Merhabaa
Nasılsınız? Neler yapıyorsunuz?
Eğer beni sorarsanız ben çok ama çok iyiyim. Hatta aşırı mutluyum.
Bu kurguyu yazmaya başladığım gün dün gibi aklımda. Aklımda bir sürü kurgu dönüyordu, içimde yazma isteği vardı. Şunu söyleyebilirim hiçbir zaman yazmak için yazmadım. Yazmaya başlarken bir hedefim yoktu. Hiç bir zaman çok okurum olsun istemedim. Tamam bazen 'nasıl olurdu?' diye hayal etmiştim ama o sayılmaz.
En başından en sonuna kadar sıfır okunmam olsaydı ben yine durmaz, yazardım. Sonuna kadar yazardım. Bu kurgu benim sığınağım oldu. Eminim beni anlıyorsunuzdur. Hayatımda hiçbir sıkıntı olmasa bile her gün aynı geçen günlerimden kaçıyor, buraya sığınıyordum.
Sağlam bir konusu yok, ciddiyeti yok. Ama bu kurgu sığınak. Benim evim oldu. Bazen amacım sadece rahat bir nefes alabilmekti.
Umarım size de sığınak olmuştur. Umarım okuduğunuz bölümler sizi de eğlendirmiştir. Umarım sizlere de sıkıcı hayatlarınızı unutturmuştur.
Söylemek istediğim çok duygusal cümle var ama sizi sıkmayacağım, zaten bilen bilir ben duygusal biriyim...
Sanmayın ben bu bölümü zorunluluktan yazıyorum. Bu bölüm benim size duyduğum minnetin bir göstergesi olacak. Hayal bile etmediğim mutluluğu bana getirdiğiniz için hepinize teşekkür ederim.
Hep söylediğim gibi, hayal dünyasında yaşayanlara...
İyi okumalar.
~~ÖZEL BÖLÜM~~
GELECEKTEN KESİT...
Karan Kulaç
"Bu kadın beni öldürecek!"
Bora ve diğerleri yayıldıkları koltukta bıyık altından sırıtmaya başladı. "Sana demiştim, kardeşim delidir ne yapsa yeridir, diye.."
Telefonumdan bir kez daha arama yaptım, Bora'yı şu an takamazdım. Telefonum açılınca volta atmayı kestim. "Alo! Komiserim!" Dedim anında, komiser "Karan Kulaç?" dediğin de sanki görebilecekmiş gibi kafamı salladım ve "Benim, benim komiserim!" dedim.
Tanıyordu adam artık beni.
Komiserin olduğu taraftan bir hışırtı geldi ardından "Karan Bey, gelin alın karınızı. Bizim de işimiz gücümüz var, sizin deli karınız ve oğlunuzla uğraşamayız. Para cezası kestik." dedi.
Zeren ON BEŞ, evet ON BEŞ yaşında ki oğluyla araba yarışı yapıp polislik olmuştu.
Oğlum Zeren'e benzememişti. Aynısı, tıpkısı, kopyası, ne varsa o olmuştu.
Gözlerimi bir kaç saniyelik kapatıp derin bir nefes aldım. "Tamam komiserim." Bora'ya döndüğümde sırıtıyordu. Seylan yenge birden salonda belirdiğinde "Yenge, Deniz Ata sana emanet. Hadi kalın sağılacakla." dedim.
Sözümün bitmesiyle salondan ayrılmam bir oldu. Bizim geyik takımı salondaydı işte. Kocaman adamlar olmuştuk da ayrılamamıştık ya. Ben kırkımın ortalarındaydım, yaşlanmıştık. Bora, Meriç, Deniz ve Tarık. Yani her zamanki takım da yerinde durmamıştı.
Bir Tarık bekardı. Onun dışında hepimiz evlenmiştik. Koca ev hepimize yeter hesabıyla da ayrılmamıştık. Yalandı bu arada, ayrılamadık.
Kapıdan çıkarken Buğra'ya çarptım. Buğra kolumdan yakalayıp "Karan abi? İyi misin?" dedi. Aceleci bir tavırla "Oğlum kaç kere dedim sana, enişte diyeceksin diye." dedim. Buğra omuz silkip "Abi ağzım öyle alışmış. Hem halam hep "Karan abin' derdi." dedi.
Bense "Ah o deli halan yok mu? Ömrümü yedi!" dedim, Buğra gülerek "Acelen var abi, tutamayayım seni." dedi. Açtığı yoldan geçerken "Koparacağım o dilini, eniştenim lan!" diye arkama doğru seslendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haziran - Yirmi Bir
ChickLitBir uçak arkasında bir afişle geçiyordu. Afişte yazana dikkat kesildim. 'Bize günbatımı kitabında mutlu bir son yazdım, çünkü sana en çok gülmek yakışıyor, sarışınım.' Arkama döndüğüm de bir dizinin üzerine çökmüştü. "Her günbatımında seni sevdim...
