Otuz Altıncı Bölüm

41 6 3
                                        

Merhabaa

Nasılsınız? Neler yapıyorsunuz?

Ehehehehehehehehehhehehe

Bu haftaya bölümü yetiştirdiğim için mutluyum :) Giriş kısmını çok uzatmayacağım. Otuz altı bölüm boyunca yazmayı beklediğim sahneyle bölümü başlatıyorum.

Ben kaçarotti.

Bu bölümde argo, küfür ve benzeri unsurlar bulunmaktadır. Rahatsız olan, küçük yaşta veya etkilenen okuyuculara okuması tavsiyem değildir.

Oy verip yorum yaparak destek olursanız çok sevinirim <3

İyi okumalar...

~~OTUZ ALTINCI BÖLÜM~~

Zeren Aslanoğlu

İki Hafta Sonra...
Kısa sarı saçlarımı özenle geriye attım. Çenemden bir kaç santim uzun olan güneş sarısı saçlarımı dalgalandırmıştım. Kısa oldukları için pek bir model yapamıyorduk, maalesef.

Sarı saçlarımla, mavi gözlerimle aynada duran o kadına özenle bakıyordum. Öyle güzeldim ki, gözlerimi kendi yansımamdan alamıyordum.

Öylesine anneme benziyordum ki, on iki yıl sonra karşımda annemi tekrar görüyordum. Gözlerimin mavisinin tonundan, saçlarımın sarısının ışıltısından, gözlerimin parıltısına kadar annemdim.

Tıpa tıp kopyası olduğum o kadını öylesine özlemiştim ki, yansımama baktığımı bir kaç saniyeliğine unuttum.

İstedim ki o kadın yansımam olmaktan çıksın, bir kaç adım atsın, şefkatli kollarını o anne sıcaklığıyla bedenime sarsın. Yıllarca kokusundan mahrum kaldığım, şefkatine ihtiyaç duyduğum o kadın, annem.

Özlemim öyle derindi ki bir kaç kelimeye sığdıramıyor, içimden atamıyordum. Anneme, babama, Demir'e, Ata'ya ve burada olmasını istediğim herkese. İçimden hepsiyle bu anı paylaştım.

Karşılarında beni böyle gördüklerinde verecekleri tepkiyi düşündüm. Demir ve Ata siyah takıntımdan kurtulduğumu görselerdi çok sevinirlerdi. Belki Demir sahteden ağlama numarası yapabilirdi. Ata'nın resmi sözlerinde ki samimiyeti kulaklarıma geldi.

Annem ağlardı, dedim kendi kendime. Babam dağ gibi dururdu yine, kocaman gülümserdi, sımsıkı sarılırdı. Sonra yan yana geçerdi ikisi, bana bakardılar, babam annem ağlıyor diye anneme sarılırdı. Ardından ikisi bu kapıdan çıkışımı seyrederdi.

Çok şey düşünüyordum şuan. 

Bu noktaya gelişimizi düşünmeye başladım. Yıllar sonra bir gün sıkılmıştım. Ben sanmıştım ki her günümün aynı geçmesinden sıkıldım. Oysa ki ben sevdiklerimden uzak kalmaktan sıkılmıştım. Şimdi düşünüyordum da sevdiklerimle her günüm aynı geçse de ben asla sıkılmazdım.

Başımı derde sokup bilmem kaçıncı kez hastanelik olduğum o ilk günü düşündüm. Karan hasta odama gelmişti. Elimi tutmuştu. Yıllar sonra çocukluk aşkımla maddeden hastanelik olduğum için yüz yüze gelmiştim.

Abim ne korkardı benim için. Yirmi yaşında gencecik bir kadındım ama çocuktan farksızdım. Başımı hep belaya sokar, kendimi tehlikeye atar, ölümden dönüp dururdum. Abimse kalan tek ailesini kaybetmemek için elinden geleni yapardı.

Ne terapiler almış, ne psikologlara gitmiştim. İyileşmek istemeyince işe yaramıyordu işte. 

Gri uzun saçlarım geldi gözümün önüne. Kapkara giyinir, uzun tırnaklarıma siyah ojeler sürer, mat siyah ruj sürerdim, upuzun gri saçlarımı düzleştirirdim.

Haziran - Yirmi BirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin