanat eseri değerinde ki bir şarkısının, bir kaç sözüydü bana söyledikleri. Erkeksi kalın sesiyle bana şarkı söylemesi çok hoştu ama şu an iyi değildim. Oda çaresizdi, bir mucize yaratamazdı. Sadece benim iyi olmamamı, ağlamamı, güçlü durmamı istiyordu. Yapabileceği tek şey de sanırım buydu, bana şarkı söylemek.

Başımı kaldırıp Karan'a baktım. Karan bana derin anlamlarla bakarken "Ne olur ıslak, ıslak bakma öyle..." diye mırıldandı. Burnumun direği sızlarken "Karan..." diye mırıldandım, dizlerinin üzerinde sürünerek yanıma geldi.

Bana sımsıkı sarıldı, başımı göğsüne gömdüm, oda saçlarımı sevemeye başladığında ağlamaya başladım. Titrek bir tonda "Ben, unuttum-" diyordum ki beni susturdu. "Ben feleğin şu çarkına çomak sokarım... Yeter ki ıslak, ıslak bakma öyle..."

Diyecek sözü yoktu, ölüyü diriltme gibi bir özelliği de yoktu. Acı çekmem ona zarar verdiği için üzülmemi istiyordu.

Başımı göğsüne bastırdım, ellerimi omuzlarına yaslayıp içli içli ağlamaya başladım. Neşe ölüyordu, bu benim yüzümdendi. Bir kez daha birinin ölümüne sebep olacaktım. Bir kez daha katil olacaktım.

Yapacak bir şeyim de yoktu, çaresizdim. Ölümü durduramazdım, Neşe için ölüm çoktan gelmişti. Dudaklarımdan çıkan sessiz iç çekişler, gözlerimden akan yaşlar umurumda değildi. Sadece yasımı tutuyordum.

Affetme beni Demir, zerre hak etmiyorum.

☀️

İlahi Bakış Açısı
Süslü...

Haziran - Yirmi BirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin