Bölüm 6

511 19 1
                                    

Aklen halledilemeyen, nice güç şeyler vardır ki ancak kalben çözülebilir'
~Alexandre Vinet
-

"Buralarda fazla ses getireceğinden şüphem yok zaten Zühre hocam."

Çatılan kaşlarımın aksine gülümseyerek "yine imalı konuşuyorsunuz. Neden şüpheniz yokmuş acaba öğrenebilir miyim?" dediğimde onun da gülümsemesi genişlemişti. "Dişler özel üretim mi komutanım?" Başını iki yana sallayarak çıkışa ilerlemeye başladığında "sorularım yine cevapsız!" dedim arkasından. Bana dönmeden "ilçedeki trafik kavganızı gördüm! Performansınız çok iyi! Cesaretinizi beğendim ama oralarda esnaf çabuk kenetlenir öğretmen hanım! Dikkatli olun!" dedi gülerek. Şu an utanç bir insan olsaydı bu ben olurdum.

Adam beni kamyoncu gibi kavga ederken görmüştü. Elimi alnıma vurup peşinden koşturduğumda neden adamı takip ettiğimi bile bilmiyordum. Yapışkan sülük gibi görünmemek için "adamın ettiği lafları duysaydınız gülmezdiniz böyle" dedim telaşla. Annem huyumu bildiği için her seferinde "öğretmen olduğunda güzel örnek olmak istiyorsan şu çocuksu hareketlerini bırakman lazım. Erkek çocuğu gibi davranmayı da kes artık. Bir öğretmenden beklenen şeyler vardır ki sen din kültürü öğretmeni olarak çok daha fazla beklentiyi karşılamak zorundasın" diyerek beni uyarırdı. Aslında insanların beklentilerini karşılamak gibi bir zorunluluğum yoktu ama bazı tavırlarımın İslam ahlakına da uymadığının farkındaydım. O yüzden kendimi dizginlemem gerekiyordu.

"Adamın haklı olduğunu söylemedim zaten. Sadece tavrın komiğime gitti. Bir an deli cesaretine sahip olduğunu düşündüm. Ayrıca korkma bu kadar kimseye yeni öğretmenin bir psikopat olduğunu söylemem. Öğrencilerin seni hep hanım hanımcık bir öğretmen olarak bilecekler."

Göz kırpıp ilerlemeye devam ettiğinde "Allah razı olsun ya! Ne kadar düşüncelisin öyle!" dedim arkasından. Artık bende sizli bizli konuşmayı bırakmıştım yani. Henüz adını bile bilmediğim bu komutanı son görüşüm olmayacağını söylüyordu içimden bir ses. Ama bu ses kesinlikle arsız soytarı kişiliğim değildi buna emindim. Komutan ise sadece elini kaldırıp ukala bir şekilde okuldan uzaklaşmaya devam etti. Şimdi arabama dönüp geldiğim yollardan efendi gibi evime dönmeliydim.

Şoför koltuğuna oturduğumda bir süre günün yoğunluğunu sindirmeye çalışmıştım. Bugün olanları da Yakut'a anlatmam gerektiğini düşünerek hızla mesaj kısmını açtım ve bu kez sözümü tutmaya gayret edeceğimi kendime hatırlatarak "başıma neler geldi neler! Öğle arası yemeğini de al sessiz bir yere geç! Ama ben bir şey anlatırken yemek yeme çünkü şaşkınlıktan bayılabilirsin bacım!" yazıp gönderdim. Sonrasında ise klasikleşen yol listemi açıp okul bahçesinden çıktım. Köyün çıkışına kadar komutanı görmesem de dağ çevresine girdiğimde zırhlı bir araç ve üç askeri beklerken görmüştüm.

Bir tanesi yine eliyle sağa geçmemi işaret edince Hande Yener ablamız "benden bir tane daha yok" diyemeden sessizliğe gömülmek zorunda kalmıştı. Camı indirip "kolay gelsin" dedim sanki sonsuza kadar çevirmeye takılacakmışım gibi bir bıkkınlıkla. Asker başıyla onaylayıp "komutanımın emri var hocam. Askeri araç hareket edene kadar beklemeniz gerekiyor. Size biz eşlik edeceğiz" deyince kaşlarım benden bağımsız havalanmışlardı. "Gelirken de bu yolu kullandım bir sorun yoktu. Aynı şekilde gidebilirim. Zaten arkadan geliyor olacaksınız."

Aşırı mantıklı konuşmam askere pek etki etmemiş gibiydi. Oysa nadiren mantıklı konuşurdum. Bunu değerlendirmesi gerekiyordu. Yüz ifadesi sabitken "maalesef hocam. Emirlere uymak zorundayım. Komutanımız gelince hareket edeceğiz. Lütfen bekleyin" diyerek diğer askerlerin yanına ilerledi. Komutanın beni gerçekten tehdit olarak görmeye başladığını düşünmeye başlamıştım.

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin