Yirminci Bölüm

359 28 10
                                    

Merhabaaaa

Neredeyse 15K olmuşuz, gün geçtikçe büyüyoruz...

Her gün açıp kontrol ediyorum, her açtığımda yorumlarınızı ve bölüm oylarınızı görmek günün en güzel yanı. Lise yıllarımda aklımda oluşturduğum öylesine bir kurgunun değer görmesi tarif edemeyeceğim bir his...

Çok söylüyor muyum, bilmiyorum ama... sizleri gerçekten seviyorum.

Bu arada kullar açılmış, benimki daha açılmadı da... Tabii siz yoğun oluyorsunuzdur, dersler falan. Eğlenmek için girdiğiniz bölümlerde de sizi üzmek istemiyorum ama maalesef, her şeyin mükemmel olduğu bir kurgu gerçekçi olamazdı.

Neyse çok uzatmayacağım. Dersleriniz de başarılar diliyorum, öptümm.

Bu bölüm argo, küfür, cinayet, vahşet ve benzeri unsurlar bulundurur. Rahatsız olan, küçük yaşta veya etkilenen okuyuculara okumaları tavsiye etmem.

Oy verip yorum yaparak destek olursanız çok sevinirim <3

~~YİRMİNCİ BÖLÜM~~

Zeren Aslanoğlu
Ölüm nasıl bir his olduğunu öğrenmek istemiştim.

Yıllar önceydi, yalnız bir günün ardından odama girdiğimde sadece ölümün nasıl bir his olduğunu merak ediyordum.

Elime geçen ilk şey sivri bir törpüydü. Hedefim onu bileğime saplamaktı ama beni biri durdurdu. Abim sadece nasıl olduğuma bakmak için odama uğramıştı ama törpümü elimde görünce çok korktuğunu hatırlıyordum.

Ağlamış mıydı o gün? Sanırım evet. Evdeki bütün sivri şeyleri yok etmişti, bana da bir sürü kağıt törpü almıştı.

O zaman çocuktum, ölümün sadece fiziksel olacağına inanıyordum.

Öyle değildi. Ve artık biliyordum, ölümün nasıl bir his olduğunu biliyordum.

Olduğum yerde yirminci dakikamdı. Yaslandığım duvardan kalkamamıştım. Karşımda benden daha ölü bir beden vardı, bu gerçek anlamda bir ölüydü. Kanlar içindeki bedene bakmak artık beni üzmüyordu. Hissetmiyordum.

Yada göremiyordum.

Gözlerimde yaş kalmamıştı.

Elimi duvara yasladım ve kendimi yukarıya doğru ittim, ayaklarım artık sızlamaktan da ileri sanki yanıyordu. Ben artık cehenneme mahkum bir günahkardım, ayaklarımın yanmasına alışmalıydım.

Ayağa kalkmaya başardığımda ölümüne sebep olduğum kanlı bedene son kez baktım. İçimden özür dilemek geldi dudaklarımı yavaşça aralamakla kaldı oda. Gitmek istiyordum buradan.

Ölü bedene doğru adımladım, elindeki kanlı aynanın kırık parçasını elime aldım ve hastane kıyafetinin derin cebine koydum. Başımı tekrar kaldırdığımda solmuş, beyaz yüzüne baktım. Dudaklarında ki o gülümsemeyi, gözlerindeki o parıltıyı aradım. Gözleri donuk bir şekilde boşluktu.

Gözü açık ölmüştü.

Elimi kaldırdım, titremekte seviye atlamış elim neredeyse sallanıyordu. Titreyen elimi yavaşça yüzüne bastırdım. Gözlerini kapattıktan sonra elimi zorlanarak geriye çektim.

Biraz daha burada kalırsam verdiğim kararın arkasında duramayacaktım.

Ata'ya sırtımı döndüğümde bedenimi kaplayan vicdan azabı ve pişmanlık o an umurumda olmamalıydı. Artık geçmişti, geriye dönüp o duvarda saatlerce de otursam ölümünün sebebi olduğum Ata geri gelmeyecekti.

Haziran - Yirmi BirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin