Bölüm 38

194 12 4
                                    

-ZÜHRE GÖZGÜR-

Salonda büyük bir kaynaşma hali mevcutken elim ayağım birbirine dolanmış bir halde dimdik oturuyordum. Feride ve Yakut'un pişmiş kelle gibi sırıtıyor olmaları işimi hiç kolaylaştırmadığından her an bayılabilirdim. Ne zor işti yahu bu tanışma!

Asil'in annesi Amine Hanım gerçekten de melek gibi bir kadındı ve tebessümünü hiç kaybetmemişti şimdiye kadar. Babası da aynı şekilde ağır başlı ve bilgili bir adamdı. Şenay ablanın önden dedikodu vermesi işe yaramıştı. Annemle babam da bir o kadar ılımlı sohbetler ediyorlardı. Soytarı beynime bir tekme atarak "o zaman derdin ne kızım? Ne geriliyorsun?" deyince bakışlarım Sakine anneanneye kaymıştı. Ellerini göğsünün altında, mide boşluğunda birleştirmiş, beyaz tülbentini çenesinin altından bağlamış, çatık kaşlarıyla bir heykel gibi hareketsizce beni izliyordu.

Bunu fark eden tek kişi değildim haliyle. Annem de fark etmişti ve kızların da fark ettikleri için eşek gibi güldükleri aşikârdı. Her türlü hizmeti güler yüzle yapmaya çalışmış, hanımefendi çizgimi hiç bozmadan davranmıştım. Ayrıca küçücük bir kadındı. Eniyle boyu bir, toparlak bir nineydi. Biraz güler yüzlü olsa tatlılığından yanaklarını bile sıkardım hatta.

İşin tadının kaçtığı gün, geldiklerinin öbür günü olmuştu. Amine Hanımla iletişimimiz gayet iyiydi ve babasıyla da mesafeli bir samimiyet yakalamıştım ama Sakine nine... Onunla asla uyuşamıyorduk. İlk tanışma gününün ardından topluca Feride'ye geçip orada kaldıktan sonra sabah kahvaltı davetimize icabet etmek için gelmişlerdi. Her şeyin güzel ilerleyeceğini düşünsem de hayat bana acımıyordu. Karşı daireden bize geçerlerken Göksu'nun merdivenlerden inip abartılı bir oyunculukla "Sakine teyzem!" diyerek kadının boynuna atlaması beni bir hayli şaşırtmıştı.

Şaşırdığım şey kızın yapmacıklığı değildi ayrıca. Sakine nine gayet de o çatık kaşlarını düzeltip gülümseyebiliyordu! Bunun Göksu'ya karşı olması ise kaderin bir cilvesiydi. Ayaküstü hal hatır sorma merasimi bitince beni şok edip yerime çivileyen ikinci olay da gerçekleşmişti.

"İyi ki geldin sende Sakine teyzem. Özlemiştik seni ailecek. Hep dilimizdesin valla."

"Ha bu bizum uşak bu gizi beğenmiş. Gelmeyecektum da napacaktum? Ben onaylamadan mi evlenseydi? Dedum oğa bak Göksu'yu alalum sağa diye. Bugüne nasip oldi. Yoksa ben senu cörmeye daha erken gelirdum."

Yani Türkçe mealinde demek istiyordu ki "benim onayımdan geçen isim Göksu!" Bunu duymamla birlikte olmayan Karadenizli damarım attığı için "sizin için Hatay kahvaltısı hazırladık annemle. Tazeyken yenmesi gereken ürünler var. Göksu'nun da işleri vardır. Tutmayalım onu da değil mi?" dedim ve annemden dirseği yedim. Umurumda bile değildi. Bu mantıklı bile değildi. Bunu fark eden Amine Hanım gülmemek için kendini tutup ciddileşmeye çalışarak "anne neler diyorsun sen öyle? Çok ayıp. Oğlum onaylamışsa biz sadece tanıyıp iyiyi kötüyü söyleyebiliriz. Ayrıca Zühre kızımın da hiçbir kötü yönü yok maşallah. Hem hamarat hem bilgili hem güzel... Ailesi de iyi yetiştirmiş belli ki" dediğinde içten içe "Ne oldu Sakine Hanım? Yüzünüz düştü bir sanki! Kaynanam onayladı işte oh çatla!" diyerek dans etsem de dıştan sadece başımı eğip utanma belirtileri gösterebilmiştim.

"Uy ne dedum sanki? O yokken Göksu vardi aklumda yalan mi diyeyum?"

Sakine nine söylenerek içeri girdiğinde herkes peşinden ilerlemişti ve Göksu'nun karşısında ben ve Yakut kalmıştık. Yakut bir boğa gibi soluyarak "bu hafta bizim katta çok görünme istersen Göksucuğum. Senin için pek hayırlı olmaz. Haberin olsun" dediğinde bir hayli itici bir gülümseme vardı yüzünde. Göksu ise göz devirip "Sakine teyzem beni görmeden gitmezdi zaten. Korkmayın bu kadar. Asil'in annesi onaylamış zaten Zühre'yi" dedi ve merdivenlere yöneldi. Yakut ise arkasından "Asil abi!" diyerek düzeltme yapıyordu. Bugün sakin geçerse düğün planına kadar melek gibi bir insan olabileceğime inancım tamdı. Huysuz bir nine en son istediğim şey bile değildi.

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin