Bölüm 2

738 23 3
                                    

|Aklın değil kalbin alışır'|
-

"Zühre Gözgür."

Adımı yazıp tekrar onlara döndüğümde aralarında fısıldaşıyorlardı. "İsmi ne kadar güzel, değil?" "Zehra gibi ismi var." "Çok güzel." "Ne kadar da beyaz bir öğretmendir." Kulağımın seçebildiği fısıltılar yüzümü daha çok gülümsetirken "bu sene din kültürü ve ahlak bilgisi dersinize ben gireceğim inşallah. Yirmi dört yaşındayım. İstanbul'da yaşıyorum" dedim ve dediklerime tepki vermelerini bekledim bir süre. Arka sıralardan, upuzun saçlarını iki yandan ördürmüş bir kız çocuğu parmak kaldırınca "önce ismini söyleyerek sormak istediğini sorabilirsin" dedim ve hevesli ifadesini izledim.

"İsmim Dijan. Öğretmenim İstanbul çok böyük mü essah? Ablam orada okumak istiyor da baba izin vermiyor." Yöresel bir ağızla konuşması beni gülümsetirken söyledikleri babamın sözlerini aklıma getirmişti. Burası gelişiyor olsa da her zaman geçmişin izlerinde takılı kalan aileler olacaktı anlaşılan. Kaç tanesini bu kafa yapısından kurtarabilirsem o kadar özsaygım artacaktı kendime.

"O rüya boşuna değildi" diyordu içimden bir ses. "Buraya gelmen gerekiyordu çünkü burada bir görevin var. Senin yapman gereken bir görev..."

"İstanbul çok büyük evet ama ablan okumak için giderse kolayca alışır. En az burası kadar güzel bir şehir İstanbul." Küçük kızın resmen yüzü aydınlanmıştı bir cümlemle. O bir şey diyemeden başka bir kız çocuğu "çok gözelsin öğretmenim. Hiç gitme olur?" dediğinde bu kez gülüşümü daha da büyütüp "benim ilk öğrencilerim sizsiniz. Siz buradan mezun olup ortaokula geçtiğinizde de burada olacağım inşallah. Merak etmeyin" dedim ve göz kırptım. Nazlı nazlı utanarak yerine oturmuştu.

"Evet, bugün ders işlemeyeceğiz! Şimdi bende sizi tanıyayım! Sırayla gidelim!"

En ön sıradan itibaren bütün minik yüzleri aklıma kazımak ister gibi tüm odağımı onlara verdiğimde onlar yer yer gülüşerek, yer yer utanarak kendilerini anlatmışlardı. Hatta bazen alakasız şeylerden de hevesle bahsediyorlardı ama hiçbirini susturmadan aynı hevesle dinlemiştim.

"İneğimiz doğurmuştur geçen hafta öğretmenim. Buzağısı çok tatlı! Sarı beyaz!"

"Babam bana yeni pabuç aldı öğretmenim."

"Aydın öğretmenimiz bizi pikniğe götürdü öğretmenim."

Sıra duvar kenarı en arkadaki çocuğa geldiğinde büyük bir soğukluk ve çatık kaşlarıyla isteksiz bir tavırla kalkmıştı yerinden. Benden önceki derslerinde bir şey yaşamış olduğunu düşünüyordum ki ayaklanır ayaklanmaz "baban polismiş öğretmenim, değil?" dediğinde sonrasında gelecek olan cümlelerin ondan kaynaklı değil de içinde bulunduğu ortamdan duyulmuş sözler olduğunu biliyordum.

"İsmini söyler misin önce bana?" Samimiyetle sırasına yaklaşırken tüm gözler üzerimdeydi.

"Kadir."

"Evet, Kadir benim babam polis. Sen bunu nereden duydun?"

Polis olmadığını söylememi bekliyormuş gibi bir huysuzlukla daha da çattı minik kaşlarını. "Abim söyledi. Mahalleye yeni öğretmen gelecek dedi. Babası emekli polismiş, anlatacağı şeyleri dinleme dedi. Beynimi yıkamanıza izin vermem." İlk dersten böyle bir giriş beklemiyordum ama bunlarla karşılaşmaya da kendimi hazırlamıştım. Ben cevap veremeden ön sırasında oturan, adı Hacer olan kız "Kadir! Öğretmenle nasıl böyle konuşursun? Hem annem polisin, askerin bize hep yardım ettiğini dedi bana! Senin abin yanlış biliyor!" diye yükselince kapı çalar gibi sırasına iki kez vurup "tamam sessiz olalım şimdi" dedim ve masama döndüm.

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin