➥the one that should've got away

128 15 176
                                    

Desiree Brooks

Kan ter içinde uyandığımda koltuktan neredeyse düşüyordum.

"Günaydın." diyerek bağırdı resmen Eren. Kaşlarımı hafifçe çatıp saatin kaç olduğunu ve nerede olduğumu sorguladım.

Kafamı kaldırdığımda salonda koltukta yattığımı fark ettim.

Birbirine karışmış saçlarımı düzeltmeye çalışırken Eren yanıma geldi.

"Uyuyakalmıştın bende uyandırmadım." dedi. Gözlerine bakmaktan kaçındım ve saçlarım yağlıymış gibi yüzümü buruşturup perçemlerime bakıp onları elledim.

Gece çok gerçekçi bir rüya görmüştüm ve başrol olarak yine Eren vardı.

"Terlemişsin." dedi Eren hafifçe gülümserken. Gözlerinde hafif bir ışıltı vardı, kafamı salladım. "Koltukta yatınca biraz rahatsız oluyorum." diye mırıldandım.

"Kahvaltını yapıp öyle git." dedi Eren kafasını sallayarak ve başımda dikilmeyi bırakıp mutfağa geri döndü. Ben de birbirine bastırdığım bacaklarımı koltuktan aşağı sarkıtıp ayağa kalktım ve hafif paytakça yürüyerek banyoya ilerledim.

"Ben duşa giriyorum." diye seslendim. Eren mutfaktayken kafasını salladı ve duyamadığım bir şeyler mırıldandı.

Hızlı bir duşa girip temizlendim ve hemen saçımı kuruttuktan sonra banyodan çıktım. Saate baktığımda sadece işe gidebilmek için zamanımın kaldığını fark ettim.

"Benim çıkmam gerek." dedim hemen üstüme giyecek bir şeyler aramak için odama giderken. Eren elindeki tabakla karşıma geçip durdu, "Ama kahvaltı?"

"Özür dilerim geç kaldım."

Eren bir şey söylemeden kafasını salladığında çantamı ve telefonumu alıp evden çıkmadan önce Eren'e seslendim. "Arabayı alıyorum!"

"Tamam."

Hafif suçluluk duygusu içinde otoparka ilerlerken saçlarımı düzelttim. Escalade'ye binip hemen ofise doğru sürmeye başladım. Sol şeridi meşgul eden ve neredeyse sıfır kilometre hızda giden bir Chevrolet'e selektör yaktım ama beni siklemeyip yavaş gitmeye devam etti.

Ona küfür edip kaşlarımı çattım ve sağ şeride geçip hafifçe gaza asıldım. Motor altımda kükrerken arkamdan bir Hyundai de beni sıkıştırmaya başladı.
"Ya amınıza koyayım beni mi buldunuz sabah sabah?" diye bağırdım arabanın içinde.

Chevrolet'i de beni sıkıştırmaya çalışan Hyundai'yi de ardımda bırakıp vitesi beşe attım.

Birkaç dakika sonra sinirlerim gerilmiş bir halde ofise varmıştım. Hemen arabayı park edip binadan içeri girdim ve asansöre bindim. İkinci günümde yirmi dakika geç kalmıştım.

Sonunda asansörün kapısı açıldığında kendi ofisime doğru yürüyüp anahtarlarımı çantamdan çıkarmak için çantamı karıştırmaya başladım.

Elime sadece birkaç fiş, küçük sprey kolonyam ve cüzdanımla telefonumdan başka bir şey gelmediğinde kaşlarımı çattım.

Anahtarım hangi cehennemdeydi?

İçimde küçük bir korku oluşmaya başlarken kalbim de deli gibi atıyordu. Çantamı sapından koparıp yere atmamama ramak kalmıştı. En sonunda anahtarlarımı dün sehpanın üzerine bıraktığımı hatırladım.

İçimden küfürler ederken koridorda ileri geri yürümeye başladım. Eve gidip gelene kadar çoğu zamanım gitmiş olacaktı, alt dudağımı ısırıp kadınlar tuvaletine koştum ve aynanın önünde deli gibi düşünmeye başladım.

we bark at the park, e. jaegerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin